TDK’nın kurbanları
TDK’nın kurbanı çok...
“Kurban” kelimesinin kendisi bile kurbanlıklar arasındaydı.
Evet, TDK kasapları, 1935’ten îtbâren “sunam” diye bir garâbeti boyayıp “kurban” yerine geçirmeye ve bu kelimeyi kesip doğramaya niyet etmişti.
Ama Türkçenin “kurban”ı hâlâ yaşıyor...
Hakîkatine, hikmetine, niyetine kurbân
olduğum!..
***
(Ey, “Öz Türkçeciyim!..” yâveleri geveleyip tekleyen “Dil
Darbesi” düldülleri! Ey, uydurukçaya medhiyeler düzen yalı
bülbülleri!
Yoksa siz hâlâ “kurban” mı diyorsunuz ha? Hakîkî
Öz Türkçeciyseniz göreyim sizi: Arapça olan bu
“kurbân”ı bir daha ağzınıza almayın. Onun yerine
kullanacağınız meselâ “sunam” gibi güzel bir kelime var;
Göktürk-Uygur Türkçesine düşkünseniz “yagış / ıdık /
uduk”lar tosun gibi orda duruyorlar.
Ama siz de haklısınız; çünkü uydurmacılıkta TDK’yı sollayan
Nurullah Ataç bile “kurban”
karşısında âciz kalmış, Türkçesini bulamamış...)
***
“Kurban”ımız boğazlanmaktan kurtuldu ama binlerce
kelime kurbanlık koyun gibi bekliyordu.
“Tabiî şartlarda doğup yetişmiş Türkçe kelimeler” TDK’nın kendi
çiftliğinde -şimdiki çiftlik tavukları gibi- gıcırı bükme
yetiştirdiği hormonlu, şarbonlu ve radyasyonlu “dil tosuncukları”
olan büyükbaşlar ve küçükbaşlar uğruna toplu hâlde boğazlanıp
kurbân edildi...
***
“Yeni rejimin her şeyi farklı olmalı” diye düşünen
paranoyak ruh, 1930'lara kadar Türkçede hiç görülmemiş, duyulmamış
kelimeleri bu yıllardan îtibâren baş döndürücü bir hızla dilimize
boca etti. Eskiyi (Osmanlı-İslâm) temsîl eden, hatırlatan, anlatan,
yaşatan ne kadar söz varsa hepsi bu “yenilik tanrıları” için kurban
taşları üstüne yatırılıp kurbân edildi.
***
Türkçenin tabiî seyri içinde ölen ve mânâsını başka kelimelere
devreden sözlerin hortlatılıp canlandırılması için yine kurban
lâzımdı...
Meselâ “yanıt, nitelik, oy, ezgi, yeğlemek, özdek, aracı,
bilge, us” kelimeleri mezarlarından pırtlatılan ve hortlatılan
kelimelerden birkaçı. Bunlar için de “cevap;
keyfiyet-mâhiyet-haysiyet-vasıf; rey; nağme; tercîh etmek;
mütebahhir, allâme, hakîm; akıl” kelimeleri kurban
seçildi...
Bunlardan bir kısmı hâlâ yaşıyor ama bâzıları da “ölüleri
diriltmek” kavgasına kurban gitti...
***
Kelimelerle berâber kitaplar ve diğer yazılı ve basılı eserler de
ölüme mahkûm edildi...
Cemil Meriç’in “Yeni harflerin kabûlüne kadar
her idâdî mêzunu Türk de Fuzûlî’yi,
Bâkî’yi, Naîmâ’yı rahat
anlardı...” tesbîtini bir yana bırakalım. Geofrey
Lewis’in (1920-2008) Trajik Başarı: Türk Dil
Reformu kitabında “Halide Edip Adıvar,
Sabahattin Ali, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve
Reşat Nuri Güntekin gibi yazarların dilinin
yitirilişi” diye ifâde ettiği hâl nedir?
Nice ilim, fikir, sanat ve edebiyat adamıyla berâber kitaplar da
komploya kurban gitti.
***
“Ciğerim sızladı baktım da, fakat fâide
ne?
Kaderin cilvesi, kurbân olayım
halledene!”
Evet, artık düğmeye basacak ve bu işi halledecek yiğitler nerde?
Allah’ınıza gurban!..