Almanya’da en yoğun nüfusa sahip mülteci gruplarından Türk toplumunda uyum sınırları, tanımı, engelleri gibi hususlarda, ev sahibi toplum, kurumlar ve bilim insanları, tarafından yapılan incelemelerde farklılaşmalara rastlanmaktadır.

Göç ile ilgili konular, sosyal bilimciler tarafından sıklıkla incelemektedir. 1950'li/1960'lı yıllarda işçi göçü olarak Almanya'ya göç edenlerin, uyum süreci, göç araştırmalarında oldukça önemlidir. Türkiye'den Almanya'ya göç edenlerin, başlangıçtan bugüne dek yaşadıkları uyum sorunları, aradan geçen yarım asırlık süreye karşın hala güncelliğini korumaktadır.

Almanya'da en yoğun nüfusa sahip mülteci gruplarından Türk toplumunda uyum sınırları, tanımı, engelleri gibi hususlarda, ev sahibi toplum, kurumlar ve bilim insanları, tarafından yapılan incelemelerde farklılaşmalara rastlanmaktadır. Özellikle tarihsel açıdan bakılırsa, bazı süreçler sonucunda uyum-din ilişkisi tartışmalarına yol açmıştır. Günümüzde ise Almanya'da en üst düzey devlet yöneticilerinin dile getirdikleri, 'Müslümanların Almanya'nın bir parçası olduğu' ifadesinin konuya yeni, hatta ciddi anlamda bir boyut kazandırdığı gözlenmektedir.

Din, aslında bireyin ve toplumun hayatında 'tek sınırlayan' olmadığından, dinin yalnızca uyuma engel teşkil ettiğini iddia etmek de anlamlı olamayacaktır. Toplumun dini yapıya etkisi zamana göre, topluluğa göre de farklılık göstereceğinden, yeniden ve yalnızca uyumu etkilediği düşünülmemelidir. Din ile beraberinde pek çok değişkenin uyumu etkilediği kadar, dinin farklı yorumlanması, yaşanması, farklı seviyelerde olması ve dini örgütlenme türlerinin yanı sıra, hakim toplulukların ve dini azınlıkların hak ve özgürlüklere yaklaşımları gibi daha pek çok sebep, din-uyum ilişkisinin yönünü, seviyesini belirleyebilmektedir. Hal böyle olunca da Almanya'daki Türklerden kaynaklanan uyum engellerine değinmekte fayda var.

Almanya'da yaşayan göçmenler, Alman değerleri potasında uyum politikaları izlerken, aynı anda kültürel şoklar ve benzeri mübadelelere maruz kalmaktadır. Almanya'da yaşayanların, 'Alman' ve 'Türk' olma olgusu etrafında oluşan kimlik sorunları yaşadıkları da görülmektedir. Böylelikle, Avrupa'da İslam karşıtlığı aşırı sağcı, İslamofobik yaklaşımlar da beraberinde karmaşık hale gelmiştir. Almanya'ya misafir işçi olarak gelen, fakat kalıcı olarak yerleşen göçmenlerin kültürleşme, uyum, hatta asimilasyon süreçlerini, kuşaklararası olarak karşılaştırmamız mümkün.

Örnek olarak, Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in 2015 yılı itibariyle, yaklaşık 1 milyon mülteciye kapıları açması, Alman olmanın ne demek olduğu konusunda tartışmaları başlatmıştı. Almanya'da yaklaşık 2,8 milyon Türkiye kökenli insan vardır. Bu, en büyük azınlık grubunu oluşturmaktadır. Türk nüfusunun büyük çoğunluğu, ülkeye işçi olarak giden göçmenlerin 2. ya da 3. nesil yakınlarıdır. Otto Schily, uyum konusunda Süddeutsche Zeitung gazetesinde, 'En iyi uyum asimilasyondur'; devamında, Die Welt gazetesinde, 'Uyumun en sorunsuz şekli asimilasyondur, ancak devlet bunu zorla yapamaz. Başarılı bir uyum için asgari şart, yabancıların Almanca öğrenmeleridir' şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Bavyera Eyaleti Başbakanı Günther Beckstein ise, 'Asimilasyon bildiğiniz gibi insanların kendi öz kültürlerini açıkça inkar etmeleri anlamına gelir. Hiç kimse şimdiye kadar bunu talep etmemiştir. Benim için uyum, Alman öncü kültürünü, yani Hıristiyanlık geleneğini, hümanizm ve aydınlanma ile Alman Anayasasını bilinçli bir şekilde kendi kültürünü ve kimliğini, kökenini inkar etmeye gerek duymadan kabul etmektir' şeklinde ifade etmiştir.

Konrad Adenauer Vakfı Genel Sekreteri Wilhelm Staudacher, 2004 yılında, 'Maalesef bazı ikinci ya da üçüncü kuşak çocukların ebeveynlerinden daha kötü Almanca konuştuklarını görmekteyiz. Bu arada içlerinde Türk iş yerleri, doktorları, gazeteleri, avukatları ve benzeri barındırarak kendilerine komple bir Türk altyapısı oluşturan büyük Türk mahalleleri Türklerin en azından boş zamanlarında tamamen Türklerden oluşan bir çevrede hareket etmelerine imkan vermektedir. Almanya'daki Türklerin hemen hemen yarısı boş zamanlarında Türkçe konuşmaktadır, bu ise küçük İstanbul'un olumsuz tarafıdır' demiştir.

Devamında, 'Çok kültürlülük toplum için büyük bir zenginliktir ve ancak 'uzlaşma', yani kelimenin tam anlamıyla bir uzlaşma mümkün olduğu takdirde çıkarılabilecek büyük bir hazinedir. Bu nedenle dil öğretimine daha fazla önem vermek zorundayız. Kreşte, okulda, aynı zamanda aile içinde ki burada özellikle anneler konusunda yapılacak oldukça çok iş bulunmaktadır' şeklinde eklemiştir. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Şubat 2008 yılında, Köln'de, 'Asimilasyon bir insanlık suçudur... Hiçbir zaman Türk toplumunu asimile etme gayreti içerisine kimse giremez' şeklinde değerlendirmiştir. Yine Merkel ise bu konuda, 'Uyum, bir ülkenin yaşam tarzına dahil olmaktır. Alman vatandaşlığı taşıyanlar, istisnasız bu ülkenin vatandaşlarıdır. Sadakat, Alman devletine aittir' şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur.

Almanya'da oturma izni başvurusunda bulunan yabancılara yönelik prosedürler, değerlendirilirken kişinin, orada olan bağları ve oturum süresince dikkate alınır. İş sahibi olup, olmadığına, Almanca bilgisine, hukuk ve toplumsal düzenine olan uyumu dikkate alınmaktadır.

Göç Yasasına göre, oturma izni müracaatında bulunanların başvuruları değerlendirilirken; Kişinin Almanca A1/A2 düzeyinde olmasına, kişiyle birlikte yaşayan aile fertleri için yeterli büyüklükte bir eve sahip olmasına, kişiye Almanya'ya uyum kursuna katılması şartı konmuşsa, kişinin Almanya uyum kursunu başarıyla tamamlamış olmasına, okul ve mesleki eğitim diplomasına, kendisi ile aile birliği içinde yaşayan yakınlarının aile sağlık sigortasının bulunmasına, Almanya'da çalışmasına dair tüm yasal izinlere sahip olmasına, bir meslekten düzenli kazancının olmasına, kendisi ile aile birliği içinde yaşayan eşinin yurt içinde ve yurt dışında yaşlılık güvencesi için prim, ödeme yapmasına, beraber yaşadığı aile bireylerinin geçimini sağlayacaksa, kendisinin ve ailesinin geçimini güvence altına almış olmasına, Almanya'nın hukuk ve toplumsal düzeni ile hayat şartları hakkında temel bilgilere sahip olmasına, birlikte yaşadığı aile bireylerinin geçimini sağlayacaksa, yeterli gelire sahip olmasına dikkat çekilmektedir.

Evlilik birliği nedeniyle, oturum talebinde bulunan çiftlerin de bu şartları yerine getirmesi önemlidir. Eğitim sebebiyle Almanya'da ikamet edenlere oturum izni verilmektedir. Yükseköğrenim amaçlı oturum izni, öğrencinin resmi olarak kayıt yaptırdığında geçerlidir. Oturum izni aşamasında, öğrencinin Almancasına dikkat edilmektedir. Almanca dil hazırlık eğitimi verilen üniversitelere kayıt yaptırmış öğrencilerde bu koşul aranmamaktadır.

Sivil toplum kuruluşları ile göçmen derneklerinden 120 temsilcinin de katıldığı dijital bir buluşmada eylem planını açıklayan Başbakan Merkel, göçmenler karşısında hala yapısal dezavantajlar bulunduğunu belirterek, 'Uyum, ülkemizin güçlendirilmesinde bir katma değerdir… Hepimiz Almanya'yız. Hedef bu' demiştir. Devlet Bakanı Annette Widmann-Mauz da 'Eylem planıyla, uyumun yaşamın her alanında, her düzeyde sistematik olarak destekleneceğini, toplumsal birliğin güçlendirileceğini' kaydetmiştir.

'İlk hedef nitelikli iş gücüdür' sloganıyla, beş aşamalı uyum planının ilk aşamasında göç öncesi önlemler kastedilmektedir. Nitelikli iş gücünün kazanılabilmesi adına bilgilendirme, aydınlatma kampanyaları düzenlenmesi öngörülmektedir. Almanya'ya geliş sonrası, ilk uyum önlemlerini içeren ikinci aşamada, dil öğreniminin teşviki, günlük yaşamla ilgili danışmanlık, diplomaların tanınması gibi alanlarda iyileştirmeler hedeflenmektedir. Üçüncü aşamada, toplumsal yaşama ayak basış ve katılımla ilgili önlemler yer almaktadır. Bu aşamada, istihdam piyasasına uyumun yanı sıra sivil toplum ve toplumsal aktivitelere katılım da teşvik edilecektir.

Toplumla bütünleşmeyi desteklemesi düşünülen dördüncü aşamada ise sağlık, kültür, medya, spor gibi alanlara katılımı, çok renkliliği teşvik edici stratejiler hayata geçirilecektir. Beşinci ve son aşamada ise, topluma aidiyet ve toplumda bütünlüğü güçlendirici önlemler merkezde yer almaktadır. Bu bağlamda, Alman vatandaşlığına kabullerin artırılması, siyasi eğitim ve siyasete katılım, ekonomi ve kamuda fırsat eşitliği ile ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadele önlemleri öngörülmektedir.

Aile Bakanı Franziska Giffey, zirve sonrası yaptığı açıklamada 'Almanya'da hala pek çok alanda ırkçılık sorunumuz var' derken, Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, 'Uyum sadece toplumsal ahlaki bir yükümlülük değildir. Aynı zamanda Alman ekonomisinin de yararınadır' vurgusunu yapmıştır. Eylem planıyla ilgili yapılan yazılı açıklamada, potansiyel göçmenlerin Almanya'ya göç etme kararı vermeden önce, Almanya'daki yaşam hakkında mümkün olduğunca bilgilendirilmesinin gerekliliği belirtilmiştir. Toplantıda, Almanya'ya gelen sığınmacıların tamamen yanlış yönlendirilmiş beklentilerle geldiği hatırlatıldı. Almancanın mesleki kariyer açısından ne kadar önemli olduğu konusunda insanların bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulandı. Almanya Göç, Mülteci ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Annette Widmann-Mauz ise, eylem planıyla ilgili olarak, 'Göçten önce uyumun yönünü belirlemek istiyoruz' açıklamasını yaptı.

Almanya'da yaşayan Türklerin Müslüman bir toplum olması, oradaki ilk örgütlenmeleri, şu anki en yoğun örgütlenmenindin eksenli olması, kendilerini tarif ederken, aidiyet adına kullandıkları başvuru noktalarının temelde Türklük ve Müslümanlık olması, din ve uyum ilişkisinin incelenmesinde iyi bir model olmalarını sağlamaktadır. Temelinde, dinin uyuma etkisi hususu, seviyesi, merak edilen ve irdelenmesi gereken önemli bir özelliktir. Aynı zamanda hakim topluluğun bazı kesimlerinin ifadelerinde, Türklerin uyum engelleri arasında dini aleni ifade etmeleri de konunun önemini artırmıştır. Buna ek olarak Almanya, Fransa'dan sonra, Avrupa'da en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke olması bakımından konuya uygun bir örnektir.

Almanya'da, Türklerin toplumsal uyumunda dinin tek ve yalın bir belirleyici olduğu düşünülmemektedir. Dinin, uyuma etkisi, diğer uyum parametreleri ile birlikte anlamlı olabilmektedir. Dini algılar, davranışlar, ayinlere katılımlar ve teşkilatlanmalar uyumun gerçekleşme derecesinde etkili olmaktadır. Bununla birlikte dinin tek başına bir değişken kabul edilmesi, realist olmayan, sonuçlara taşıyabileceği gibi, buna bağlı uyum ölçümü de kesin güvenilirlikten uzak kalacaktır. Uyum ile asimilasyon arasındaki çizgiyi saptamak her zaman kolay değildir. Uyumdan beklenenin kimi zaman gerçekte asimilasyon olabildiği de görülmektedir. Böylelikle uyum, iki düzeyde değerlendirmeye alınabilir. Ana uyum, Türklerin 'asıl kimliklerini' ve 'kültürlerinin sert mantalitelerini' kaybetmeye başlamaları olarak algılanabilir. İkincil uyum ise, Türklerin hem Almanya toplumu içinde uyumlu, sorunsuz yaşamalarını, hem de köken kültürünün ilkelerini korumalarını kapsayan diğer uyum parametreleri olarak kabul edilebilir.