1926 yılında ülkenin nüfusu 13 milyon iken 28.4.1926 tarihinde 831 Sayılı Sular Kanunu çıkartılmış ve uygulama yükümlülüğü belediyelere verilmiştir.
Hükümete çağrımdır,
1926 yılında ülkenin nüfusu 13 milyon iken 28.4.1926 tarihinde 831 Sayılı Sular Kanunu çıkartılmış ve uygulama yükümlülüğü belediyelere verilmiştir. 2023 Yılına gelindiğinde ülke nüfusu 87 milyona dayanmışken sular hakkında bir kanun çıkartılamıyorsa durup düşünmek gerek. 2002 yılından beri ülkeyi yöneten mevcut hükümet her fırsatta ülkeye bir su kanunu gerektiği konusunu ortaya atmasına rağmen 21 yıllık bir dönemde bir kanun çıkaramamanın ne anlama geldiğini topluma izah etmek zorundadır.
Baraj, gölet ya da HES yapmakla övünmek marifet değildir.
Türkiye'nin bir an önce su ve toprak yönetiminde havza ölçekli yönetime geçişi gerçekleştirmesini sağlayacak bir su kanununa ve her konuda olduğu gibi kamucu politikalara ve onların uygulanmasına ihtiyaç vardır. Esnek, katılımcı ve şeffaf bir su yönetimine ihtiyaç vardır. Su yönetiminde ileri teknolojilerin uygulanmasına ihtiyaç vardır. Türkiye'de Neoliberal politikaların hayata geçirilmesiyle birlikte ulusal ölçekli su kuruluşlarının amacı suyun kamusal önemine uygun politikalar geliştirmek yerine, suyu ticarileştirmek olmuştur.
Planlama olmadan suyun yönetilmesi mümkün değildir.
Su olmadan hayatın devamlılığını sağlamak imkansızdır. Tarım, endüstri, enerji ve kentleşme ile ilgili faaliyetleri su olmadan yürütmek mümkün değildir. Dolayısıyla su varlıklarını korumak, aşırı kullanılmasını ve kirlenmesini önlemek insan soyunun en önemli görevlerinden biridir. Su yönetiminin büyük kentlerimiz başta olmak üzere başarısızlığa uğraması, temiz su kaynaklarının hızla azalması ve kirlenmesi ambalajlı su sektörünü yaratarak büyük bir pazarın doğmasına neden olmuştur.
Ülkemiz sektörel bazda Dünya'nın 7. büyük ambalajlı su tüketen ülkesi haline gelmiştir. Yaklaşık 20 yıl önce musluklardan akan suların içildiği bir ülkeden bugün yoğun olarak ambalajlı su tüketen bir ülke haline geldik.