13 Ocak 2000 tarihli posta gazetesinde ki köşesin de Mehmet Ali
Birand yazısın da; uluslar arası bir konferansa katıldığını ve bu
konferansın konusunun Türkiye olduğundan bahseder. Yazısında;”
Türkiyesiz Balkanlar rahat nefes alamaz. Ankara ile belirli bir
uzlaşıya varmadan, Irak-Iran-Suriye üçgeninde barış kurulamaz. Ege
ve Akdeniz, Türkiye’nin net katkısı sağlanmadan sükunete kavuşamaz.
İşte bunlardan dolayı da, bize her kafamıza eseni artık
yaptırmayacaklar. Avrupa birliği, uluslar arası para fonu kuralları
ortaya koyacak. Bizler de bu kurallar çerçevesinde oynayacağız. Bir
konuşmacının dediği gibi;” Türkiye, sadece Türklere bırakılmayacak
kadar önemli ve değerli bir ülke durumuna girdi.”
M.Ali Birand’ın 13 ocak 2000 tarihinden beri yaşanan olaylar bize
gösteriyor ki, Türkiye Türklere bırakılmamıştır.25 Aralık 1991
tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifasıyla çöken
Rusya’nın artından, dünya tek kutuplu hale gelmiştir. Soğuk savaş
dönemin de önemini koruyan Türkiye, NATO’ya yeni bir rol biçilince
de önemini korumaya devam etti. Laik ve %99 Müslüman olan Türkiye;
bulunduğu coğrafi konum itibariyle Türkiye her zaman önemini
korumuştur. RefahYol hükümetinin başbakanı Erbakan hocanın anti
Amerikancı olması ve D-8’ler gibi bir kuruluşun oluşturulması,
Türkiye’nin bağımsızlık yolunda attığı ilk adımlardan biriydi.
Amerika ve Siyonizm buna izin vermezdi. Vermedi de. Amerikan
üniversitelerin de hazırlanan Ilımlı İslam projesini adım adım
hayata geçirmek için harekete geçen ABD; bu konu da başarılı da
oldu. Türkiye ılımlaştıktan sonra AKP hükümetince başörtüsüne
özgürlük verildi. Onu da bir kanunla düzenlemediler. Bir genelgeyle
düzenlenmiştir. Hükümetin değişmesi durumun da gelen hükümetçe çok
rahat bir şekilde yasaklanabilir. Her şeye rağmen başörtüsü artık
sistemi korkutmuyordu ve etkisi de kaybolmuştu.
Türkiye’de Sadece oyunun kurallarını oynayacak kahramana ihtiyaç
vardı. Bu uzun sürmedi! Aranılan kan buluntu ve hayata geçirildi.
2002 seçiminden sonra İktidara gelen AKP beraberin de Cemaat
mensuplarını da iktidara taşıyarak en hassas bölgelerde çalışmaları
için atamalarını yaptı. Çünkü senaryo böyle yazılmıştı. ABD; askeri
vesayetin yerine sivil vesayeti daha uygun görmüştü. ABD’nin Irak’a
girmesi için Meclisten tezkereyi geçiremeyen AKP, bakanlar kurulu
kararıyla, ABD’nin limanları kullanmasını sağlamıştır. Milli ve
manevi değerlere sahip çıkan her alan da milli olan bir hükümet
olmuş olsaydı AKP, bugün İsrail Gazze’ye saldıramazdı. Eğer Türkiye
ABD ve AB ile iş birliği içine girmeseydi, bugün Suriye ve Irak bu
hale gelmezdi. Savaş sonucun da perişan olan halka gıda ve sağlık
yardımı yapmak tabi ki insani görevimizdir. Türkiye bunu her alan
da yapmaktadır. Fakat asıl mesele Müslüman’ın kanının akmasını
engellemek değil midir? Başarılı olunması gereken alan bu alandır.
ABD ve AB ile beraber yola çıkarsanız, İslam coğrafyasın da akan
kanı nasıl durduracaksınız? Oyunu onların kurallarıyla değil, kendi
kurallarımızla oynamamız gerekmektedir. Tam bağımsız Türkiye için
el ele vererek, İslam şemsiyesi altında toplanmayla olacaktır. Ama
bu durum laik kesimi korkutacaktır. Dinden her zaman korkmuşlardır.
İslam dinini anlamaya, tanımaya çalışsalardı hayatlarında çok büyük
değişiklikler olacaktır. Bunu yapmaktansa dinin karşısında olmayı
tercih ettiler.