1. Kuzey Kafkasya patlamaya müheyya bir barut fıçısı gibidir. Şu anda biraz sakin ve sessiz görünmesine kimse aldanmasın.

2. Irak’ta fitne fesat, nifak şikak kapıları sonuna kadar açılmıştır. IŞİD şiileri ezmektedir. Şii militanlar Sünnilere kan kusturmaktadır. Orası da barut fıçısıdır.

3. Suriye’nin durumu yürekler acısıdır. Suriye’ye barut fıçısı demek çok hafif kalır.

4. Libya’da iç savaş devam ediyor.

5. Mısır’da askeri laik diktatörlük dehşet saçıyor.

6. Yemen yüzünden Suudi Arabistan’la İran savaşabilir.

7. Basra Körfezinde sular ısınıyor.

8. Balkanların durumu parlak değil.

9. Ukrayna yüzünden üçüncü dünya savaşı çıkabilir.

10. Türkiye’nin parçalanması konusundaki planlar, programlar, projeler bazen açık, bazen sinsi şekilde hayata geçiriliyor.

11. Somali’ nin durumu çok kötü.

12. Nijerya’da iç savaş var.

Dünyanın durumu 1914’tekinden, 1939’dakinden çok daha karışık.

Üçüncü dünya savaşı patlak verirse Türkiye’nin durumu ne olur?

Derin emperyalist güçler Türkiye ile İran’ı savaştırmak istiyor. Bu tuzağa düşmemek için iki taraf neler yapmalıdır?

Kimse olmaz demesin, yakın zamanda dünya derin güçleri İran ile Irak’ı sekiz yıl boyunca savaştırmamış mıydı? Büyük tahribat olmamış mıydı? Bir milyon insan ölmemiş miydi? Tarih boyunca Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve paylaşmak için yüzden fazla plan, proje yapılmıştır. Bunların kitabı da yazılmıştır. (Türkiyeyi Parçalama Planları, Yakup Üstün, Diyanet Vakfı yayınları.)

Şu anda çok şükür uluslararası bir sıcak savaşın içinde değiliz, lakin ülkemizde sanki iç savaşlar yaşanıyor.

İktidar-Cemaat çatışması nedir? Bir tür iç savaş değil midir? Dış güçler ve onların içimizdeki yardakçıları halkımızı Türk Kürt, Sünni Alevi, Dinci Laik diye birbirine düşman fraksiyonlara ayırdılar. İç barışı ve sosyal mutabakatı planlı ve kasıtlı olarak berhava ettiler.

İsrail’in ayakta kalması için Müslümanların birbirinin boğazlaması, İran’la Türkiye’nin aralarının gergin olması şarttır. Müslümanların birleşmesi Yahudi Devleti’nin sonu olur.

Türkiye’deki kripto Yahudiler ve kripto Hristiyanlar ülkenin parçalanmasını istiyorlar. Ermenistan’ın, bizden istediği topraklar kendi yüzölçümün 4-5 mislidir. Ayrıca tazminat istiyorlar.

Ülkemizde kimsenin anlamadığı bir boşaltma hareketi vardır. Doğu ve güneydoğuda bazı bölgeler boşaltılıyor. Bu, ne kadar planlı ve kasıtlı bir projedir, bilinmez.

Muhtarların verdiği raporlardaki insan sayısı eklenmiş… İstanbul’un nüfusu 30 milyonu geçiyormuş. 77 milyonluk bir ülkenin nüfusunun yarısının bir şehirde toplanması, kendi kendine de olsa, planlı bir şekil ve şekilde de olsa hayra alamet değildir.

Dünya nereye gidiyor… İslam dünyası nereye gidiyor… Ortadoğu, Kuzey Kafkasya, Balkanlar, Ukrayna nereye gidiyor… Sağlam bilgisi olan varsa lütfedip bildirsin.



(İkinci yazı)

Bendeniz Sizin Denginiz Değilim


BU fakirin sizinle fazilet yarışı yapması hiç mümkün müdür? Böyle bir şeyi aklımın köşesinden bile geçirmem.

Bendeniz mütevazı olmaya çalışan nâçiz bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım. Sevad-ı Âzam kitabına göre, Sünnî Müslüman hüsn-i hâtime konusunda korkar, titrer. Sizin itikadınız ise, öleceğiniz sırada büyük bir zat uçar gelir, sizi âhiret âlemine mutlu ve kolay bir şekilde postalar. Bir Sünnî olarak benim böyle bir garantim yoktur.

Siz kendinizi, intisabınız dolayısıyla pek yükseklerde görüyorsunuz, bende bu da yok. Sizin gibi göklerde uçamam, iki ayağım yerdedir.

Siz fazla yediğiniz içtiğiniz için hayli semiz ve kilolusunuz. Ben sizinle güreşemem.

Benim gibi bir bîçare hiç, sizinle aşık atabilir mi?

Gurur sizde, kibir sizde, azamet sizde. Ben zavallı sizinle nasıl baş edebilirim?

Bu fakir günahlarını, cürümlerini, hatâlarını, kusurlarını, zenblerini müdriktir. Ben kim, siz kim?

Cenneti garantiledim havaları içindesiniz. Siz benimle muhatap olamazsınız.

Telefonlarımız bile denk değil. Zat-ı alinizinki üç bin liralık, benimki otuz liralık.

Ya otomobillerimiz? Sizinki 100 bin dolar, benim âriyet arabamı pazara götürsem, on beş bin lira vermezler.

Lütfen yazılarımı okumayınız. İçinizden gelirse kerem eder dua edersiniz. Bir ricam var: Lütfen gölge etmeyiniz. Ölü eti yemeyiniz…



(Üçüncü yazı)

Cenaze Etrafında Gürültü Patırtı

BÜYÜK camiin avlusunda muhterem bir kardeşimizin tabutu duruyor. Biraz sonra namazı kılınacak ve kabrine götürülecek. Tabutun önünde birkaç yüz dostu yakını tanıdığı, son vazifelerini yapmak üzere gelmişler. Ortalık sanki bir arı kovanı gibi. Yüksek sesle konuşuluyor. Bazıları dişleri görülecek şekilde gülüyor. Hal hatır sormalar, epeydir ortalıkta görünmüyordun, ne var ne yoklar gırla gidiyor.

Ölü muhterem bir zat… Bazı haber ve rivayetlere göre cenazesinin önündeki bu gürültü patırtıyı işitiyordur.

Keşke cenazelerimizde biraz daha sakin, biraz daha vakur ve ciddî olabilsek.

Yüzümüzde keder görülse.

Kısık sesle merhumun faziletlerinden bahs edip ona rahmet dilesek.

Hal hatır sorulacaksa, o da üzüntülü bir hava içinde olmalı.

Bendeniz yüksek bir kimse değilim. Hatâ ediyorsam lütfen uyarınız.