Edebiyat kehanettir diyerek başlıyorum cümlelerime. “Teknolojinin tek gerçeklik, duyguların ise uzak durulması gereken kavramlar olduğu bu gelecekte Ford, Tanrı’nın yerini almıştır. Aile kavramının yozlaşma göstergesi olarak algılandığı bu çağ, soma adı verilen hap sayesinde herkesin mutlu ve hayattan keyif aldığı bir sistem üretir. Hiç kimse önce beraber olduğu kişiyle bir kez daha beraber olmaz, çünkü “herkes herkes içindir.” İnsanlar makinelerden doğar, üretim kalitesine göre ise Alfa, Epsilon gibi sınıflara ayrılır. Ancak, bu sistemin dışında şehirden uzak bir yerlerde komün hayatı sürdüren bir başka topluluk daha vardır. Bu topluluğun sürdüğü yaşam, teknolojinin egemenliğine bir alternatif olabilir mi? Yoksa bu ütopya da başarısız olmaya mahkûm mudur?”
Aldous Huxley – Cesur Yeni Dünya kitabının tanıtım yazısı, okuyanlar bilir.
Bu kitap 1932’ de ailevi, dini değerlere aykırı olduğuna inanılan dil nedeniyle Avustralya ve İrlanda’ da yasaklandı ve 1967’de cinsel içeriği nedeniyle Hindistan’da yasaklandı. Hal böyleyken taaccüple belirtiyorum ki bu aralar popülerliği arşa çıkarılmaya çalışan kitaplardan yalnızca birisi olduğunu görüyorum. Biz, bizim olmayanı sahiplenmeyi çok severiz. Bir diğer sahiplendiğimiz kitap da Stalin zamanında yönetimi hicvedildiği iddiasıyla yasaklanan 1984. Hepimiz alıntı olduğunu sandığımız ibarelerde ismini gördük Orwell’in. Şimdilerde insanlar, kendilerince muhalif değerlendirdikleri fikirlerini pek tabi bu yazara sığınarak söyleme hakkına sahipler. Yine okuyanlar hatırlayacaktır ki kitapta geçen Büyük Birader, halkı baskıyla daima izler ve kimsenin gerçek fikrini söyleme durumu söz konusu dahi değildir. Düşünce özgürlüğü diye bir şey yoktur, insanlar her daim telekomünikasyondan izlenmektedir ve dolayısıyla yönetim biçimiyle alakalı sert anlatımlar sürükleyicidir. Belirtmekte fayda var, bahsettiğim kitaplar distopyadır.
Bazı öğrenci topluluklarını gözlemliyorum. Tespitim şu ki gündem ile alakalı sessiz kalmayı tercih eden ya da fikir beyan eden hocalarını üşenmeden tek tek tespit edip hem fikir olmadıkları gerekçesiyle sayıp dökmeye cüret ediyorlar. Hatta daha da ileri giderek örgütlenmeye teşebbüs ediyorlar. Konuşmayanları ekmeğinden olmaktan korkmakla itham edip, konuşanları da yeterli bulmamakla beraber iktidar yanlısı demekten kendileri alıkoymayacak kadar aymaz durumdalar. Şaşırıyorum, şaşırdığıma da şaşırarak.
Demem o ki bu ısrar kıyamet yolunda gittiğimiz sürü psikolojisi bizi nereye götürür bilemem lakin artık at izi it izinden ayırt edilmemektedir. Bir vatandaş olarak milletimizin bekası için kendi görevimi, dikkatimi dağıtacak angaryalara takılmadan yapmaya özen gösterdiğimi belirtmek ister ve hepimizi bu özene davet ederim.