Şirketler, kurumlar, kuruluşlar, kurumsal firmalar, sivil teşkilat kurumları (STK’lar) ve benzeri sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetler gösterenler, bünyelerindeki teknik yada idari personellerine ve de alt personellerine yönelik Eğitim, seminer, öğretim, yerinde inceleme, takip vb faaliyetleri yaparlar.
• • Şirketler, kurumlar, kuruluşlar, kurumsal firmalar, sivil teşkilat kurumları (STK'lar) ve benzeri sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetler gösterenler, bünyelerindeki teknik yada idari personellerine ve de alt personellerine yönelik Eğitim, seminer, öğretim, yerinde inceleme, takip vb faaliyetleri yaparlar. İşte.! şleyişlerinde bütün bunları sadece alt, teknik personellerle ve idari personelin bir kısmına yapıyorlarsa, mutlaka bir süre sonra sûistimaller, istismarlar, usulsüzlük, ahenk-düzen bozulması, geri sayım, hile, en üst makamı yanıltma ve benzeri durumlar oluyordur ve bu durum yerleşecektir, demektir.
• • Zira.! En tepede olan zat; En üst yöneticileri / idarecileri [ hem toplu ve bireysel ] eğitim, seminer, toplantı, istişare ve benzeri merkezi eğitime tabi tutarak, kurumsal ve personel işleyişinde; hak hukuk, görev, sorumluluk, vebal, mes'ûliyet, ahlakilik, motivasyon ve hudutlarını öğrendikleri, yol haritası ile işleyişin prensiplerini 'geçmişe dönük ve el an var olan, olumlu ve de olumsuz örnekler, hadise vede kişiler üzerinden misallerle öğretmek sûretiyle,' merkezi idarenin soluğunu enselerinde ve hesap gününün sorumluluğunu kalplerinde capcanlı ve dosdoğru tutmalarının te'min edilmesi mutlak gereklilik arz eder. - Aksi halde.! Bu idareciler, yetkililer, ünvanlılar vb kendilerini kamil ve müstağni hissederler. Vakıa da budur.
Bu durum ise halk deyimiyle, onları << ali kıran, baş kesen >> yapar / yapıyorda.
Durum böyle olunca; Bu defa da işin mutfağında canhıraş ve samimi çalışanlar, mahzûn ve me'yûs oluyorlar. Samimi, öz verili ve gayretli çalışanlar şöyle düşünmeye başlıyor..:
- Bu idarecilerin; [ öyle olanlar için.. istisnalar kaideyi bozmaz.. gerçi istisnada istisna olmuş olsa da.. yanılmalarını, yanlışlarını, yanıltmalarını, yalanlarını, haksızlıklarını, israflarını,istismarlarını, personelle alakalı yukarılara verdikleri menfi bilginin tahkik, tedkik ve mahkeme edilmeden tek taraflı bilgilendirme ile insanların görev istikballerini karartmalarını, personelin muhabbet ettiği o üst makama da ulaşamaması erişememesinin ızdırabı, merkezi iradenin idareciye verdiği yetkiyi idarecilerin aşmaları ve SÛİSTİMÂL etmelerini..
Bütün bunlar ve nice sıkıntıların; tedkik, teşhis, tahkik, teftiş, tedavi ve tedbirlerinin yetersiz olması.._
İşte o gönüllü, muhib, mûhib, fedekar ve gayretli olan, sahadaki elemanları merkeze karşı kırgın, mahzun ve me'yûs edebiliyor. Neticede de nice nice yetişmiş elemanlar dağılıyorlar, değer ve kıymetlerinin bilineceğini Ümit ettikleri başka yerlere yada alanlara yelken açıyorlar.. zira zûlüm, hakaret, tahkir ve mobing insan haysiyetinin çekebileceği bir yük değildir.
- Halbûki bu elemanlar beytulmalın ve tüyü bitmemiş yetimlerin sundukları imkanları vb vs vd verdikleriyle yetişmiş ikbal ve istikbale hizmet edecek erlerdirler. • Açıkçası şu Kediyi aslanın başına getirerek, 'Aslanı kediye boğdurmamak' elzemdir. Getiriliyorsa hiç değilse eğitim ve terbiyeden iyice geçirilmeliler ve mutlaka nizami tedkik ve teftiş edilmeliler.. Aksi halde yukarının sopasıyla aşağıdakileri kovalamak aşağıyı dağıtmak ve yıkmak demektir..
- Lütfen.! Bi düşünün;
İnsanlık tarihinde muvaffakiyet ve başarılarla destanlar yazanlar, görevlendirdikleri kimselerde ciddi; vasıflar, sıfatlar, donanımlar, bilgiler, tecrübeler, beceriler, hakiki referanslar, liyakat ve ehliyet sahibi kimseler aradılar ve öylelerini yetiştirdiler, öyle vazifelendirdiler.
• • Böylece başarıları ve devletlerinin ömürleri çok uzun oldu.
- Peki.! Ne istiyor marabalar.; Liyakat, ehliyet, hidayet, istikamet, hakkaniyet, mesûliyet, muhabbet, merhamet, feraset, basiret, ilim, irfan, özü sözü bir, gayret, cesaret, tevazu ehli kimseleri istiyor ve lazım-ı elzemdir, diyorlar..
- Aksi halde içten içe bozulmalar çürümeler {neûzûbillah} olup, daha berbad durumlara doğru gidecektir.
Zira.! Liyakatsiz, ehliyetsiz, istikametsiz, merhametsiz, hilekar, hesap gününü ve kul-kamu-beytulmal haklarını düşünmeyen ve ona göre adım atmayan, güç sarhoşu, gördüm delisi mes'ûl İdareci kimseler 'zahiren kendilerini atayan makama sadakat sahibi' gibi görünürler. Halbûki ciddi gerçekçi tahkikat yapıldığında görülecektir ki üstlerine ve en tepeye yalan ve yanıltıcı bilgiler vermektedirler.
O zaman Görülecektir ki hakikatte şişirmeler var, başarı yoktur. •Böylesi.! İtikadı,niyeti,ilmi, ameli,işi, sözü, işleyişi ve idaresi bozuk olan 'sûreti haktan görünen' bu kimseler; aslında bulundukları makama değil.. Kendilerine, egolarına, isimlerine ve pozisyonda kalmak ve yükselmelerine hizmet etmektedirler. Mamûr değil, Harab etmek için varlar. Rabbûlalemin.! İdari makamda olanları da Alt birimlerde olanları da; Hakkı hak bilip Hakka ittiba edenlerden.. Batılı batıl bilip Batıldan içtinab edenlerden eylesin. Ya Erhamerrahimin Ya Ekramel ekramin Âmin.
Not:
A - İdareciler de toplu olarak; Manevi ve teknik eğitime, seminere, nasihatlere, bilgilendirmelere, ikaza ve motivasyona muhtaçtırlar..
B - Esasen personelden idareciye varıncaya kadar, taaa işin temelinden gelerek, eğitim ve öğretimin ilk zamanlarında kazandırılması elzem olan doğruluk ve samimiyetle işe başlayıp öyle devam ettirilmeli.. Eğitimin muhteva, süre ve kazandırımları yeniden tahkik ve müşahade edilip iyice gözden geçirilerek.. Liyakat- ehliyet- Tekamül edip etmedikleri görüldükten sonra EMANET- GÖREV - HİZMET VAZİFE teslim edilmeleri gerçek muvaffakiyetleri ve fütuhatları getirecektir..
- Şunu hatırda tutmak lazımdır; Eğer İran ve benzeri Şiiler Kanuni ve Y. Selim merhumları meşgul etmeseydi, YANİ içerde fitne ve enerjiyi heba edenler olmasaydı Viyana, Berlin, Paris şimdi Darûl İslamdı..