Fikir işçisiyiz biz…
Bakmayın siz öyle fikir deyişime, işçi işte. Hepi topu bir işçi…
Üstelik, asgarisi olan bir işçi de değiliz. Saldım çayıra türünden birçoğu…
Kaldı ki, kim neye göre belirleyecek bu asgariyi?
Mesela, fikir ve işçilik ile aramızda ki mesafeler mi belirleyecek bu asgariyi ya da surata sürdüğüm far mı? Dize ve göze verdiğim fer mi ? Yoksa yüreklere çaktığım çivi mi muktedir olacak bu sgariyi belirlemede…
Siz bakmayın piyasada yazar, çizer ve ya fikir işçisi diye gezinip durduğumuza zira kuruşa tekabül eder bir harbiyemiz de yok bizim. Birkaç ehil ve vicdan bir ışık görmüş olsa bile, onun da sizin gibi uzağı görecek ve gösterecek bir feri olmaması hasebiyle kör sayınız çıkar ikiye…
Hele de bir karakteriniz, bir duruş, tavır ve değer skalanız var ise vay halinize!
Ne İsa sever sizi ne Musa…
Öyle ya, alınıp satılan bir meta gibi bakar çoğu embesil size. Çünkü işçi değil patrondur o ve para ondadır bir kere…
Bu zamana kadar alım gücünün kudretini dibine kadar görmüş ya patron, hal böyle olurda size de bir fiyat biçmiş olmaz mı ?
Yazsanız bir gün ve hedefi tam on ikiden vursanız mesela ve bu işçilik ciddi bir değere bir fiyat aralığına tekabül etse mesela, sadece yazınız mıdır bu bedelin muhatabı? Yoksa size de bir paye verirler mi mesela?
Hem, kim belirleyecek bu işin bedelini?
Bu işin ehli benim diyecek küstah kim?
Para bende ve patron benim, haliyle etki de yetki de bende, diyecek para işçilerinden yüksek bir volüm de bir seda duyulmaz mı mesela? Duyulmaz olur mu hiç? Söylemese çatlar orta yerinden, zira para onda!
Varsa karakteriniz, bir tavır ve duruşunuz varsa eğer, hayâ edersiniz kendiniz ve yazılarınıza bir değer biçmeye. İşçiyim der durursunuz hep. Siz, işçiyim dedikçe, siz tevazu gösterdikçe had ve edep bilmezlerce kuşatılır ve had ve edep bilmez salvolara muhatap olursunuz.
Bir tık evvelden görür, bir tık evvelden duyar, bir tık evvelden hisseder ve olacaklara bir ışık tutarken paha biçilmez önlemler ortaya koyuverirken de bir işçisiniz. Sizin feraset, basiret ve biriktirdiklerinizin ne önemi var ki, siz bir işçi ve birileri hep patrondur mesela…
Yazılarınızı okuyanlar, etrafınızda dönenler, çeşitli kelimelerle kurusundan paye biçenler, sizi dinlemek ve istifade (!) etmek adına salonları dolduranlar da kandırmaz bizleri mesela. Bilir ve inanırız ki gelenlerin çoğu daha gelmezden evvel fikre ve işçisine kuşanıpta gelmiştir…
Fikir işçisiyiz biz.
Bilgiler, kelimeler, kavramlar arasında didinip duran, birkaç cümleye renk ve ahenk verebilmek için çırpınıp duran, üç beşinden bir harman kılıp yeni bir kavram, yeni bir cümle ve farklı bir paradigma ortaya koymaya çabalayan fikir işçisi…
Toplum için, en azından kahir ekseriyet için kaale alınacak bir iş kabilinden görünmediği için, ne iş yapıyorsun sorusuna ‘’ yazıyorum ‘’ cevabınıza, daha başka diye bir sorunun geldiği anda kocaman bir sıfıra tekabül ettiğini acı acı hisseden fikir işçisi…
Kendisinden, hatta kendi jenerasyonu ve kendi zaman diliminden hepten vazgeçmiş, gelecek kuşağın daha bir anlaşılır daha bir kuşatılır ve takdir edilir zaman diliminin gecikmemesi için içten içe dua eden fikir işçisi...
Kime derdimi ve kimlere içimi döktüm sanki. Elimde neyin kalacağını bile bile…
Fikir işçisi dedim ya…