Tarih boyunca insanların peşinden koştuğu, uğruna nicelerinin hayatlarını adadığı, kiminin çok perdeler araladığı, kiminin yarı yolda yahut yolun başında bıraktığı, bazen paylaştıkça kıymeti artan bazen sırlandıkça önemli olan o hazinenin adıdır, bilgi.
Tarih boyunca insanların peşinden koştuğu, uğruna nicelerinin hayatlarını adadığı, kiminin çok perdeler araladığı, kiminin yarı yolda yahut yolun başında bıraktığı, bazen paylaştıkça kıymeti artan bazen sırlandıkça önemli olan o hazinenin adıdır, bilgi.
Bilmek insanın kadim bir serüvenidir. Dünya'ya ilk geldiği zamanlarda başlar. 'Adem'e eşyanın isimlerini öğretti'(Bakara, 31) sırrıyla kaim bir yolculuktur bu. İlahi kaynakla filizlenip akıl ve kalp ile yol almıştır ve birikerek bir hazine olmuştur. Kimin elinde cankurtaran kiminin elindeyse bir silah olma kabiliyetine sahiptir. Bir öğretmen bilgi ile adam yetiştirir. Bir doktor, bilgi ile hayat kurtarır. Bir mühendis bilgi ile makine üretir. Bir tüccar bilgi ile para kazanır. Ancak biri diğerinin bilgisi ile yapmaz bunu. Herkesin epistemolojisi farklıdır.
Bir de bilgiyi bilme tarafı vardır mevzuun. Bilginin bilgisini üretir bir filozof. 'Varlığı ve devamlılığı insanın yapıp etmelerine bağlı olmayan varlıkların mevcudiyetiyle ilgili olarak akılda kesin hükmün hasıl olmasıdır' diye tarif eder Farabi bilgiyi. 'Eşyayı hakikatiyle kavramak' üzerine inşa edilir bilgi Kindî cephesinde. Cürcani nazarında ise, 'düşüncenin gerçeğe tam uygun olmasıdır' Daha nice tarifin şerhinde hükmü geçer bilginin. Varlığın tanınmasında 'ilim' Allah'ı bilmek noktasında 'marifet'tir. Bilginin bir diğer tarafı fuad perdesidir. Yani kalp ile edinilen bilgi. Tasavvufta keşf, diyorlar adına. Gözün görmediği, kulağın işitmediği, aklın çözemediği sırların bir perde aralar gibi kalbe ilham edilmesi yoludur.
Bu yollardan neşet etmiş fikirler insana yol gösterir. Düşünerek, ölçüp tartarak tutarlı şeyler ortaya koyduğumuzda bir medeniyet inşa ederiz. Önümüzü aydınlatırız. Her akıl kendi bilgisi nazarınca konuşur. Okur, öğrenir ve sadece bildiklerini aktarır.
Tüm bu ciddi tartışmaların karşısında öyle kimseler vardır ki, onlar her şeyi bilme yetisine sahiptir. Bir sanat icra eden sanatkarlardır adeta! Her şeyi bilme sanatı. Onları konuşmaya başladıkları anda tanırız. Her konuda fikirleri vardır. Alanında uzman kişilerin söylemeye çekindiği konuları cesurca söyleyen kahramanlardır onlar. Fütursuzca haykırırlar. Hiçbir okuma yapmalarına, herhangi bir rahle-i tedrisattan geçmelerine gerek yoktur. Bir keşf de aramazlar. Onların bilgisi kendilerinde her zaman mevcuttur. Eşyanın hakikatini kavramaya dair tecrübeleri olmasa da söyleyecek tonla 'laf'ları vardır. Alimlerin tüm bilgi edinme çabaları, ilimler, bilimler onlar için boş uğraşlardır aslında. Gelip kendilerine sorulsa her şeyin sırrını vermek ve dünyaya büyük katkı sağlamakla mükelleflerdir.
Onları tanımak kolaydır. Az düşünüp çok konuşurlar. Düşünmeden söyledikleri şeyi şiddetle savunurlar. Ortaya attıkları lafı destekleyen alakalı alakasız her şeyi delil gösterebilirler. Ardından büyük iş yapmışçasına sinir bozucu bir gülüş bırakırlar ve bizi cahillikle itham edebilirler. Dünya onların etrafında dönmektedir. Sadece kendi hakları vardır. Başkasının hakkı çok önemli değildir. İşin içinden çıkamadıkları yerde şiddete başvururlar. Güçle ezmeye kalkarlar.
Onlar asla yenilik kabul etmezler. Yeni bir şey üretemezler çünkü. Sağdan soldan duydukları şeyler kalıcıdır. Kesin bilgilerdir. Mutlak hakikattir. Daha ötesine gidemezler, gerek de duymazlar. Bir avuç bilgiyle bir ömür geçirebilirler. Ciddi meselelerde kafa yorduğumuz, okumalar yaptığımız zaman, 'bunları çok düşünme, kafayı yersin' gibi anlamsız bir savunma mekanizmaları vardır.
Bu meziyetlere sahip olmak zordur. Her şeyi bilme sanatının müntesipleriyle karşılaştığımızda Furkan Suresi 63. Ayette geçen düsturla hareket ederiz. 'Rahman'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, 'selam!' der (geçer)ler.'
Hasılı biz her şeyi bilen bu büyük insanlarla bir tartışmaya girdiğimizde onları asla yenemeyeceğimizi biliriz. Çünkü Tanpınar'ın da şu notu düştüğü gibi, alim bazı şeyleri bilir, cahil her şeyi…