TÜRKÇEDE MEZARLIK SÜKÛTU
Bundan tam 80 yıl önce, İstanbul Üniversitesinde profesörlerin katıldığı bir toplantıda, Türkçeye devlet müdâhalesi münâkaşa edilmişti. Türkçe Meselesi kitabında Ord. Prof. Ali Fuat Başgil bu tartışmadan bir anekdot nakleder. Merhum Başgil diyor ki:
“Hiç unutmam: 1938 kışında idi, sanıyorum. Bir gün üniversite rektörlüğünde, dil meselesini konuşmak üzere, fakültelerden çağırılan profesörlerden mürekkep bir toplantı yapıldı. Toplantıda, dışarıdan bilhassa bu iş için gelmiş iki zât da vardı. Müzâkere, üniversitenin dil inkılâbı için seferber edilmesi gerektiği yolunda, harâretli bir nutukla açıldı. Bir aralık söz alarak, bu telâşa neden lüzum görüldüğünü; her milletin dili gibi Türkçemizin de kendi yapısının mantığına ve kaanûnuna göre tekâmülünü yapmakta, yenileşip zenginleşmekte olduğunu ve bu gibi işlerde acelenin ve resmî müdâhalelerin ileride dilimizi çetin tenâkuzlara saplayabileceğini sorar ve söyler gibi oldum. Birdenbire çehrelerin değiştiğini, müzâkere odasının bir mezarlık sükûtu içine daldığını, başların eğilip herkesin göz ucuyla birdenbire bakıştığını gördüm ve büyük bir suç işlediğimi anladım. Bozuldum. Bereket versin ki, toplantıya reislik eden zat, hem beni, hem de üniversiteyi, farkında olmayarak düşürdüğüm müşkül hâlden kurtarmak için çabucak sözü başka bir mecrâya çevirdi ve mesele kapandı...”
***
Ali Fuat Başgil’in bu sözleri üstüne ben şimdi kara kara düşünmeyip de ne yapayım?
- Türkçenin binlerce kelimesi 1930’lardan îtibâren ilk, orta ve yüksek mekteplerin ders kitaplarından çıkarıldı. Önce bütün resmî metinlerden kaldırılan kelimeler, sonraki yıllarda konuşma dilinde de kullanılmaz ve anlaşılmaz oldu. (Bunların sayısını merâk edenlere hatırlatayım: Yalnızca "Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu"nda 8.752 kelime vardı...)
- Türkçede 1930'lara kadar hiç görülmemiş, duyulmamış kelimeler bu yıllardan îtibâren baş döndürücü bir hızla dilimize boca edildi. Bunların hepsi birer piyon olarak TDK tarafından “Osmanlıca artığı, yabancı” diye yaftalanan binlerce kelimeyi yok etmek üzere ileri sürüldü.
- 1930’lu yıllardan îtibâren mâruz kaldığı “resmî müdâhaleler” sebebiyle Türkçenin bugünkü aktif kelime hazînesi 1930'ların öncesine göre fakirleşti. Bugünkü Türkçenin “kelime varlığı”ndan değil “kelime darlığı”ndan bahsetmek lâzım...
- Türkçede kelimelerle mânâlar arasındaki kuvvetli bağlar, bir yandan koparma-aparma-çıkarma yoluyla yok edilmiş; diğer taraftan zorâki bir sürü yapıştırma-apıştırma-kapıştırma ameliyesiyle -gûyâ- tekrar kurulmuştur... Bu sentetik Türkçe ile düşünme-konuşma, dinleme-anlama, okuma-anlama arasındaki yollar şimdi dolaşık, çapraşık, karışık bir hâle geldi.
- Türkçenin başına ge(tiri)lenleri duymamak, görmemek ve anlamamak için ya kulağına kurşun akmak yâhut at gözlüğüyle bakmak lâzım. Bu gerçeği söylememek içinse ya Türkçeye kancayı takmak ya dili boğazına akmak veyâ ağzına kilit takmak...
***
Âh, Başgil Hoca’m, âh!..
Senin o hacmi küçük, değeri büyük “Gençlerle Başbaşa” kitabın da diğerleri gibi “Dil Darbesi” mağdûru oldu. Hâlbuki daha yetmişine bile basmadı... “Gençlerle Başbaşa” kitabını sen gençler için yazmıştın ama onda kullandığın kelimeler bugünün ihtiyarlarına bile “ağır” geliyor artık.
Devlet büyüklerimize arz ederim.
En derin kaygılarımla...