Dünya, uzun yıllardır çatışmalarla sarsılıyor. Ancak, özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşanan krizler, adeta kronikleşmiş bir hal almış durumda. İsrail’in bölgedeki saldırgan politikaları, birçok ülkenin istikrarını ve halkların güvenliğini tehdit ederken, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze gibi bölgeler bu durumdan en ağır şekilde etkileniyor. Peki, İsrail’in bu bölgelerdeki saldırıları neden bitmiyor? Bu saldırılar ne anlama geliyor ve uluslararası toplum nasıl bir tavır sergiliyor? Tüm bu sorulara cevap ararken, bölgedeki insanlık dramını daha iyi kavramamız gerekiyor.  

İsrail’in Bölgedeki Stratejik Hedefleri

İsrail, Ortadoğu’daki askeri gücü ve istihbarat faaliyetleriyle kendini bölgesel bir süper güç olarak konumlandırmaya çalışıyor. Bu durum, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze'de yürüttüğü operasyonlarla açıkça görülüyor. Ancak bu saldırıların arka planında sadece askeri hedefler değil, aynı zamanda politik ve ekonomik çıkarlar da yatıyor. İsrail, bölgedeki birçok ülkenin iç savaş ve siyasi kaos içerisinde olmasını bir avantaj olarak kullanıyor. Suriye’deki iç savaş, Lübnan’ın siyasi istikrarsızlığı, Yemen’deki çatışmalar ve Gazze’deki direniş, İsrail’in jeopolitik stratejilerine uygun bir zemin yaratıyor. 

Suriye: Savaşın Gölgesinde

İsrail Tehdidi Suriye, uzun yıllardır süren iç savaşın yanı sıra, İsrail’in sık sık düzenlediği hava saldırılarıyla da sarsılıyor. Özellikle İran destekli grupların varlığı, İsrail’i bu ülkeye yönelik operasyonlarda daha da agresif hale getiriyor. İsrail, Suriye’yi İran’ın Ortadoğu’daki etkisini sınırlamak adına bir hedef olarak görüyor. Bu nedenle, Golan Tepeleri gibi stratejik bölgelerde sürekli askeri operasyonlar düzenliyor. Ancak bu saldırılar, bölgedeki sivillerin yaşamını daha da zorlaştırırken, Suriye’nin toparlanma sürecini de sekteye uğratıyor. 

Lübnan: Hizbullah ve İsrail Arasındaki Gerilim 

Lübnan, İsrail ile olan tarihi düşmanlığını sürdürürken, özellikle Hizbullah’ın varlığı, iki ülke arasındaki çatışmaların temelini oluşturuyor. İsrail, Lübnan’ın güneyinde Hizbullah’a ait olduğunu iddia ettiği silah depoları ve askeri altyapıya yönelik hava saldırıları düzenliyor. Ancak bu saldırılar, sadece Hizbullah hedeflerini değil, aynı zamanda sivil altyapıyı da hedef alıyor. Lübnan halkı, İsrail’in düzenlediği bu saldırılar nedeniyle büyük acılar yaşıyor ve ülke ekonomik olarak da büyük zarar görüyor. 

Yemen: İç Savaşın Ortasında

İsrail İddiaları Yemen, Arap Yarımadası’nın en yoksul ülkesi olmasına rağmen, stratejik önemi nedeniyle uluslararası güçlerin sürekli müdahalesine maruz kalıyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği koalisyon güçleri tarafından bombalanan Yemen, bir de İsrail tehdidiyle karşı karşıya. İsrail, Yemen’de İran destekli Husilerin varlığını gerekçe göstererek bu bölgeye askeri operasyonlar düzenlediğine dair iddialarla gündeme geliyor. İsrail’in, Yemen’deki bu operasyonlarının perde arkasında, Kızıldeniz ve Babülmendep Boğazı üzerindeki kontrolü sağlamlaştırma amacı yatıyor olabilir. 

Gazze: Direnişin Sembolü

Gazze, Filistin davasının en önemli sembollerinden biri olarak bilinirken, İsrail’in hava saldırılarının en yoğun yaşandığı bölgelerden biri olma özelliğini sürdürüyor. Gazze’deki Filistinli direniş grupları, İsrail’e karşı yürüttükleri mücadeleyle tanınıyor. Ancak İsrail, bu grupları hedef alarak sivillere yönelik acımasız hava saldırıları düzenliyor. Okullar, hastaneler ve yerleşim yerleri bu saldırılarda büyük zarar görüyor. Gazze halkı, İsrail ablukası altında yaşam mücadelesi verirken, bir yandan da sürekli bombalanma korkusuyla karşı karşıya kalıyor. 

Uluslararası Toplumun Sessizliği

İsrail’in bölgedeki bu saldırıları karşısında uluslararası toplumun sessizliği ise dikkat çekici. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası aktörler, İsrail’in insan hakları ihlallerine karşı çoğu zaman etkisiz kalıyor. Özellikle Batı dünyası, İsrail’in “meşru savunma hakkı” söylemi altında bu saldırıları haklı göstermeye çalışıyor. Oysa ki, bu saldırılar çoğu zaman sivilleri hedef almakta ve bölgede kalıcı barışın önündeki en büyük engellerden biri olarak durmakta. 

Sonuç: Acı, Kayıp ve Direniş

Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze’de yaşanan insanlık dramı, İsrail’in saldırgan politikalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Bu bölgelerdeki siviller, savaşın, açlığın ve yıkımın ortasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. İsrail’in bölgede yürüttüğü askeri operasyonlar, sadece bu ülkelerdeki istikrarı bozmakla kalmıyor, aynı zamanda tüm Ortadoğu’yu da istikrarsızlaştırıyor. Ortadoğu’daki bu kaosun son bulması, uluslararası toplumun adaletli ve tarafsız bir tavır sergilemesine bağlı. Ancak ne yazık ki, mevcut durum göz önüne alındığında, bu ülkelerde yaşayan halkların önündeki acı dolu süreç bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Bu bölgelerde direniş, bir yaşam tarzı haline gelmiş durumda. Ancak direnişin arkasındaki umut, bir gün adaletin tecelli edeceğine olan inançtan kaynaklanıyor. Bu inanç, belki de İsrail’in tüm saldırgan politikalarına rağmen, bölgedeki halkların en büyük silahı olmaya devam edecek.