Çalışmak deyince ilk aklıma gelen “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, hâlis niyetlerinin karşılığı vardır" (Necm Suresi, 39)” ayet-i kerimesi geliyor. Burada da aslında Allah Teala’nın adaletini görüyoruz. Çünkü kâfirde çalışırsa karşılığını alır Müslümanda. Yani insan ne kadar çalışırsa o kadar ilerler. İster hayır olsun ister şer insan hangi yönde çalışırsa karşılığını mutlaka alır. Çünkü Rabbimizin vaadi bu yöndedir, adetullah bunu gerektirir. Hayra çalışan sevap, şerre çalışanda günah kazanır.

Her İşi Hayra Çevirmek

Her işi hayra çevirmenin çok basit bir yolu var aslında. Niyet… İslam büyükleri bir niyetle tüm işlerin hayra çevrileceğini gerek konuşmalarında gerekse eserlerinde defaatle dile getirmişlerdir. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere “Ameller niyetler göredir.” Bir niyetle tüm işlerimiz Allah için olur. Tabi insan kalbini yirmi dört saat kontrol etmeli, gerektiğinde niyetini tazelemelidir.

Aslında ibadetten kasıt Allah’ı anmaktır. Yani biz her işimizi Allah’ın adıyla yaparsak o yaptığımız iş ibadet olur. Ya da tam tersini düşünürsek ibadet yaparken niyet etmezsek ibadetlerimiz riske girebilir. İnsan nefes alır-verirken aslında bir nevi zikir çeker. Yani alışta ve verişte “hu” sesi çıkar. Ama bunun zikir olması için bilinçli yapılması her an Allah’ın hatırda tutulması gerekir. Tutulursa zikir olur tutulmazsa berhava…

Büyüklerden bir zat bir sohbetlerinde şöyle tarif eder: ” Ya Rabbi sen Rezzak-ı mutlarsın. Ben çalışmasam da benim rızkımı vermeye kadirsin fakat çalışmayı bana sen emrettin. Ben senin rızan için çalışmaya gidiyorum. Dese o kişi sabahtan akşama kadar anlı secdede ibadet ediyormuş gibi sevap kazanır.” buyurmuşlar. Yine büyükler buyurmuşlardır ki: ”Helal rızık kazanmak başlı başına bir ibadettir.”

“Siz Niyetlerinizi Güzel Yapın”

Hayır işin neticesi hayır olur, şer iştense hayır beklenmez. Yine büyüklerden bir zat  “Siz niyetlerinizi güzel yapın bütün işleriniz güzel olur. Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter.”  buyurmuşlardır. İnsan bir işe niyet ettiği zaman bilimsel olarak da beyinde o işi yapmaya yönelik istidat oluşur.

Sen kendini hayırla meşgul etmezsen şeytan gelir şerle meşgul eder. Büyükler buna da mahal vermemek için sürekli bir meşguliyet içerisinde olmuşlardır. Oturduklarında, yürüdüklerinde, yattıklarında hatta her hallerinde bir şeyle meşgul olmuşlar. Hep kendilerini hayırla meşgul etmeye çalışmışlar. Zaten Müslüman için boş vakit diye bir kavram yoktur. Vaktimi nasıl iyi değerlendiririm diye düşünmek vardır.

Nasıl ki yağmurun yağması için bulut gerekiyorsa rızık içinde Rabbimiz çalışmayı vesile kılmıştır. Aslında keyifli olanda insanın çalıştığının karşılığını alması değil midir? Mirastan, defineden ya da sadakadan keyifli değil midir emeğinin karşılığını almak.

Çalışmanın Hakkını Verin

Çalışmanın hakkını vermek meselenin en önemli kısımlarındandır. Hakkı verilmeyen iş eksiktir. Müslümana yakışan en genel ifadeyle insana yakışan işin hakkını vermesidir. İşin hakkını vermekte işin edebinden değil miydi zaten? Her ne iş yaparsak yapalım o işi en güzel yapmakta bizim görevlerimiz arasındadır. Baştan savma iş Allah’ın yeryüzündeki halifesine yakışmaz. Hem atalarımız ne güzel demiş,” Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Eser müessirini yansıtır. İnsan ne kadar ben bu işi iyi bilirim derse desin yaptığı iş onu yansıtmıyorsa en hafif ifadeyle eksiktir.

Bizler Müslüman olarak daha çok çalışmamız gerekmiyor mu? Şeytan bile şeytanlığının hakkını verirken Müslümana yatmak az çalışmak yakışır mı? Mümin kişide Allah’ın dinine çalışması lazım gelir.

Bahane Üretme Kendini Geliştir

Çalışmak deyince aklıma gelen bir diğer şey insanın kendisini yetiştirmesidir. Sağa sola bakmayıp işini yapmasıdır. Birilerini bahane gösterip, onun yüzünden yapamadım demektense kendine bakıp eksiğini tespit etmesi güzel çalışmaya dahildir. Bahane üretmek o kadar kolaydır ki ama kişiye zarardan başka hiçbir getirisi yoktur.

Asıl terakki insanın kendini yetiştirmesiyle olur. İnsan kendini yetiştirmez başkalarından bir şey beklerse bu boş  beklentiden başka bir şey değildir. Bu durumda başarısız olduğunda kişi suçu hemen sisteme atar, hocaya atar, anaya babaya atar kimse yol göstermedi der. Fakat insan hiçbir zaman geç kalmış değildir. Yapacak adam her yaşta terakkiyi sağlar. İstesin yeter. Yetmişinden sonra dört beş üniversite bitiren amcaları teyzeleri her zaman duyarız haberlerde. Demek ki azmedince yapılıyormuş…

Bize burada düşen niyetlerimizi Allah için yapıp hedefe kilitlenen ok gibi vaziyet almamızdır. Hiç boşluk vermememizdir. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Sen kendini hayırla meşgul etmezsen nefsin seni şeytani işlerle meşgul eder. O yüzden şikayeti bırakıp işimize bakmak görevlerimizi hakkıyla yerine getirmek bizim en büyük vazifemizdir.

Rızkımızı kazandığımız işi eksik yapıp başka işlere yönelmekte yanlıştır. Mesela asıl işini eksik yapıp seni geliştirecek bir işle meşgul oldun bu da yanlıştır. İnsan önce mükellefiyetlerini eksiksiz yapmalı sonra diğer faydalı işlere yönelmelidir. İş akış silsilesini iyi belirlemeli asıl işinden taviz vermemeli. Bu şuna benzer farzları yapmayıp nafilelere yönelmeye. Böyle olursa tezatlar zinciri peşimizi bırakmaz.

Müslüman İçin Boş Vakit Olmaz

Müslümanın boş vakti olmaz. Boş vakit diye bir kavramı biz Müslümanlar zaten kullanmamalıyız. Akıllı insan vaktini nasıl verimli geçirsem diye düşünür akılsızsa vaktini öldürmeye çalışır. Fark bu kadar barizdir.

Müslüman her an terakki halinde olur. Nerde bir boş zaman görse onu en iyi şekilde değerlendirir. Zamanın iyi değerlendirmek için her an tetikte olur. Mesela boş vakitlerinde kitap okumak gibi bir cümle kurulmamalıdır. Kitap okumak için ayrıca mesai harcanmalıdır.

Netice-i kelam insan eşrefi mahlukat olduğunun farkına varmalı buna yaraşır işler yapmalı. Bir işe başlarken niyetini Allah için kurup, işinin hakkını vermeli kendisini mütemadiyen geliştirmeli, aklını fikrini, zikrini hayır işlerle meşgul edip zevki selim, kalbi selim, akli selimi kazanmalıdır.