Gazetesiyle birlikte satılmak...
Ecdad ne güzel söylemiştir... “Büyük lokma ye, büyük konuşma...”
Büyük konuşanlardan, kuyruğu dik tutmaya çalışanlardan biri 24 Mart yazısında bütün coşkunluğunu kaybetmiş süklüm püklüm şöyle diyordu
(Kendi soruyor, kendi cevaplıyordu):
“− SORU: Günlerin nasıl geçiyor? − CEVAP: Medyanın geleceğine dair yapılan kaynana zırıltısı makamındaki medya analizlerine mâruz kalmamak için azami gayret göstererek...”
Bu kadarla kalsa sataşmaz, güler geçerdim... Lâkin vatandaş acaib çelişkili.. Bahsekonu yazısının sonunda,
“MEDYAYI ABARTMAYALIM” ara başlığı ile,
“−Medyayla seçim kaybedilmez. −Medyayla seçim kazanılmaz. −Medyayla bilinç aşılanmaz. −Medyayla ahali kandırılmaz. −Medyayla particilik yapılmaz. −Medyayla propaganda olmaz. Kısacası... Medyaya boyundan büyük işlevler yüklemekten vazgeçelim.” falan diyor…
Aradan 5 gün geçmeden “Sana gün mü doğdu kaynana fetvacısı?” başlığı ile yine toplum mühendisliğine devam ediyor...
Gel de Ahmet Kekeç’e hak verme...
“Ertuğrul Özkök’ün uyum göstereceğini tahmin ediyorum. Nihayetinde profesyonelce bakıyor meseleye.. Vaktiyle “tüpçü” dediği için kıvranıp duran Ahmet Hakan Coşkun da uyum gösterecektir. O da gayet profesyonel bir arkadaştır...”
Sizi bilmem ama Kekeç’in “profesyonel” lafı bende çok ayıp bir mesleği çağrıştırdı... Hani şu “..... çocuğu” diye küfrederken kullanılan...
Ha bir de bu uyum göstermenin halk arasında “(ahlâksız) çok zeki” anlamında bir başka ayıp kelimesi daha var... “P” ile başlıyor hani..
Gazetesiyle birlikte satılmak tek başına bir gazeteci için ne ayıptır, ne günah, hattâ ne de kusur...
Yani gayet olağan (tabiî) bir haldir bu.
Bir gazeteci (!) yani adam gibi bir gazeteci, patronuna göre değil, esen rüzgarların yönüne göre hiç değil; dâvasına, memleketinin hakiki ihtiyaçlarına, hakikate göre haber yapar, köşe yazısı yazar çünkü...
Gazetesiyle birlikte satılmak tek başına gayet tabiî ama şunlarınki gibi olmuşsa, tam rezalettir... Adam gibi gazetecilik yapmadığı için zaten rezil o tiperi, gazetesinin satılması iyice rezil rüsvay eder çünkü..
İsim ver... Pıışşşşııkk… Yok öyle yağma... Çok istiyorsan Ahmet Kekeç’i oku, ben asgarî emekli maaşlı züğürtün biriyim, isim veremem...
Doğan Medya Grubu’nun; “tüpçü” (tâbir A. H. Coşkun’a aitmiş) Erdoğan Demirören’e satışıyla alâkalı “Bir parantez de bu satışın “basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe” olduğunu yazan üçüncü şahıslar için açalım... Mesele, basın özgürlüğü değildir. Mesele paradır..” diyor...
Devamında ise, “Biz bu büyük basın özgürlükçüsünü 28 Şubat sürecinden hatırlıyoruz: Dağıtım kamyonlarından atılan gazete balyalarının arkasından Aydın Doğan’ın sırıtan yüzünü görmek mümkündü..” diyorsun bay Kekeç..
Madem mösyönün 28 Şubat’larda yaptıklarını hatırlıyorsun, bunların beş parasız adamlarken nerelerden bulunup nerelere getirildiklerini neden hatırlamıyorsun? Yoksa “Tüpçü” sana da mı göz kırptı?
#HARBİDEN: Evet, mesele basın özgürlüğü meselesi falan değil, bunda haklı ama mesele para da değil... Mesele DÂVA, lâkin galiba onu bizim piyasadan bile kaldırmışlar... CUMANIZ MÜBAREK OLSUN. 30.03.2018