CUMHURBAŞKANLIĞI ÜZERİNDEN GENEL BAŞKANLIK KAVGASI
Her seçimden sonra olduğu gibi referandum sonrasında da CHP’de kavga başladı.
Kendilerini yüzde 50’nin üzerine çıkmaya o kadar hazırlamışlar ki, altta kalınca suçu birbirlerine attılar.
Hedefte Genel Başkan Kılıçdaroğlu var.
Kılıçdaroğlu’nun 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olup olamayacağı üzerinden başlayan tartışmaların seyri birden değişiverdi.
Deniz Baykal’ın Cumhurbaşkanlığı için geniş tabanlı bir adayın belirlenmesi arzusunu dile getirmesi üzerine Abdullah Gül ismi gündeme geldi.
Bunun üzerine Baykal, “Böyle bir niyeti varsa ve yüzde 49'un duyarlılıkları ile kendisini bağlantılı kılabiliyor ise o zaman gereken yapılır, onun bileceği iştir” karşılığını verdi.
Baykal, Abdullah Gül’ün geçen Cuma cami çıkışında yaptığı açıklamalar sorulunca da
Gül'ü böyle bir ihtimali reddeden bir tutum içinde görmediğini ifade ederek AK Partinin içini karıştırmaya yönelik göndermeler yaparken “Benim bu işte hiçbir sorumluluğum yok” diyerek de sıvışmaya çalıştı.
Aslına bakarsanız haksız da sayılmaz.
Gül’ün adını ilk telaffuz eden Baykal değil çünkü.
Ama kurt siyasetçi dumanlı hava fırsatını kaçıracak kadar yaşlanmadı daha.
Esasen Baykal, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda kendisini tarif ediyordu.
Öteden beri en büyük arzusu bu.
Ta işin başında, Tayyip Erdoğan üzerindeki siyaset yasağının kaldırılması sırasında verdiği desteğin arka planında da bu arzu yatıyordu.
Ahmet Necdet Sezer’den sonra kendisini Cumhurbaşkanlığına hazırlıyordu.
Ama AK Parti’nin kendi içinden bir Cumhurbaşkanı çıkaracak kadar güçleneceğini hesaba katmamıştı.
Hal böyle olunca da 367 kumpasına var gücüyle destek verdi.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmemesi için elinden gelen çabayı gösterdi.
Anayasa Mahkemesi’ni de arkasına alarak.
Doğrusu aynı Baykal’ın şimdi Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını istemesi pek gerçekçi gelmiyor.
Olay, AK Parti içine bir çomak sokmak gibi görünüyor.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tuzakların farkında.
O yüzden Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi Gül’ün cenazesine katılarak dava arkadaşını yalnız bırakmadı.
Samimiyetle merhum Gül’ün tabutunu taşıdı.
Bu omuz verişiyle birçok spekülasyonun da önünü kesti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cenazede bulunuşunu da insani bir davranış olarak kabul etmek gerek.
Siyasi bir boyutunun olup olmadığını zaman gösterecek.
***
Abdullah Gül üzerinden AK Parti’yi karıştırmak isteyenler amaçlarına ulaşamayınca kendi iç tartışmalarının suçunu AK Parti’ye atıyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu, parti içi tartışmaların arkasında AK Parti’nin olduğu iddiasıyla bir yandan hedef saptırırken diğer yandan kendisine karşı mücadele başlatanları “AK Parti ile bağlantılı oldukları” imasıyla yıpratmaya çalışıyor.
Selin Sayek Böke’nin görevlerinden istifası ile büyük darbe almasına rağmen Fikri Sağlar’ın disipline sevki ile parti yönetimindeki gücünü kanıtlamış oldu.
Eğer Sağlar’ın disipline sevkini sağlayamamış olsaydı işler iyice karışacak, ya hırsını alamayıp istifa edecek, ya da “Ya herru, ya merru” diyerek olağanüstü kongreye gidecekti.
Şimdi biraz rahatlamış görünüyor ve o yüzden genel başkanlık adaylığını açıklayan Muharrem İnce’ye karşı ince ince meydan okuyor, “ne olağanüstü kurultayı” diye…
***
Abdullah Gül oyunu tutmayınca CHP’de şimdi de iki buçuk yıl sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için birleştirici aday olarak eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ismi gündeme getiriliyor.
Hatta kimileri Başbuğ’un CHP’ye Genel Başkan olmasını teklif ediyor.
“Hayır blokunun Cumhurbaşkanı adayının şimdiden belirlenmesi” fikri sadece bahane.
Bir fantezi.
CHP’deki kavganın asıl sebebi Genel Başkanlık meselesi.