Yazmaya başlarken “modern dünyada iktisadi hayat…” gibi alışılagelmiş sözlerle başlayıp, sanki bu düzenin bir parçası olmak zorundaymışız gibi bir izlenim oluşturmak istemem. Hani diyorlar ya; ‘ azıcık modern ol, hangi çağda yaşıyorsun’ gibi fitne söylemlere alet olmamak gerek.

Aşağıda, asırlar boyu insanları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için büyücülük okulunun öğretilerini benimseyen kavimlerin nasıl şirk-ettiklerini kısaca örneklendirmek istiyorum bu yazımda.

Ve ayrıca unutmayalım, bu bozuk sosyo-iktisadi düzenin temelinde, insanları yanılsamalarla kuşatmaya yönelik çalışmalar yapan ‘büyücülük okulunun’ öğretileri yatıyor.

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bireylerin düşünceleri, tercihleri ve hatta duyguları piyasanın görünmez eli tarafından yönlendirilmeye çalışılıyor. Aslında bu, sadece bir metafor. Görünmez el dedikleri şey, kendilerinin tasarladığı ve adeta her şeyi kontrol ettiklerine inandıkları bir düzenin yansıması.

Ama burada asıl dikkat çeken nokta şu: Bu metafor, yalnızca iktisat alanında piyasa işleyişini tanımladıkları bir kavram değil; içinde gizlenmiş bir tür tanrıcılık iddiasını, yani Allah’a olan isyanlarını da barındırıyor.

Onlar, yaratılmış olduklarını unutup, her şeyi kontrol eden ve yöneten bir güç olduklarına kendilerini inandırmış durumdalar. Ancak bu, sadece kendi zihinlerinde oluşturmuş oldukları bir yanılsama. Çünkü gerçek anlamda görünmez olan bir el varsa, o her şeyi yaratan ve yöneten Allah’ın kudretidir.

İşte bu sebeple iktisadı, iktisadın öznesi olan insanı ve hayatı ‘modern’ sıfatı ile tanımlamaya gerek yoktur.

Kâinatın ve insanın yaradılış gayesi var oluşundan beri değişmemiştir. Esas olan fıtrata uygun olandır! Ve dava Adem’den (a.s) bugüne aynı davadır.

Hak olanı zikrettikten sonra gönül rahatlığı ile devam edebilirim…

Bugün, o sözde ‘görünmez ellerin’ en güçlü silahları reklamlar, algoritmalar ve finansal mekanizmalar… Büyücülük okulunun ana öğretileri…

İnsanların davranışlarını bu kadar kolay yönlendirebilmeleri, artık hayatımızın bir gerçeği haline geldi.

Küresel şirketler, sadece bireylerin tüketim alışkanlıklarını değil, aynı zamanda toplumsal değerleri de şekillendirmeye çalışıyor.

  • Tohum: Monsanto gibi şirketler, çiftçilerin kullandığı tohumları yönetiyor. Maddi ve manevi insanlığı ifsat ediyor!
  • Gıda: McDonald's veya Coca-Cola, milyarlarca insanın tüketim alışkanlıklarını şekillendiriyor. Ayrıca detaylı analiz ederseniz göreceksiniz ki; yatırımlarını, sermayeleri ile savaşa sürükledikleri çoğu ülkelerde yeni fabrikalar kurarak sözde istihdam sağladıklarından bahsederler.
  • Teknoloji: Apple ve Google, günlük hayatımızdaki iletişim ve bilgiye erişim yollarını belirliyor.
  • Para: JPMorgan veya Goldman Sachs gibi finans devleri ise küresel ekonominin üçkâğıt oyunlarından sorumlulardır. Kısacası; dolar, tahvil, rezerv para.

Bu şirketler, "şirketrokrasi" dediğimiz o çürümüş dev sistemin parçaları olarak, dünyayı yönlendiren kararlar alabiliyorlar. Bunun sonucunda ise iktisadın öznesi olan insanın özgür karar alma yetisini yok ediyor.

Türkiye de bu küresel manipülasyon düzeninden bağımsız değil dostlar! Reklamlar, algoritmalar ve finansal mekanizmalar aracılığıyla bireylerin ne zaman, ne alacağına, ne düşüneceğine karar veriliyor. Ancak daha tehlikelisi, bu sistem toplumun temel değerlerini de hedef alıyor.

Ne Yapabiliriz?

Elbette Türkiye, şirketrokrasi tarafından şekillendirilen bu yeni dünyada kendi değerlerini ve bireysel özgürlüklerini koruyabilmek için harekete geçmelidir.

Manipüle edilen bir toplum yerine bilinçli bireylerin liderliğinde bir geleceğe yönelmek, ancak toplumsal dayanışma ve bilinçli eylemlerle mümkün olacaktır.

İktisadın öznesi olan her insan da önce kendi teşhis ve tedavisi ile ilgilenerek başlangıç yapmalıdır. Bireyden topluma doğru, ahlâk ve maneviyat özgürlüğüne ulaşmalıdır.

Zihinlerimizi bu yanılsamalardan korumak ve iman eden bir akıl ile bu manipülasyona direnmek, hem birey hem de toplum düzeyinde önem arz etmektedir.

Son Söz

Bu dünyada esas olan, yaratılış gayesine uygun bir yaşam sürmek ve iman eden bir akıl ile doğru olanı seçmektir. Şirketrokrasi düzenine teslim olmak yerine, birey ve toplum olarak kendi değerlerimizi koruyarak, manipülasyona karşı durulmalıdır.

Toplumlar, tarihin her döneminde kavramlar ve korkular üzerinden yönlendirilmiş ancak bilinçli bireylerin liderliğinde, adâlet ve ahlâk temelli bir gelecek inşa etmek mümkündür. Unutmayalım, esas olan fıtrata uygun olandır ve dava Âdem’den (a.s) bugüne kadar aynı davadır.