İnsanlık tarihi boyunca ataerkil toplum yapısı egemen olduğu kadar, kadın ve erkek arasında ayrımda ciddi bir şekilde görülmektedir. Erkek ve kadın arasındaki cinsiyet ayrımcılığı, kadını ev ve özel yaşam ile sınırlandırmakta, erkeği ise ailenin maddi sorumluluklarını üstlenen, alınacak kararlarda ilk söz sahibi olan bir güç olarak göstermektedir.

İnsanlık tarihi boyunca ataerkil toplum yapısı egemen olduğu kadar, kadın ve erkek arasında ayrımda ciddi bir şekilde görülmektedir. Erkek ve kadın arasındaki cinsiyet ayrımcılığı, kadını ev ve özel yaşam ile sınırlandırmakta, erkeği ise ailenin maddi sorumluluklarını üstlenen, alınacak kararlarda ilk söz sahibi olan bir güç olarak göstermektedir. Başka bir şekilde ifade edilecek olunursa, kadın üreme ve ev işlerini üstlenmekte, erkek ise üretimde bulunmaktadır. Kadınların çalışma yaşamına katılmaları, eğitim hakları, toplumsal etkinliklere katılmaları 'kadın' oldukları için engellenmiş ve kadınlar uzun süren mücadeleler sonucu hak ettikleri yasal ve ekonomik özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Günümüzde gerek yasalarla gerek kadınların mücadeleleri ile çalışma yaşamında kadın ve erkek arasında ayrımcılık giderilmeye, fırsat eşitliği sağlanmaya çalışılmaktadır. Kadınların iş yaşamı ile aile yaşamının uyumlaştırılma çabaları hala devam etmektedir. Ancak, ülkemizde yeteri kadar sonuç alınamamakta, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle aramızda ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Kadınların çalışma yaşamında karşılaştıkları sorunları: Cinsiyet Ayrımcılığı, Eğitim ve Mesleki Eğitimde Eşitsizlik, İşyerinde Cinsel Taciz, İş Bulma ve Yükseltilmede Eşitsizlik, Psikolojik Taciz, Kayıt Dışı Çalıştırma, Sosyal Haklardan Yararlanmada Eşitsizlik ve İş Güvencesizliği olarak dokuz ana grupta ele alabilmek mümkündür.

Çalışma Hakkı

Bir işe sahip olma, bireyi toplumsal hayata kazandırmanın en önemli yoludur. Günümüzde 'çalışma hakkı' bireylerin en önemli toplumsal hakları arasında sayılmakta, toplumlar, yeteneklerine uygun bir işte çalışmak isteyen bireylerine bu olanağı sağlamakla yükümlü tutulmaktadırlar. Bir başka anlatımla, çalışma kişi için bir 'hak', bu hakkın yerine getirilmesi de toplum için bir görev konumunda bulunmaktadır. Bir egemen görüş olarak giderek yaygınlaşan 'sosyal devlet' kavramının içeriğinde en önemli öğelerden biri, iş bulma sorununa çözüm bulunması sorumluluğudur. Çalışma hakkının toplumsal niteliği, iş bulmanın, ya da istihdam sorununun çözümünün kamu eliyle sağlanması gerektiği noktasından kaynaklanmaktadır.

Kadın Girişimciliği

Kadın girişimciliğinin sektörel dağılımına ve işyeri büyüklüklerine bakıldığında Türkiye genelinde 2019 yılı itibariyle 94 bin işveren kadının; %59,1'si hizmetler, %15,8'i sanayi ve %25,1'i tarım kesiminde, 2023 yılı sonuna kadar, kadın işgücüne katılım oranı %38,5'e, kadın istihdam oranının %34'e, kendi hesabına çalışanlar içindeki kadın oranının %20'ye, işveren olarak çalışanlar içindeki kadın oranının %10'a yükseltilmesi olarak yer aldığı görülmektedir.

Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Eşitliği

Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı olarak kamusal alanda ve özel yaşamda içinde bulunulan kültürle ilişkili olarak kadın ve erkeğin toplumdaki statüsü, buna uygun biçimde toplumun cinsiyetlere yüklediği roller, duygu, tutum ve davranışlar şeklinde ifade edilmektedir. Bu durumda toplumsal cinsiyet rolleri, kadın ve erkeğin toplum tarafından nasıl algılandığına bağlı olarak farklılıklarını ortaya koyan, toplumsal kimliğin ve aidiyetin ayrılmaz bir parçası halini almıştır. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 200 dolayında ülke tarafından onaylandığını düşünürsek, 90'lı yıllar sonrasında BM'nin 'ana akımlaştırmaya' (mainstreaming) karar verdiği toplumsal cinsiyet (gender) eşitliği politikalarının bugün 'küreselleştiğini' söylemek yanlış olmaz. Türkiye 1990 yılında tarafından da onaylanan bu Sözleşme uyarınca, Türkiye'de, ana akımlaştırılan cinsiyet eşitliği politikalarının bir tarafı olarak ve bu yolda adım atmayı taahhüt etmiş ülkelerden biridir. Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu 2021'e göre cinsiyet uçurumu; eğitim ve sağlıkta %95 oranında kapanırken siyasete, liderlik pozisyonlarına ve işgücüne katılımda 2020 yılına nazaran geriye gidiş var. Rapora göre Covid-19 krizi en çok kadınları ve kız çocuklarını olumsuz etkiledi! Gelecekte kadınlar bir nesil daha cinsiyet eşitliği için beklemek zorunda kalacak. COVID-19 salgınının etkisi hissedilmeye devam ederken, küresel cinsiyet uçurumunun kapatılması için tahmini süre 99,5 seneden, 135,6 seneye yükseldi. Türkiye Cinsiyet Uçurumu Endeksinde 156 ülke içinde 133. sırada yer alırken ilk 5'e giren ülkeler sırasıyla: 1- İzlanda, 2- Finlandiya, 3- Norveç, 4- Yeni Zelanda, 5- İsveç'tir. Kadınların istihdama katılamamaları onları ekonomik özgürlüğe ulaştıracak kapının kapanmasına neden olurken toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin daha keskin ve daha başa çıkılamaz bir hal almasına yol açmaktadır. Tabi istihdam artışının, düşük ücret ve güvencesizlikle örülü esnek zamanlı işlerde kadınların yoğunlaşmasıyla gelmesi, toplumsal cinsiyet uçurumunun kapanmasında hiçbir etki yapmayacağı gibi yalnızca kadınların durumlarının kötüleşmesine yol açabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. İstatistikler, eğitimli kadınların daha fazla işgücüne katıldığını ve daha geç evlendiğini göstermektedir. Eğitime katılan kadın nüfus az olunca, haliyle iş gücünde yer alan kadın nüfus da erkeklere oranla oldukça düşük olmaktadır. İstatistiklerden ve araştırmalardan da görüldüğü üzere ülkemizde kadınların eğitim ve istihdam olanakları, erkeklerin eğitim ve istihdam olanaklarına göre daha kısıtlıdır. Bu durumda, kadınlar daima erkeklerin gerisinde kalmakta ve eşitsizliğin dezavantajlarını yaşamaktadırlar. Oysa ülkenin her açıdan gelişmesinde kadınların eğitimine ve istihdamına yeterli olanaklar sağlanmalı ve kadınlar erkeklerden düşük konumda görülmemelidirler.

Saygılarımla,