2017’deki kap¬samlı Anayasa değişikliğinin yürürlüğe gir¬mesiyle birlikte hükümet siste¬minin değişmesiyle yasama, yürütme ve yargıda tekçi yapıya geçilmiş, ancak kamu idaresinin örgüt¬sel yapısında ve işleyişinde esaslı bir değişikliğe gidilmemiştir.

NO;1

2017'deki kap­samlı Anayasa değişikliğinin yürürlüğe gir­mesiyle birlikte hükümet siste­minin değişmesiyle yasama, yürütme ve yargıda tekçi yapıya geçilmiş, ancak kamu idaresinin örgüt­sel yapısında ve işleyişinde esaslı bir değişikliğe gidilmemiştir. Türkiye'nin içine sürüklendiği bu otoriter sistemde kendisini gösteren en temel sorun yürütmede ve kamu idaresinde kişisel yönetimin baskın hale gelmesidir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi' denen bu tuhaf sistem, 'ba­kan' olarak adlandırılan daha siyasî nitelikli olanları dahil olmak üzere bütün kamu görevlilerinin inisiyatif almaktan ve sorumluluktan kaçınmalarına yol açmaktadır. Hemen hemen her konuda Cumhurbaşkanından ön izin veya onay alınmasının standart uygulama haline gelmesi devlet idaresinin hantal­laştırması, verimsizleşmesi ve işlerin gecikmesiyle sonuçlanmaktadır.

Yap, boz ,yanılma sistemi……………

Bu sistemin karakteristik özelliği olan kişiselci yönetimin başka bir sonucu, yürütme ve idarede sık sık değişen, yapılan yanlışları düzeltmek için yeni­den yapılan düzenlemeler olmakta, bu da -yine vaat edilenin aksine- yöne­timde istikrarsızlığa neden olmaktadır. Bu yap-boz sistemi keyfî yönetimi de beraberinde getirmektedir.

Yürütme ve idarede bütün yetkinin nihaî olarak tek bir kişide toplanması, kurallara bağlı yönetim anlayışının gitgide zayıflamasına yol açmakta ve 'bakanlar' ve kamu görevlileri arasında tek yetkili 'patron'u hoşnut etme arayışını teşvik etmektedir.

Cumhurbaşkanına sadakat yarışı…………………

Bu, bir yandan kamu görevlilerinin kuralları göz ardı etmelerine, öbür yandan onları yürütmenin –ve hatta devletin- pat­ronu olan parti başkanı Cumhurbaşkanına sadakat yarışına girmeye sevk etmektedir. Bu durum aynı zamanda bürokrasinin tarafsızlığını son derece zayıflatan başta gelen etkendir.

Bu sistemde bugün kamu görevlileri kurallara değil genel oyla seçilen baş yöneticinin –sırf 'halk tarafından seçilmiş' olduğu için- iyi niyetine ve 'karizması'na güvenmektedirler. Bu da devlet idaresinde ve kamu yöne­timinde uzmanlık bilgisine ve buna bağlı olarak ehliyet ve liyakate pek de ihtiyaç olmadığı anlayışını teşvik edip güçlendirmektedir. 'Halk irade­sini temsil eden başkan doğrusunu yapıyordur, ona güvenelim' duygusu, hem kamu görevlilerinde hukuka uyma duyarlılığını zayıflatmakta, hem de kamu yönetiminde ve genel olarak devlet idaresinde açıklık ve şeffaflığı önlemektedir.

Hukukun çiğnemesinde sakınca görülmemesi…………….

Görevlerini yerine getirirken sadece 'millî irade'yi temsil ettiği varsayılan cumhurbaşkanına sadakati önemsemeleri kamu görevlilerini ister istemez kamu hizmetlerinin vatandaşları tatmin edip etmediğini dikkate almayan bir kamusal duyarsızlık ve sorumsuzluk duygusuna sürüklemektedir.

Kamu görevlileriyle ilgili olarak işaret ettiğimiz bu tutum ve duygusal eği­limin elbette halk iradesini temsil ettiği varsayılan cumhurbaşkanında da karşılığı vardır. Hukukun ne dediğine bakmaksızın halk tarafından seçildiği için her şeyi yapabileceğini varsayan bir cumhurbaşkanında plebisitçi-oto­riter eğilimin kuvvetlenmiş olması şaşırtıcı değildir. Nitekim cumhurbaşkanı Merkez Bankasının ve bağımsız idarî otoritelerin özerkliğine saygı gös­termemek ve uzmanlık bilgisine itibar etmeyip işleri amatörce yürütmeye çalışmak yönünde eğilimler sergilediği gözlenmektedir. Hukukun çiğnen­mesinde sakınca görülmemesi bu psikolojiyle ve davranışsal yönelimle de ilgilidir.