Toplumsal Dinamikleri Hedef Alan Yıpratma Savaşları

Günümüzde savaşlar yalnızca cephelerde değil, zihinlerde ve toplumsal dinamiklerde yürütülüyor. Jeopolitik ve jeostratejik konumu çerçevesinde bir ateş çemberinin tam ortasında bulunan Türkiye de hâliyle bu yeni nesil mücadeleden/savaştan nasibini fazlasıyla almış durumda. Küresel sistem, yıpratma harekâtları çerçevesinde (ülkemizin temel yapı taşlarını/dinamiklerini sarsmak adına) önce yapay krizler oluşturuyor, sonra da kendi çözüm modellerini dayatarak “yapay bir yeni dizayn süreci” başlatıyor.

Peki Bu Süreç Nasıl İşliyor?

Önce, küresel söylemlerle şekillenen yapay krizler toplumun önüne konuluyor. Küresel finansmanın kontrolü çerçevesinde fonlarla küresel medya kuruluşları, STK'lar, akademik merkezler ve bilim camiası bu yapay krizleri şişirerek ülkemiz aleyhine algı yönetimi faaliyetleri gerçekleştirilmesine büyük katkı sağlıyor. Örneğin, sözde iklim değişikliği, cinsiyet(siz)leştirme politikaları, kimlik erozyonu gibi meseleler üzerine yapay krizler oluşturuluyor. Ardından ise ulusal dinamiklerle örtüşmeyen çözümler bu kanallar yoluyla bürokrasiye dayatılıyor, topluma dayatılıyor. Gerçekte olmayan krizler oluşuyor, toplum hayali krizlere çözüm aramak üzere tartışmalara kapılıyor, bir anda dinamikler değişiyor ve algılar yönlendirilerek yapay krizlere yapay dizaynlar gerçekleştiriliyor. İşte bu süreç, bir toplumun yavaş yavaş nasıl yok edilmek istendiğinin ana hatlarını ortaya çıkaran bir süreçtir, okumasını bilene.

İklim Kanunu'na Dikkat!

İklim Kanunu demek, karbon ayak izi bahanesiyle bireyleri bireysel ölçekte kontrol altına almak demektir. Küresel iklim değişikliği küresel bir kriz değil, küresel bir politikadır. Bu politikanın amacı dünyayı kurtarmak değil, bir kontrol düzeni/mekanizması inşa etmek adına küresel takip ve puanlama sistemlerinin bireylere dayatılmasını sağlamaktır. Meclis'in gündemindeki bu İklim Kanunu, bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına neden olabilecek ölçüde tehlikeli bir adım olarak dikkat çekmektedir. Alışverişten seyahate, bankacılıktan ulaşıma kadar her alanda karbon ayak izi uygulaması (takip sistemi) sebebiyle yasa geçtiğinde ülkemizde de Çin’deki sisteme benzer vatandaşlık puanlama sistemi görülebilir. Bu durum bireylerin küresel bir politika/baskı sonucu puanlanmasına yol açarak dijital sistem yanlısı ve muhalif kesimlerin oluşmasına, ödüllendirme ve cezalandırma mekanizmalarına dönüşüme neden olabilir.

Ülkemizin Karşı Karşıya Olduğu 5 Önemli Tehdit!

  1. Terörle Mücadele: Terörist elebaşı Abdullah Öcalan, televizyon ekranlarından PKK'nın silah bırakması yönünde çağrıda bulundu. Karşılığı olmayacak. Yeni bir s/açılım süreci yaşanıyor. Hâlbuki 'Terörsüz Türkiye' tanımı, ‘Terörü kaynağında yok etme stratejisi’ demektir TSK literatüründe ve olması gereken de budur. Terörsüz bir Türkiye yalnızca teröristle/terör örgütleriyle etkin ve kararlı bir mücadeleyle mümkün olabilir. Bu gibi çağrılar herhangi bir sonuç vermeyecektir. Bir kere ihanet eden, her zaman ihanet eder!

  2. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Aile Yapısı: 6284 sayılı kanunun aileyi parçalamaya yönelik bir araç hâline gelmesi süreci çerçevesinde yaşanan aile birliğinin parçalanması sorununa yönelik kanunun bir türlü yeniden gözden geçirilmemesi problemi…

  3. Kimlik Krizi: Yabancılara 400 bin dolar karşılığında alınan konut üzerinden verilen vatandaşlık hakkı, millî kimliğin aşındırılması ve stratejik göç mühendisliği operasyonu çerçevesinde ülkemize yönlendirilen kaçak ve sığınmacıların ileriki durumlarının belirsizliği…

  4. Cinsiyet Krizi: Küresel medyanın Netflix, Hollywood ve Olimpiyat Oyunları yayınlarıyla LGBT propagandası/güzellemesi yapması, küresel toplumun cinsiyet(siz)leştirilmesi ve aile yapısının hedef alınması/aile birliğinin parçalanmasına giden süreç ile toplumun temel yapı taşının sarsılması sorunu ile karşı karşıya olmamız. Özetle toplumsal bozulma…

  5. Sözde İklim Krizi: Dijital kimlikler, karbon puanlamaları ve bireylerin hareket/tüketim özgürlüğüne yönelik sınırlamalar getirilmesi planı,

ve dahası…

Tüm bu projelerin ortak noktası Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millî birliğini, millî yapısını ve toplumsal birlikteliğini sarsma amacı taşımaktadır. Eğer Anayasa'nın 66. maddesinde tanımlanan "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." tanımı mutlak suretle korunmazsa, küresel sistemin sunduğu 'küresel vatandaşlık' (Bknz. ID2020 Projesi) devreye girecek ve ulus devlet kavramı/ulus kimlik sistemi tamamen çökecektir.

Toplumsal dinamiklerimizi hedef alan bu süreçlere karşı uyanık olmalı ve birbirimizi bilinçlendirmeliyiz. Çünkü başka Türkiye yok. Çünkü başka Türk milleti de yok. Önce yapay krizler oluşturuluyor, sonra da bu yapay krizleri çözeceği iddia edilen 'küresel reçeteler' dayatılıyor. Ancak bu reçeteler ilaç değil, zehir… Türkiye, kendi dinamiklerine güvenmeli ve kendi çözümlerini kendisi üretmelidir. Türkiye, Türkiye'den büyüktür. Aksi hâlde ulus devlet yapımızın yerini, sınırları belirsiz, kimliksiz, cinsiyet(siz), aile birliği parçalanarak bireyselleştirilmiş ve yönlendirilmiş/yeniden dizayn edilmiş ve değiştirilmiş bir toplum alacaktır.

Bu mücadelede kararlıyız…

Vatanımıza, bayrağımıza, devletimize, milletimize, ailemize, namusumuza, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkacağız.

Çünkü biliyoruz ki bu bir yıpratma savaşıdır.

Nice badireler atlatan imanlı necip Türk milleti bu badireleri de toplumsal birliktelik ve dayanışma ruhu ile aşacak ve gururla bir kez daha ‘önce vatan!’ diyecektir.