Yıllar önce Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde birinci sınıf
öğrencisiyken, ilk gördüğümüz derslerden birisi olan Siyaset
Bilimine Giriş dersini veren, Sayın Prof. Dr. İlter Turan hocamız,
siyasal partiler konusunu anlatırken sınıfa, “kurulan bütün siyasal
partiler, ülkede iktidar sahibi olmayı arzuluyorum ve ülkeyi ben
yönetmeyi arzu ediyorum, şeklinde mi düşünürler? İktidar olmayı çok
mu isterler?” anlamına gelen sorular sordu. Tabi yaş ortalaması 18
ile 20 olan genç öğrencilerden, bu soruyu cevaplayan olmadı. Çünkü
verdiğiniz cevabın doğruluğunu sınıf içinde tartışarak ispatlamak
da size düşüyordu.
Bu sorular karşısında tabi ki ben de sessiz kaldım. Aldığımız dini
terbiyeye göre görev istenmez verilirdi. Bir insanın kendi
kendisini överek, ben size yönetici olmak istiyorum, bu görevi en
iyi ben yaparım demesi o zamanlardaki düşünce yapımıza uymuyordu.
Hoca, “Bütün siyasal partiler iktidara gelmek için yanıp
tutuşurlar.” şeklinde kendi sorduğu soruyu yine kendisi
cevaplayınca çok şaşırmıştım. “İslamcı bir parti de böyle, iktidar
için yanıp tutuşur mu?” şeklinde düşünmüştüm. Öyle ya, tasavvufta
ve diğer manevi yükselmeyi amaç edinen dini oluşumlarda,
taliplilere anlatılan ilk manevi ilke şudur; makam ve mevki arzusu
insanın dünyevileştirir, manevi yükselmeyi engeller. Ne diyordu
Yunus Emre hazretleri; “Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek,
sen derviş olamazsın.”
Sonraki yıllarda anladım ki siyasal partilerin varlık amacı ülkede
iktidar olmaktır. Bütün siyasi partiler iktidar olmak için yanıp
tutuşmalıdır. Hem iktidar olma amacın olmayacak hem de siyasal
parti olacaksın. Bu durum çok büyük bir çelişkidir. Varlık amacınla
çelişirsen inandırıcılığını kaybedersin. İnsanlar çelişkiye düşen
fikir hareketlerinin savunucularını dikkate almazlar. Er ya da geç
her çelişki ortaya çıkar. İnsanlardan bir müddet çelişkini
gizleyebilirsin. Çelişkiyi ancak olağanüstü dönemlerde
gizleyebilirsin. Ancak toplumun normalleştiği, duygu yerine akılla
hareket ettiği dönemlerde çelişkiler ortaya çıkar. Kısacası
çelişmeyeceksin, çelişkili isen toplumu yönetmek için meydana
çıkmayacaksın, parti kurup ben sizi çok iyi yönetirim
demeyeceksin.
İktidar olmak için yanıp tutuşması gereken siyasal partilerin nihai
amacı nedir? Siyasal partilerin nihai amacı siyaset üretmektir,
siyaset yapmaktır. Siyaset ise toplumun bir arada yaşamaktan dolayı
oluşan sorunlarına çözüm bulmaktır. Toplumlar kalabalıklaştıkça,
teknik olarak geliştikçe ve refah düzeyi arttıkça toplumun bir
arada yaşamaktan kaynaklanan sorunları artar. Bu nedenle siyaset
üretmeye artan ihtiyaç daha da artar.
Cumhurbaşkanı yürütmenin en üst makamıdır. İktidar olmak için
kurulan, muhalefette olan siyasal partilerin genel başkanları
cumhurbaşkanı olmak için aday olmuyorlarsa, ben iktidar olmak
istemiyorum demiş oluyorlar. İktidar olmak istiyorum ama
Cumhurbaşkanı olmak istemiyorum diyemezler. İktidar gücünü
kullanmakta Cumhurbaşkanlığı makamı önemsiz bir makam değildir.
Anayasa’da belirlenmiş çok önemli yetkilere sahiptir. Daha önceki
cumhurbaşkanlarımız siyasi teamüllere göre Anayasa’da tanımlanan
yetkilerini, siyasi sorumluluğu olan iktidar partileri ile
çatışacak biçimde kullanmıyorlardı. Çünkü yeniden seçilme hakları
yoktu, halk tarafından doğrudan seçilmiyordu ve gelecek seçimde
halktan destek isteme mecburiyeti yoktu, dolayısıyla siyasi hesap
verme sorumluluğu da yoktu. Ancak budan sonraki cumhurbaşkanlarını
halk seçeceği için, adaylar bir takım vaatlerde bulunacaklar ve bu
vaatlerini yerine getirme bakımından halka karşı siyaseten sorumlu
olacaklardır. Bundan sonra seçilecek cumhurbaşkanlarımız kim olursa
olsunlar yürütmede daha etkin olacaklardır.
Bu kadar önemli bir makamı muhalefet liderlerinin istememesi çok
ciddi bir çelişkidir. Toplumdaki derin akıl bu çelişkiyi fark
edeceklerdir.