Bu gelgitlerin ortasında, çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyen Siyasetçi Tevfik Yazıcılar ile Gazze'deki kırılgan ateşkes sürecini hem insani hem de siyasi olarak ele alan görüşlerini dinledik.

Yazıcılar Ateşkesin bir yapılıp bir bozulmasının ardındaki temel sebeplerden biri bölgedeki tarafların çıkar çatışmaları ve uluslararası toplumun tutarsız tutumu ile daha da karmaşık bir hal aldığını belirterek, “İsrail siyasetinde Benjamin Netanyahu, kimileri için ‘güvenliğin garantörü’ kimileri için ise ‘demokrasinin tehdit altındaki yüzü’ olarak tanımlanıyor. Ancak son dönemde, özellikle yargı reformu krizinin yarattığı toplumsal gerilimle birlikte, Netanyahu hükümeti geniş halk kesimleri tarafından yoğun bir şekilde eleştiriliyor. İsrail’in sokaklarını dolduran protestocular, yalnızca reformlara değil, aynı zamanda Netanyahu'nun liderlik tarzına ve ülkenin geleceği üzerindeki etkilerine de açık bir şekilde karşı duruyor.”

Netanyahu hükümetine yönelik eleştirilerin merkezinde, halkın çıkarlarını göz ardı eden politikalar, yolsuzluk suçlamaları ve demokratik normlardan sapma korkuları yer alıyor. Hükümetin önerdiği yargı reformu, yargının bağımsızlığını zayıflattığı gerekçesiyle binlerce İsraillinin sokaklara dökülmesine neden oldu. Protestocular, hükümeti yalnızca otoriterleşme riski taşımakla değil, aynı zamanda İsrail’in toplumsal dokusunu ve güvenlik dengesini zedelemekle suçluyor. Netanyahu hükümetine olan halk desteğindeki erime, aynı zamanda İsrail siyasetinde bir kırılma noktasına işaret ediyor. Koalisyon hükümetindeki sağcı ve ultra-Ortodoks partiler, ülkenin laik ve liberal kesimleriyle giderek daha sert bir şekilde karşı karşıya geliyor. Bu durum, yalnızca hükümetin düşme beklentisini değil, aynı zamanda İsrail demokrasisinin geleceğini şekillendirecek kritik bir dönemi işaret ediyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 21 Kasım 2024 tarihinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında, Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkarmıştır. UCM'nin kararı, Netanyahu ve Gallant'ın Gazze'deki sivil halkı kasten gıda, su, ilaç ve diğer temel yaşam malzemelerinden mahrum bırakarak açlığı bir savaş yöntemi olarak kullandıklarına dair makul gerekçelerin bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca Netanyahu ve Gallant'ın UCM'ye taraf devletlere seyahat etmeleri durumunda tutuklanma riskini doğurmakta ve uluslararası alanda önemli hukuki ve diplomatik sonuçlar doğurmaktadır.  

Ortadoğu'nun kanayan yarası Filistin, sadece toprak kayıpları ve zorla yerinden edilmelerle değil, aynı zamanda insanlık tarihine geçen bir direnişin de sahnesi olmuştur. Filistin halkının İsrail karşısında sergilediği gözüpek duruş, ölüm korkusunun ötesine geçen bir cesareti ve kararlılığı gözler önüne sermektedir. Bu tavır, yalnızca fiziksel bir direnişi değil, aynı zamanda kültürel ve manevi bir varoluş mücadelesini de simgeliyor.

Gazze’nin dar sokaklarından Batı Şeria’nın tepelerine kadar Filistinliler, yaşam hakları için savaşmayı sürdürüyor. Bu mücadelede hayatını kaybetme riski, onların adalet arayışından vazgeçmesine neden olmuyor. Aksine genç - yaşlı demeden, halkın her kesiminden bireylerin bu direnişe katılması, cesaretin sınırlarını zorlayan bir kararlılığın sembolü haline gelmiştir. Filistinlilerin, barikatların ardında taş ve sopalarla devasa askeri güçlere karşı koymaları, dünyaya güçlü bir mesaj veriyor: "Biz buradayız ve kimliğimizi korumak için ölümü bile göze alırız."

Bu cesaretin köklerine atıf yapan Yazıcılar; “Sadece siyasi bir direnişle sınırlı değil; derin bir inanç ve tarihi bağlarla besleniyor. Filistin halkı için toprak, sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda atalarının mirası ve gelecek nesillerin evi olarak kutsal bir anlam taşıyor. Bu yüzden, İsrail'in her türlü baskı ve şiddet girişimine rağmen, Filistinliler, direnişlerinin haklılığını tüm dünyaya duyurmayı bir görev olarak görüyor.” ifadeleriyle mücadelenin kutsallığına atıfta bulunuyor.

Filistinlilerin cesareti, dünyaya insan haklarının ve adaletin ne denli önemli olduğunu hatırlatıyor. Zor şartlar altında verilen bu mücadele, tarihe yalnızca bir direniş değil, aynı zamanda insan onurunun ve haysiyetinin en güçlü örneklerinden biri olarak kazınacak.

Editör: Fırat DEMİR