Akıl sağlığınızı korumak istiyorsanız haber bültenlerini hızla zaplayıp “şiddet, korku, müstehcenlik, dehşet, nefret” içermeyen bir haber kanalı (!) bulmaya çalışın.. Bulursanız bana da haber verin sonra...
Akıl sağlığınızı korumak istiyorsanız haber bültenlerini hızla zaplayıp 'şiddet, korku, müstehcenlik, dehşet, nefret' içermeyen bir haber kanalı (!) bulmaya çalışın.. Bulursanız bana da haber verin sonra...
Türkiye'yi televizyonla bu hale getirdiler... Yemin olsun ki böyle.
Bendeniz, Türkiye çok kanallı yayınlara başladıktan sonra (yıl 1987 idi sanıyorum, «Cuma» isimli bir dergi kapak yapmıştı, arşivlerde bulursanız doğru tarihi de öğrenirsiniz) 'müstehcen, millî irfana ters televizyon kanallarını protesto mitingi' düzenlemiş ilk kişiyim...
O yıllarda gençtim kırk yaşında bile değildim, lakin bu rezil televizyonların mevcudiyetinin hangi haltlar için olduğunu hemen idrak etmiştim.
Daha dokuz (1964) yaşında ABD'de dört kanal televizyon seyretmiş biri olduğum için değil. Bilakis orada herkese normal gelen bir durumdu bu.
Zaten bu hain tv'lerin hemen hepsini büyük gazetelerin patronları açıyordu.. O yüzden biraz ihlaslı her Müslüman durumu fehmediyor, kahroluyordu.
En son bu alanda Müslüman tv konsepti reklamıyla milleti ümitendirenlerin de neredeyse tamamı fos çıktı. Millet gönlünün sedasını değil, Sedá Sayan'ları buldu karşısında...
* * *
Markette alışverişimi bitirmiş, kasaya yürüyordum ki, yaşlıca bir (açık) bayanın kasiyer kızla konuşmalarına kulak misafiri oldum. O kadar yüksek sesle konuşuyorlardı ki, galiba 'kulak misafirliği' kavramını da aşıyordu...
Yaşlı bayan (YB) − Acaba hakiki mi? Kimbilir içine neler koymuşlardır...
Tezgahtar kız (TK) − Domuz eti bile varmış bazılarının içeriğinde...
Yaşlı bayan (YB) – tabi tabi domuz bile yediriyor millete bunlar..
'Bunlar' demesiyle kuyruktaki herkes dikkat kesildi... Derdimiz partiydi başkası değil. Neyse o bayan sadede geldi, asıl meramını döküldü:
Yaşlı bayan (YB) – Zaten en çok dindarlardan korkacaksın!..
Bu son sözle yalnızca benim tepem attı ve müdahale etttim:
− Hayır, dindarlardan değil dinsizlerden korkmak lazım. Dindar Allah korkusuyla her an Allah beni gözetliyor diye düşünerek hareket eden ve bu nedenle de Allah'ın emirlerini edaya gayret edendir.. Dindar Allah korkusuyla kolay kolay yamuk iş yapmaz…
Yaşlı bayan (YB) – Benim babam da hacıydı... (malûmalileri bu klasik argümanı çok kullanırlar..)
Bendeniz – Benimse merhum babacığım hacı falan değildi, hatta Arapça orjinalinden Kur'an okumasını bile bilmezdi. Fakat namazını kılar, din düşmanlarına karşı da çok asabîleşirdi.. Allah taksiratını afveylesin.
Yaşlı bayan (YB) – Vicdanı olanlar demek istiyorum yapmaz bunları...
Bendeniz – Hanımefendi o zaman 'dindar' yerine 'münafık' demeliydiniz. Münafık karpuz gibi dışı yeşil için kırmızı olandır. Siz dindar diyerek bizi rencide ettiniz o yüzden müdahale etmek zorunda kaldım.
Yaşlı bayan gereken dersi almış mıdır? Giderken bana öyle bir bakışı vardı ki şerh etmeye kalksam beş yazı daha yazmak gerekir.
Lakin hiç değilse, giderek artmaya başlayan ve eziklerimizin bırak tepkiyi, yedikleri dayakla kaldığı gibi olmadı. İzzetli duruşumuz bir misal oldu.
Müslümanlar!.. Televizyonu bırakıp kitap ve dergi okuyun. Televizyonlar kötülükleri kanıksatıyor, Allah için tepki vermenize mani oluyorlar!..
NOT: Bu konuyu 'okumak mı seyretmek mi' serlevhalı bir yazı ile biraz daha genişleteceğim inşá'allah). 21.12.2019