D/üzen bozulduğunda okuyarak, araştırarak, sorgulayarak, idrak şuuru nasip olarak hakikate/doğrulara erişme şerefine nail olanlar; insanlığın onurunu, haysiyetini ve şerefini kurtarmak için hakkı söylemek, hakkı anlatmak, hakkı haykırmak ve tebliğ etme görevini yerine getirmek durumundadır. Bozuk d/üzen insan fıtratını, doğayı, iklimleri, bilimi ve tüm canlıları hedef alan, tüm gerçeklerin değiştirilmesi/dönüştürülmesi/manipüle edilebilmesi üzerine stratejiler geliştirerek Yaratıcı’nın nizamını/düzenini ve doğal olanı/doğal dengeyi tamamen bozmak niyetindedir.

İşte tam da bu noktada karşımıza 5. jenerasyon terör çağı çıkmaktadır…

 5. jenerasyon terör çağına hoş geldiniz!

5. jenerasyon terör/izm, terörün bireyselleşmesini anlatan bir kavram. Yani terörün bireyselleşmiş/doğrudan bireyi ‘bireysel ölçekte’ hedef alan versiyonu ile, sen/tetik kuşatmalarla, yapay işgaller ile ve bireyselleştirilmiş terör/izm tehditleriyle karşı karşıyayız. Gıda terörü, iklim terörü, genetik terörü, tüm değerleri hedef alan değersizleştirme terörü ve her şeyin özünü/hakikatini bozma terörü...

Tarih boyunca hiçbir zaman böyle bir çağ yaşanmadı! Yelpazeyi daha da genişletmek mümkün. DNA’yı hedef alan gıda terörü (sen/tetik gıdalar), aynı zamanda iklim terörü ile de destekleniyor. Bulut Tohumlama Teknolojisi ile hedef alınan ulus devletlerin yağmur bulutları çalınabiliyor ve hedef alınan bölgenin kuraklaşması/toprağının verimliliğini kaybettirilmesi sağlanabiliyor. Canlıları hedef alan, doğayı ve besin kaynaklarını çölleştirebilen/kuraklaştırabilen sentetik bir iklim silahı ile karşı karşıyayız...

Bunun yanında hedef alınan ülkede yapay bulutlar oluşturulmak suretiyle kimyasal tozların yağdırılması yoluyla bireylerin doğrudan solunum yolundan sızma gerçekleştirilmesi çerçevesinde sağlığını hedef almak/bireyin bünyesine sızmayı hedefleyen nanobot tehdidi ile de karşı karşıyayız. Merak edenleriniz DARPA’nın (The Defense Advanced Research Projects Agency) Akıllı Toz (Smart Dust) projesini araştırabilir. Araştırana, sorgulayana, idrak etmek için mücadele edene her şey göz önünde, her şey çok açık, her şey açık kaynak. Yeter ki merak edin, sorgulayın ve gerçeklerin peşinden gitmek isteyin.

Zamanında Hz. Süleyman peygambere rüzgârları, iklimleri kontrol edebilme ve tüm canlılarla iletişim kurabilme gücü İlahi olarak verilmişti. Bugün ise gelinen noktada Teknokratlar yüksek teknolojiyi aynı amaçla büyük bir güç olarak elinde bulunduruyor/kullanıyor. Bu gücü yapay olarak geliştirdiler. Ancak bu gücü insanlığın hayrına kullanmak yerine doğayı, insanları ve tüm canlıları kontrol etmek (dönüştürmek ve değiştirmek), uzayı kuşatmak gibi amaçlarla kullanıyorlar. Yaratıcı’ya savaş açmış durumdalar! Sınır tanımıyorlar...

Hakikat Sonrası Çağ (Post-Truth) Dönemi

 Öyle bir döneme denk geldik ki her şey yapay, her şey sahte! Yapay zekâ, yapay et, yapay protein, yapay tohum, yapay bulut, yapay felâket, sen/tetik kokular, genetik mühendisliği ile genetiği değiştirilmiş organizmaya dönüştürülmüş insanlar (yapay DNA), yapay zekâ ile dezenformasyon haberlerin yayılması yoluyla gerçekleştirilen algı yönetimi faaliyetleri ve nihayetinde zihinlerin kuşatılması-Hakikat Sonrası Çağ (Post-Truth) dönemi...

Oxford Sözlüğü, 2016 yılında “Post-Truth” kelimesini yılın kelimesi olarak seçerek kavramın önemini vurgulamıştı. Bu terim, özellikle siyaset ve medya bağlamında doğruların çarpıtıldığı, yanlış bilgilerin kasıtlı olarak yayıldığı ve insanların gerçekleri değil, kendi inançlarına uygun olanı tercih ettiği bir dönemi tanımlamak için kullanılır. Hâlâ bu dönemin içerisindeyiz ve neyin yanlış neyin doğru olduğuna karar vermemize yardımcı olmak için geliştirildiği iddia edilen algoritmik kontrol de bizi manipüle etmek için d/üzene hizmet ediyor.

Sosyal medya platformlarında ‘topluluk kuralları’ adı altında hakikate uygulanan sansür, sanki dezenformasyona/yalan-yanlış bilgiye uygulanmış gibi maskeleniyor. Sahi, doğru dediğiniz kime göre ve neye göre? Algoritmik gücü elinde bulunduranların sundukları doğrular tek doğru olmuşsa, hakikat de tasfiye edilmiş demektir!

Teknoloji devleri, yapay zekâ ile bilgi akışını yönlendirirken, medya ise ‘gerçek’ kavramını yeniden şekillendiriyor. Bireyin iradesi/seçimleri/tercih hakkı, algoritmalar ve küresel güçlerin stratejileri karşısında giderek zayıflıyor. Yani birey algoritmik bir mühendisliğe uğruyor ve bu değişimin, bu dönüşümün farkında bile değil!

Bu çağda en büyük mücadele, hakikatin peşinden gitmek ve teknolojiyi insanlığın faydasına yönlendirebilmektir. Yoksa insanlık Teknokratların inşa ettiği dijital bir dünya hapishanenin mahkûmu olacaklardır.

Akıllı şehirler = Dijital hapishaneler

Bir de başına ‘akıllı’ ifadesini koydukları kavramlar var. Başına 'akıllı' ifadesinin konulduğu her süreç, insan davranışlarını kısıtlamak, kontrol altına almak ve nesnelerin interneti süreci ile doğadaki tüm canlıları blockchain tabanlı sistemler ile birbirlerine bağlamak üzerine planlandı/tasarlanıyor. Yapay zekâ, akıllı evler, akıllı sayaçlar, akıllı toz, ev hayvanlarına çip taktırma zorunluluğu, akıllı şehirler, algoritmik baskı ve kontrol. Yani küresel gözetim çağına (Panoptikon Toplumu’na) geçiş sürecine de hoş geldiniz…

Puanlama sistemine geçiliyor

 İklim Kanunu’nun Meclis’ten geçmesinin ardından kurumlarda, şirketlerde, bankacılıkta, ulaşımda, seyahatte, barınmada, ısınmada karbon ayak izi takip uygulamalarına geçildiğini görecekseniz. Tıpkı plandemi döneminde olduğu gibi tüm davranışlarınız kısıtlanacak.

Karbon ayak izi sözde iklim değişikliği ve dünyayı kurtarma vaadiyle gelen bir bireysel davranış kısıtlama/puanlama projesidir. Eğer puanınız yetmezse et, süt, yumurta, hatta makarna bile alamayacaksınız. Hatta blockchain tabanlı geliştirdikleri karbon transferi uygulaması ile algoritmanın ultra olarak zenginleştirdiği kesimin, yine algoritma tarafından ultra olarak fakirleştirilen kesimin (eski orta sınıfın) karbon limitlerini satın alarak daha fazla tüketim yapma hakkına erişeceğini bile göreceksiniz!

Önce, şu anda zaten hâlihazırda size ait olan hak ve özgürlükleri sözde iklim krizini bahane ederek karbon ayak izi ölçüm sistemleri adı altında elinizden alacaklar/sizi kısıtlayacaklar. Daha sonra ise karbon transferi uygulaması adı altında özgürlüklerinizi (tüketim/davranış serbestliğinizi) size para karşılığında satacaklar.

20. yüzyılda hedef topraktı, toprakların işgal edilmesiydi. 21. yüzyılda ise hedef doğrudan insandır, insanlığın işgal edilmesidir. Tehlike geliyor…