Kesif bir acının nefes kesen düğümünde, bir gözyaşı mesafesi uzağımızda canlarımızı yakan, gönül ocağımızı yıkan bir haberle çakılı kaldık. Ne olduğu, nasıl olduğu önemli olmadan bir olduk, aynı derdi paylaştık...
Kesif bir acının nefes kesen düğümünde, bir gözyaşı mesafesi uzağımızda canlarımızı yakan, gönül ocağımızı yıkan bir haberle çakılı kaldık. Ne olduğu, nasıl olduğu önemli olmadan bir olduk, aynı derdi paylaştık. Avurdu çökmüş, yüzü solmuş babaların gururuna dahil olduk. Dahil olurken içlerinin gizliden dağılmasına şahit olduk. Asla dik duruşlarını bozmamaya gayret ettiği yerde dayandığı direkler olduk. Sesi kısılan anaların bağrında yanan evlat acısını gözünden düşen her damla yaşta gördük.
Amansız bir derdin çaresizliğinde öfkesini diri tutan yiğitlerin, mazlumun ahını yerde bırakmadığını, bir demir yumruk gibi zalimin tepesine indiğini bildik.
Kapının berisinde 'orada ne işimiz var?' diye yükselen seslere verilen cevabı bakışları gölgelenen kahramanın ebedi yurda gitmeden önce söylediklerinde öğrendik: 'Orada ne işimiz var, diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm. Tam da olmamız gerek yerdeyiz.'
Gözlerinde korkusuzca doğan mücadelenin kelimelerde parıldayan yansıması karşısında göğüs kabartan milletin mensubu olmaktan gurur duyduk.
Şehadete erenler neden yoksul çocuklarıdır, diye söylenenlere yiğidinin ardından solmuş yüzünün ardında buğulu gözlerle cevap veren babanın sözlerinde hissettik toprağın her karışının sevda olduğunu. 'Benim evladım parası için gitmedi. Onun gidişi vatanı sevmesindendi. 'Oğlum gitme!' dediğimde, 'baba bu hainlere bu vatanı bırakmayacağım' dedi.' Vatanın emin olduğunu kanı vatan diye kaynayan kahramanın bu cümlesinde hissettik.
Vatan sevgisinin imandan olduğu bilinciyle, mazlumun yeri göğü titreten ahıyla, zulme dur diyen ordunun fertleri yürümeye devam ediyor. Karşısındaki güçlü ordulara karşı, nice azların nice çoklara galip geldiğini unutmadan vatanı, imanı, namusu, insanlığı için zalimin önünde set olmayı inatla sürdürüyor. İslam ordusunun Bedir'de ve Uhud'da ne işi varsa, Kürşat'ın Çin'de ne işi varsa, Adı Türk olan Müslümanın Malazgirt'te ne işi varsa, İstanbul kıyılarında şanlı ordunun ne işi varsa, Çanakkale'de on beşliklerin ne işi varsa, Ötüken'den Viyana kapılarına, Maveraünnehirden Endülüs'e kadar hangi dertle yürüdüysek bugün de aynı dertle, vatanımıza sahip çıkmak ve mazluma umut olmak adına Suriye'de de aynı şekilde varız.
Acımız içimizde, derdimiz gönlümüzde var olmaya, düşeni kaldırmaya, zalimin tepesine inmeye devam edeceğiz. Büyük darbeler alsak da geriye çekildiğimiz sanılsa da yılmadığımızı, korkmadığımızı öğrenecekler.
İnsan için yüce makamın şehadet olduğunu bilerek, şehadeti kucaklamış yiğitlerin ölmediğine inanarak, ağuşunu açmış bekleyen peygambere koşmalarındaki heyecanda içimizi soğutarak, ateşiyle canlarını yakan anaların acısını hissederek, mazlumun gönlünü vatan sayarak, döktüğümüz kanlarımızda ay ve yıldızı dalgalandırarak bugün orada yarın başka yerde hiçbir yere gitmediğimizi göstererek, gururla ve yüksek sesle yeri göğü inleterek söylüyoruz ki; 'Tam da olmamız gereken yerdeyiz.'