Trajikomik eğitim anlarım ve Afet ILGAZ
Ortaokula, babamdan korktuğum için gittim. Okula gitmek, benim için sadece can sıkıntısı ve dayak demekti. Zaten okuma yazmayı ve dört işlemi bilmekten başka bir şeyi öğrenemediğim bir beş yıldan sonra üç yıl ortaokula gitmek hiç cazip değildi. Ama çaresiz gittim. O yıllar, ortaokul birinci sınıfın matematikte ilk konusu, ardışık sayıların toplamının kısa yoldan bulunması olan Gauss yöntemi idi. Bilin bakalım neden? Çünkü gauss yöntemini ilkokul öğrencisiyken bulmuş. İlkokul öğrencisi bulduğuna göre bunu herkes yapabilmeli diye düşünmüş olacaklar ki, ortaokulun birinci sınıfının ilk matematik konusu idi. :))) Sanki bütün matematik öğretmenleri ilkokulda matematik yönetimi buluyor da, bizim de böyle bir hava ile bunu öğrenmemiz gerekiyor. :))) İlk dayağımı, Gauss yüzünden yedim. “Gaus ilkokul da bu yöntemi buluyor da, sen hazır bulunmuş yöntem ile bir soruyu çözemedin” diye mi düşündü matematik hocam, bilmiyorum. :)))) Ama çok pis dövdü. Soruyu çözemeyince önce yüzüme güldü, sonra ayağa kalktı, birkaç tokat attı, sonra kulağımdan tutarak tahtaya birkaç defa vurdu, hırsını alamadı birkaç tane tekme attı. Bu dayakla eğitim seansı ne kadar sürdüğü bilmiyorum ama suratım kıpkırmızı ve üzerim tebeşir tozu, sınıfın ilk dayak kurbanı olarak, ağlamamak için kendimi zorlayarak yerime oturdum. Daha önceki sıra dayakları, elimize cetvel ile vurmaları canımı yakardı ama bu tekme tokat dayak ilk defa tanışmıştım. :))) Haklı çıkmıştım okula gitmemekte.:))) Tek suçum, soruyu yapamamaktı. Emekliliği gelmiş bir hoca idi, büyük bir ihtimal ile vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin hakkım helal olsun.
***
Sonra ne mi oldu? Tabiî ki ben eve söylemedim. Bütün derslere korku içinde devam ettim. Ortaokul biri yani altıncı sınıfı, sene sonunda, “sadece güzel konuşma ve yazma” dersinden bütünlemeye kalarak bitirdim. Derslerim on üzerinden beşti. Yani beşten şaşma altıyı aşma ilkesi vardı. :))) “Güzel konuşma ve yazma” dersinden de, sadece Sinop şivesi ile konuştuğum için kalmıştım. :))) “Giderkene, gelirkene” diyordum; doğrusu “giderken, gelirken” demekmiş. :)))
***
“Hababam sınıfının” yazarı Rıfat ILGAZ’ın eşi, Afet ILGAZ ortaokulun yedinci sınıfında “güzel konuş ve yazma” dersimize geldi. Ve hayatımı değiştirdi. Sürgün mü gelmişti, Fikirtepe’nin varoş Muratpaşa ortaokulu’na yoksa yanlışlıklamı bilmiyorum. Sonradan öğrendiğime göre, o zamanlar hızlı bir koministmiş. Beklide varoş bir okula, biz varoş çocuklarının hayatını değiştirmek için gelmişti. (Afet hocam, sonradan İslamcı Müslüman oldu) İlk defa okul hayatımda bir hocayı sevmiştim. Çok kibardı ve bizi sevdiğini belli ediyordu. Asla bizi dayakla ve notla tehdit etmiyordu. Haftada bir dersi vardı, 40 dakikalık süre içinde, her öğrenciye bir roman veriyor ve zorla okutuyordu. Evde de, okumaya devam edip, kitabın özetin çıkarmamızı istiyordu. Her öğrencinin özetini, tek, tek okuyordu. Öğretmenimiz kitap özeti okurken, bizde kitap okuyorduk. (Üşenmeden o saçma sapan, kitap özetlerimizi okuyordu. Sonradan vekil öğretmenlik yapınca ne kadar zor olduğunu anladım.) Onun sayesinde, dünyanın ortak kültürünü tanıyordum. İlk defa hayatımda, mahallemin dışından bir insanın fikirlerini ve üstelik de hiç tanımadığım insanların fikirlerini öğreniyordum. Jules Verne’nin bütün kitaplarını okumuştum. Ulaşabildiğim bütün macera romanlarını okumuştum. En sonunda ortaokul, yedinci sınıfın yarıyıl tatilinde, on beş gün eve kapanarak, bir macera romanı yazmıştım. İsmi milli ve yerli idi. :))) “fatihin macerası”
***
Sonra ben Afet ILGAZ hocama, roman yazdığımı söyledim, çok ilgilendi. Hemen getir dedi. Ama okutmak nasip olmadı, nedense o romanı getiremedim, sonra yazdığım defteri kaybettim. O kadar macera romanından sonra yedinci sınıfın ikinci döneminde, pollyanna kitabını okudum. Hayata bakış açımı değiştirdi. Pollyanna’yı o kadar sevmiştim ki, kitapla birlikte yatıyordum. Durup, durup bir daha okuyordum, gerçek hayatta yaşıyormuş gibi onunla hayal aleminde konuşuyordum. Zaman, zaman “hayalle, gerçek alem” karışıyordu. Gerçek alemi sevmiyordum. Hayaller alemini yakalayamıyordum. Yani “hayaller Paris, yaşantı Fikirtepe” idi. :))) Gerçi şimdilerde “hayaller fikirtepe, yaşantı Paris” demek lazımda.:)))
****
Sekizinci sınıf da Afet hocam, bizim dersimize gelmedi, bize sürekli roman getirecek bir kişi de olmadığı için okumayı bıraktık.:))) Ama devamı haftaya inşaallah…