Stockholm sendromu denilen durum, kısaca bir mağdurun kendisini mağdur eden şahsa muhabbet beslemesi olarak tanımlanabilen bir psikolojik hastalıktır. Yani hastalıktır...
Değerli dostlar
Stockholm sendromu denilen durum, kısaca bir mağdurun kendisini mağdur eden şahsa muhabbet beslemesi olarak tanımlanabilen bir psikolojik hastalıktır. Yani hastalıktır , çünkü akıl sağlığı yerinde olan bir insanın kendisine acı çektiren, mağdur eden, ezen, taciz eden birisine yada birilerine muhabbet beslemesi, sevmesi, hatta aşık olması, hayret edilecek derecede anormal, aykırı bir olaydır. Hiçbir şekilde normal sayılamaz. Bu hastalık belki de çok eskilerden beri vardır ama ilk defa 1973 Stockholm de bir banka soygununda tespit edildiği için bu isim verilmiştir.
Neyse ben bu olayın detaylarına girmeyeceğim. Bahsedeceğim konu daha ilginç.
Şimdi Stockholm sendromu denilen psikolojik hastalığı bir topluma entegre etmek istiyorum. Ve şöyle bir tablo çizmek istiyorum zihninizde. Düşünün mesela Afrika da bir kabile, sömürgeci Avrupalılar tarafından zengin kaynaklar sebebi ile eziyete uğruyor, sömürülüyor, kültürleri değiştirilmek için baskı kuruluyor, dillerinin değiştirilmesi için zulüm görüyorlar, dillerin ve dinlerini değiştirmek zorunda bırakılıyorlar, itiraz edenler ibret için feci şekilde can veriyor…
Sömürgeci Avrupalılar malumunuz üzere Afrika da sayıları yüzlerce olan bu vakaları yaşattılar yıllarca. Hala eziyet çeken kardeşlerimiz de yok değil. Ve bu feci olay son yıllar da bitmiş olsa bile olumsuz etkileri birkaç kuşak daha kendisini gösterecektir.
Ancak Zihninizde canlanmasını istediğim şey tabii ki bu değil. Çünkü bu zaten yaşanmış ve tüm dünya tarafından bilinen bir olaydır.
Zihninizde canlanmasını istediğim olay şu; şimdi bu kabilenin baskı ve zulüm ardından hayatta kalan kısmı var ya işte o kısım insanların bir kısmı şöyle yapsa; kendilerine yıllarca zulüm yapmış, dillerini değiştirmek için eziyet etmiş, dindar alimlerini meydanlarda asmış, mallarına ve namuslarına tecavüz etmiş zalimlere yani Avrupalılara karşı yani düşmanlarına karşı muhabbet beslemeye başlasa, hatta bir sonraki kuşak da bu olaylara hayranlık duymaya kadar ileri gitse, hatta ve hatta onlarla birlikte olup, kendilerini onlardan görüp, kendi milletine eziyet ve zulüm etmeye başlasa , Sizce bu durum yazımızın başlığındaki bir nevi toplumsal psikolojik hastalık sınıfından sayılamaz mı ? yani objektifi büyütünce iki olayda aynı olay gibi görünmüyor mu ? Evet belki tek kişi için bu psikolojik hastalığın altyapısında bir takım sebepler mevcut olabilir. Zira Hayat boşluk kabul etmez . Belki mağdurun hayatında otorite boşluğu vardır. Belki sahiplenme, kontrol altına alınma isteği vardır. Yada bin bir türlü sebep den dolayı katiline aşık olabilmiştir.
Peki toplumlar neden böyle bir durum içine girebilir? Mağdur kişi nasıl elinde olmayan bir takım psikolojik sebeplerden dolayı bu duruma düşüyorsa Toplumlar içinde elde olmayan mücbir sebepler olabilir, Bilinç altı operasyonları toplumlar da yıllardır yapılabile gelen ve bilinen bir olaydır. Zulüm edilen halka kendilerini zalim kabile reisin den kurtarıldığı bilgisi baskı ile pekiala verilebilir , Doğruları bilen yazarlar, gazeteciler, basın yayın kuruluşları zalimce durdurulabilir sindirilebilir, yada genç zihinlere tamamen uydurma tarih bilgileri içeren kitaplarla yakın tarihi tam tersi olarak gösterilebilir.
Peki ala bu operasyonlar toplumlar içinde yapılabilir. Dinlerinin, dillerinin, alfabelerinin, hayat alışkanlıklarının, kıyafetlerinin, değiştirilmesine itiraz ettiği için zulüm gören akrabaları gözleri önünde öldürülen insanların susması sağlanabilir ve bu neslin çocuklarına atalarına nasıl zulüm edildiğinin anlatılması yasaklanabilir, Peki ala bu sebepler de birey için olan hastalığın, toplumlar için olan sebepleri sayılabilir.
İşte şimdi zihninizde canlanmasını arzu etiğim olayı gerçek hayata indirgesek, Bu kabile halkından bir kısmı Stockholm sendromu hastalığının sonucu olarak (sebebi ne olursa olsun), kendilerine tarihi kimliğini unutturmuş, Babalarının topraklarını ellerinden almış, onları yerlerinden etmiş, kaynaklarını sömürmüş ve sömürüyü devam ettirmek içinde kurduğu yeni kabile rejiminde iplerin tamamını kendi eline alarak onlara özgürlük bahşetmiş gibi geri çekilme numarası yapmış sömürgeci zalim güçleri;
Yaptığı tüm zulümleri görmezden gelip sevse, hayranlık duysa, kendi ülkesine milletine zulmetmiş bu zalim egemen gücün hayat alışkanlıklarını benimsese, özel günlerine önem verse, kutsal günlerini, bayramlarını kendi bayramıymış gibi kutlasa, kıyafetlerini hayranlıkla giyse, çocuklarına onların çocuklarına koyduğu isimleri koysa, velhasıl zalimine hayran ve aşık olsa buda yukarıda anlattığım gibi Bu toplum için Stockholm sendromu teşhisi doğru sayılmaz mı, evet …bu sorunu cevabı herhalde evet olacaktır.
Elbette Bu kabile içinde tarihinin, dininin, dilinin önemini bilen aynı hassasiyette olamasa da aslını unutmaya direnen azınlıklar olabilir. Ve bu azınlık grup azimle eski benliğini yeniden kazanmaya çalışabilir. Çünkü kabilede olsa bir toplumu kökten öldürmediğiniz sürece mutlaka eskiye dair birtakım şeyler kalacaktır.
Herhalde zihninizde canlanmasını istediğim bu psikolojik hastalığı topluma entegre edebilmişimdir Umarım,.
Sonuç olarak bu Afrika kabilesi nin aslında bir Afrika kabilesi olmadığını düşünün lütfen, muhteşem geçmişi ile dünya tarihinde övgülerle yer almış, güçlü egemen bir millet , dünyaya adaleti ile nam salmış bir millet olduğunu düşününüz…. Aklınıza gelen ülkeyi biliyorum.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere.
Saygılarımla