ÜLKER YÜKSELDİĞİ YERİ HAK ETTİ Mİ?
Kim yükseltti onu?
Geç kalmadan bastığı basamaklar bir bir sökülmeli.
Bedeli ödemeli.
Yıllardır dindarların markası gibi görünen parsayı kapan Ülker şimdi Hesaplaşmaktan bahsediyor.
15 Temmuz’da rüştünü ispat eden bu millete artık hiçbir şey yapamazsınız.
Liderini bulmuş ve bir işaretiyle ölümü bekleyen milleti sindiremezsiniz.
Midesinin değil izzetinin hürriyetinin namusunun ülkesinin derdinde olan insanları korkutamazsınız.
İbadet vecdiyle nöbet tutan İslam’ın sancaktarı olduğunu bilen bir millet var.
Bu millet bilenmiş bekliyor. Millet teyakkuzda bu sefer çok ciddi asla affı olmayacaktır. “Reis” vur dediğinde emrini anında yerine getirmek için birbirleriyle yarışmayı bekliyorlar. Yaşlısıyla genciyle…
15 Temmuz bu milletin şahidi ve delilidir.
Millet tedirgin değil ama tedbirlidir.
Neyin hesabını yapıyorsanız topunuz gelin. Sıkıntı yok. Bu zorlu
coğrafya da yaşayan millet gemileri ve limanlarıyla dünyayı da
yakmasını bilir. Huzura hasret bırakır.
Kısadan hisse:
HADDİNİ AŞANLARA
Halife Harun Reşit, Bermek olan veziri Cafer bin Yahya ile
birlikte, “Saray’ın Bahçesi’nde gezerken, canı “meyve” çekiyor.
Elma’yı dalından koparmak için uzanıyor, ne var ki; “orta boylu”
olduğu için, meyveye yetişemiyor!
Veziri Yahya’ya diyor ki;
“Omzuma çık, o meyveyi kopar ve bana ver!”
Vezir “zayıf” olduğu için, “Halife’nin omzuna ”çıkıyor ve meyveyi
koparıp, veriyor.
Meyveyi yiyen Halife Harun Reşit, “çok lezzetliymiş” diyor, “Bana
bahçıvanı çağırın. Bu lezzetli meyveden dolayı onu
ödüllendireceğim.”
Zaten az ileride duran ve olan-biteni “hayretle” seyreden bahçıvan
geliyor.
Halife, ona; “Sana bir ödül vereceğim, dile benden ne dilersen”
diyor.
Bahçıvan diyor ki;
“Sultanım, sizden bir tek isteğim olacak. Bana, benim Bermekî
olmadığıma dair bir belge verir misiniz?”
Halife şaşırıyor!
“Herkes devlet kademesinde görev almak için bir Bermekî şeceresi
uydururken, Herkes Bermekî olmaya can atarken, Sen niye
Bermekî olmadığına dair belge istiyorsun ki? Kaldı ki sen bir
Bermekî’sin! Bermekî olmaktan niye kaçınıyorsun?
Belge’yi almakta ısrar eden bahçıvan diyor ki;
“Evet, bir Bermekî’yim.
Ama mademki, benden bir istekte bulunmamı istediniz. Ben bu belgeyi
istiyorum, başka da bir isteğim yok!”
Halife Harun Reşit de;
“Madem ısrar ediyorsun, istediğin belgeyi vereceğim sana” diyor ve
daha sonra da, o belgeyi veriyor bahçıvana...
Aradan yıllar geçer.
Bermekîler; Halife Harun Reşit’in kendilerine beslediği “büyük
güven ve yakın ilgiyi “istismar” ederek, sadece “Saray kademelerini
değil”, “eyaletleri de kendi yandaşları ile yönetmeye”
başlarlar!
Devletin her kademesini bir “ur” gibi sarmışlar, en ücra yerlerine
bile “kendi adamlarını” yerleştirmişler!
Durumu fark eden Halife, Bermekîlerin “bir devlet içinde devlet”
kurmak için uğraştıklarını “ülkenin her yanını ele geçirdiklerini”
ve “kendisini devre dışı bıraktıklarını” fark edince, derhal emir
verir:
“Bermekîleri kılıçtan geçirin! Yaşlılarını da zindana atın!”
Emir, yerine getirilir! Bermekiler öldürülür.
Peki, “bahçıvana ne olur?
Halife’nin emri üzerine, görevliler bahçıvanın evine de
giderler.
Ya kılıçtan geçirecekler, ya hapse atacaklardır!
Ama bahçıvan; hemen, “Bermekî olmadığına” dair, “Halife imzalı
belgeyi gösterir!”
“Gördüğünüz gibi, ben Bermekî değilim ”der ve kellesini
kurtarır.
“Kılıçtan geçirme ve zindana atma operasyonu” sona
erince, Harun Reşit, son durumu öğrenmek için kurmaylarını
çağırır ve sorar;
“Emrimi yerine getirdiniz mi?”
Kurmaylar der ki;
“Listedeki herkes; ya kılıçtan geçirildi, ya zindana
atıldı. Sadece bir adam kaldı. Ama ona dokunamadık, çünkü
elinde sizin imzaladığınız bir belge vardı!”
Halife; “Hatırladım ben onu... Onu bulun ve bana getirin” der.
Bahçıvan huzuruna getirilince, Harun Reşit sorar adama;
“O gün Bermekî olmadığına dair, benden ısrarla belge istedin.
Ben de verdim. Peki, bugünlerin geleceğini nereden anladın?”
Bahçıvan der ki;
“Sultanım; hani elmayı koparmak isterken, vezir, sizin omzunuza
basmıştı ya işte o an dedim ki; eyvah, bizim sonumuz geldi!”
Harun Reşit, araya girip; “Ama ben söyledim omzuma basmasını”
deyince, bahçıvan der ki;
“Fark etmez sultanım.
Sizin, Sultan olarak, vezirinizin omzunuza basmasını istemeniz bir
alicenaplıktır, büyüklüktür.
Siz istemiş olsanız bile, vezirinizin omzunuza basması; hem
şımarıklık, hem had bilmezlik, hem de küstahlıktır!
Sizin omzunuza basıp meyveyi koparmak yerine, pekâlâ beni
çağırabilir ve benden isteyebilirdi!
Bir adam, vezir de olsa, sultanının omzuna basacak kadar cüretkâr
ve had bilmez olduysa, bunun sonu felâkettir!
Ben, işte o gün bu felâketi gördüm ve sizden o belgeyi
istedim.”
Evet, atalar ne demiş:
"İslam’ın şartı beş ise altıncısı haddini bilmektir." Zira
unutulmamalı ki, Haddini aşanlara Allah eninde sonunda haddini
bildiriyor!
Hz Ali’nin dediği Her şeyin affı olur
ancak devlete ihanetin asla!