Şehirlerimizi kaybettik. Şiirimizi, şuurumuzu, duruşumuzu… Kaybettiğimiz neyimiz varsa bundan sonra holivıd filmlerinde animasyon olarak izleyeceğiz. Ne İbn Sina’nın çağlar aşan bilgeliği, ne İbn Haldun’un bugüne ışık tutan feraseti…
Şehirlerimizi kaybettik. Şiirimizi, şuurumuzu, duruşumuzu… Kaybettiğimiz neyimiz varsa bundan sonra holivıd filmlerinde animasyon olarak izleyeceğiz. Ne İbn Sina'nın çağlar aşan bilgeliği, ne İbn Haldun'un bugüne ışık tutan feraseti…
Ne Bağdat elimizde şimdi ne Halep. Turfan da bizim değil, Kahire'de. Asıl sorunumuz delilimizi yitirmiş olmak belki de. Zeminimizi kaybedince biz, zaman bize müdahale eder oldu keyfince. Ve zamanın arzu ettiği ölçüde müdahale edebileceği en makul, makbul lokma şiirini, şehrini, şiarını yitiren bizleriz. Aforizma falan yok. Sadece ağıt ve kahır.
Fantezi değil sadece geride olanın bugün sahip olandan çok ileride olmuş olması. En son Beyrut'u kaybettik yeniden. Aslında şehirlerimizi de dün yitirmedik. Uzun yıllardır mütemadiyen yitiriyoruz. Ve yitip gidiyoruz. Biz şehirlerimizle birlikte ruhumuzu da kaybettiğimizi hiç anlayamadık, en büyük sorunlarımızdan birisi bu zannımca.
O enfes tabiatı koruyan mimariyi terk edip yerine beton, kaba, sadece para kazandıran ve gözü rahatsız eden ucubeleri doldurduğumuz şehirlerimiz yavaşça ortadan kaldırdı şiirimizi, şuurumuzu ve şiarımızı. Bir taş, bir bina, bir şehir veya arsa deyip geçmemek lazımmış. Taşıdığı değer ve mana itibariyle yarına çok söz söylemiş şehirlerimiz. Keşke anlasaymışız.
Son dönemlerde şehirler ve mimari ile alakalı ne zaman konu açılsa veya ben ne yapıp edip konuyu oraya getiriyorum belki de… Hep aynı cümleleri kuruyorum, aynı rahatsızlıkla hareket ediyorum. Ne geçmişe sahip çıkıyoruz, ne bugün, yarın saygı duyulacak bir eser inşa ediyoruz. Kötü ve anlamsız kopyalarla geçiriyoruz bir ikindi sonrası kadar kısa ömrümüzü. Dünyanın her geçen gün daha da yaşanmaz olduğu hakikati ayrı mesele.
Beyrut'ta bir bomba patladı. Esasen tüm bombalar yüreğim kadar yalnız ve mahzun olan bize ait şehirlerde patlıyor nedense? Nedense tüm kaos bizden sadır oluyor? Ne zaman birkaç sağduyulu hareket ve cümle kurulma teşebbüsünde bulunsa hemen bir bomba, bir imha, bir katliam düşüyor manşetin ortasından ve istatistik olmaya devam ediyoruz. Hiçbirimiz de demiyoruz ki 'sayı mıyız lan biz?'
Biz… Neyse o kadar çok değerimizi ve dengemizi yitirdik ki artık kurduğum ve kurulması muhtemel tüm cümleleri tekrar tekrar süzüyorum.
Çözüm için başa dönmek zorundayız galiba.
Orası ümmet olmak!
Ümmet olmak kısmına dair kurulmuş çok cümle var. Geçmiş yazılarımıza da bakma zahmetinde bulunacak okuyucu bu konudaki kanaatimizi de görecektir.
İlk söze benzer bir son söz olsun: O şehirler şiirimizi ve şuurumuzu kaybettiğimiz gün bizden çıkıp gitmişti zaten. Şimdi sadece parçalanmışlığa ve yok edilmişliğe maruz kalışımızın son noktasına geldiğimiz için biz yeni yeni görüyoruz.
Olmasaydı sonumuz böyle.