Her geçen gün daha da daha yürünmez oluyor yollarımız. Yollarımızı bizsiz bırakıyoruz çünkü. Her geçen zaman daha da daha yalnızlaşıyor, yalnızlaştırılıyoruz...
Her geçen gün daha da daha yürünmez oluyor yollarımız. Yollarımızı bizsiz bırakıyoruz çünkü. Her geçen zaman daha da daha yalnızlaşıyor, yalnızlaştırılıyoruz. Omuz verecek kimsemiz olmadığında, kapısı çalınan veya kapısına gidecek dostu kalmadığında bizlerin; aslında kaybedecek çok şeyimiz kalmıyor. Halbuki bizim her daim değişmez üst başlığımız: ümmet olmak!
Çözüm merkezi olarak da bu kavramı görürüz, içinde bulunduğumuz zillet için de bu kavramla aramızdaki ünsiyete dikkat ederiz. 'Dış güçler, gizli eller, büyük resim' bizim takılabileceğimiz, meşgul olacağımız başlıklar olmaz hiçbir zaman. Hiçbir zaman insani ve ahlaki değerlerimizin üstünde bir maslahat veya menfaatimiz olamaz. Böyle bir tercih teklif dahi edilemez. Çünkü bizim ilkelerimizi, kaygılarımızı, sancılarımızı, reflekslerimizi de 'ümmet olmak' başlığı belirler.
Bizim için ümmet olmak bir slogan değil, mesuliyettir. Deizm de bizim duruşsuzluğumuzdan hayat alanı buluyor kendine, kapitalizm de. Sosyalizm de bizim organizesizliğimizin neticesi olarak bir zulüm ve kontrolsüzlük arası. Liberalizm de hiçbir -izm'e ihtiyaç duymayacak donanımdaki inancımızın temsil edilemiyor oluşundan alıyor gücünü, kudretini, nobranlığını. Faşizm de insanların soluğunu kesme cüretine buradan yol buluyor tüm dünyada. Faşizm dünyada artık yok, değil mi? Olmasaydı keşke…
Dünyanın yükü omuzlarımızda… Bize ne? Bize ne değil işte. Ümmet olmak demek; mesuliyet sahibi olmak demektir. Ümmet olmak demek; yükü taşımaya, ortalığı temizlemeye talip olmak demektir. Mesela yaşadığımız dönem birilerinin diğerlerini özellikle daha fazla taşımasının iktiza ettiği bir dönem. İşte ümmet olmak, bu dönemde adını kim ne koyarsa koysun insanlara el uzatmaya, yara sarmaya, kapı kapı gezmeye denir. İşte insan olmanın zirvesi mesuliyeti yükünü sırtında hissetmek, tutulacak el aramak, dünyanın derdine talip olmaktır.
Son asır diyeceğim ama esas itibariyle son asırlardır Müslümanların sorunu ümmet olma refleksini kaybetme hızı ve bundan aldığı haz. Ümmet olma mesuliyeti ne kadar belimizi bükerse, bu mesuliyetten kaçmak, onu yok saymak da o kadar dik durmamızı, rahat gezmemizi sağlar elbette. Halbuki bizim dik duruşumuz insanlığın başını dik tutabildiğimiz kadardır.
Peki, çözüm nedir?
Mesuliyetinin farkında, mazeretleri besmelelerine teslim olmuş, kolları sıvalı ve sırtı dağları taşımaya hazır birer fert olmak. Ümmet olmak tam olarak bu demektir. Ortak kaygısı, ortak sancısı, ortak hedefleri olduğunda, iki milyarlık Müslüman milleti yeniden ümmet olabilecektir.
Mazeretleri mazereti bir kenara bırakıp besmelelerine teslim olduğunda yani! Umutsuzluğu cehennemin dibine kadar gönderdiğinde… Hiçbir çağ, şart, değişim ve konjonktürün duruşumuza ve hedeflerimize mani olmayacağını bilip ona göre iman ve hareket ettiğimizde…