Neredeyse hepimizin artık elinden düşürmediği şey akıllı telefonlar. Hayatı artık sosyal medyamız üzerinden yorumluyoruz. Öyle ki, bizim hayatımız artık herkese bir sergi niteliğinde. Özel günlerimiz sevdiklerimiz yaşadıklarımız ekonomik durumumuz sosyal becerilerimiz ya da hislerimizi tanıdığımız ya da bizi hiç tanımayan insanların hayatına sokuyoruz hem de her gün.

Neredeyse hepimizin artık elinden düşürmediği şey akıllı telefonlar. Hayatı artık sosyal medyamız üzerinden yorumluyoruz. Öyle ki, bizim hayatımız artık herkese bir sergi niteliğinde. Özel günlerimiz sevdiklerimiz yaşadıklarımız ekonomik durumumuz sosyal becerilerimiz ya da hislerimizi tanıdığımız ya da bizi hiç tanımayan insanların hayatına sokuyoruz hem de her gün.

Genelde hep mutlu zengin ve lükse dayalı hayatların yansıtıldığı sanal bir dünyada her şey ne yazık ki sanal değil. Sonuçları açısından bir bakıldığında çok gerçek. Normal hayatında neredeyse asosyal sayılabilecek bir kişi mahallesinde 2 komşusu veya bir tanıdığa bile selam vermekten utanırken sosyal medyasından dünyanın en rahat insanıymış gibi davranabilmekte. Devamlı bir beğenilme takdir edilme olduğundan farklı görünme isteği ve ekseriyetle gerçek dışı bir ömür tüketme modu ile insanlar artık sosyal medyada yaşıyor hayatı.

Peki bu neleri getiriyor. Yani sanal sosyal medya bizlerin hayatına neler kazandırıp neleri kaybettirmekte?

Aile Hukuku alanında çalışan bir hukukçu olarak bir kere en başta şu sonucu net söyleyebilirim ki bu ülkedeki her boşanma davasında sosyal medyanın mutlaka bir parmağı vardır. Bunun yanı sıra muazzam bir zaman kaybı. Günün neredeyse 3 ila 6 saati arası sosyal medyada zaman geçiriyoruz ve her gün giderek artan sosyal medya bağımlılığı alkol sigara veya uyuşturucunun yerini almaya aday durumda. Bu onlar kadar zarar vermez gibi bir his gelebilir olsa da sonuçları açısından ne yazık ki insanları derin bir yalnızlık, başarısızlık ya da bitmeyen hırs ego ve narsiste dönmüş enaniyet hislerine insanı mahkum edebilmekte.

Tanıdığımız tanımadığımız binlerce insanın gün içinde yazdığı yazılar koyduğu fotoğraflar ve hayatlarından bizim görmemiz istenilen kesitler zamanla, algımızda insanlar ile istem dışı kıyasları doğurur bir hayat yaratıyor. Neredeyse aşırı depresyon ya da ilgi isteği yoksa, kimsenin acılarını hüzünlerini paylaşmadığı sanal dünya düzeni bize devamlı başarı ve mutlu görünme zorunluluğu da getiriyor.

Oysaki sağlıklı hayat dalgalı deniz gibidir. Hep iyi olamayız . İnsan duyguları olan ve kendini beğenen bir canlıdır. Bu görsel ve algısal show zamanla bizim manevi duygularımız kazanımlarımızı ve geleceğimizin şekillendirilmesinde kendimiz dışında bir seçicilik meydana getirmekte. Artık komşumuzun aldığı araban daha iyisine ya da bir akrabamızın evinden daha geniş lüks olanına, çalışma arkadaşımızın gittiği tatilden daha güzeline gitme isteğini yaratması bu hastalıklı halde yakalanmanın ilk belirtisi.

İkinci belirtisi ise bunlar ile yarışa girecek hayatı sağlamaya çalışmak ve hep kendini dışarının beğenmesine adamak. Sade ve sırlı olması gereken bir ömürden uzaklaştırmak. Artık yediğimiz içtiğimiz gördüğümüz harcadığımız her şey her an herkesin onayına beğenisine ve kıyasına sunulmalı. Her güzellik asla bize özel kalmamalı herkes bunu görmeli.

Bu bedenimizden tutundan aldığınız yeni bir objeye kadar sunum halini alan bir hal ve bu aşırı toksit sosyal medya zehiri artık elimizde bizleri akılsızlaştıran telefonların en akıllı en pahalı en yeni ve havalı markasının hayatımızdaki yeriyle sınırlı değil. Ailemizden yakın uzak bütün çevremize göre nerdeyse bir elek görevi görüyor.

Boşanma davalarında yuvaların yıkılmasını incelediğimiz de gördüğüm davalar açısından da şunu rahatlıkla söyleyebilirim; eşine evin içinde nasılsın diye hakkını vererek sormaya imtina eden eşler sosyal medyada minimal aldatmanın destanını hiç tanımadıkları insana üzülme geçer tesellilerinden yol alarak yazmakta. Fiziken hiç tanımadığı insanlarla sevgi paylaşımı yapabilmekte hatta boşanma davalarında neredeyse eksiksiz karşımıza çıkan sosyal medya üzerinden başlayan aldatmamalar ile hayatlarını şekillendirmekte insanlar. Whatsapp gruplarında sırların ifşaları, tiktokta para karşılığı sanal seks ve soyunma benzeri olaylar ile sadakat yükümlülüğünün ihlali ve zinaya yönelik davranışlar, kumar uyuşturucu ve özendirilen kötü şeylere ilişkin her şeye sosyal medya üzerinden ulaşılmasının sonucunu her boşanma davasında bir delil olarak karşımıza çıkmakta.

Bugüne kadar yaptığım gerek yüz yüze gerek online aile hukuku eğitiminde binlerce insana hep basit bir test sorusu sordum. Tabiki zorunda değilsiniz ama hiç çekinmeden sosyal medyanızı sevdiğinize eşinize ailenize verebilir misiniz?

Soru basit aslında sosyal medya da ne kadar masumuz!

Özelden olan yazışmalar, takip ettiğimiz kişiler ya da mevzular iletişimde dilimiz ve amacımız ne kadar gerçekteki bizi yansıtıyor ve biz ne kadar şeffaf olabiliriz.

İnanın hiçbir zaman yüzde 20'yi geçemedi bu soruya cevap olarak tabi ki korkusuzca verebilirim diyen.

Kapalı toplumlarda acılar ve günahlar halı altına süpürülmüştür. Bugün tiktok ve türevlerinin toplumun temeli aileye verdiği zararı belki çok az başka şey verebilir.

Aldatmadan tutunda kıyasa ya da hırsların ve hedeflerin insanı çürütecek noktaya gelmesinden tutunda manasızlığın getirdiği boşluk hissine kadar çoğunu sosyal medyamız ve tanımadığımız insanların bize sundukları görseller sağlıyor.

Görgüsüzlüğün görülmediği bir toplum olma yolunda koşar adım ilerlerken artık insan olmaktan uzak daha çok önemli olmak noktasına kıymet veren bir halimiz var.

Herkesin kendini çok önemli gördüğü ama kendine zerre değer vermediği yani devamlı özür dilediği ama asla pişman olmadığı hayatları yaşıyoruz toplum olarak.

Bu taraftan bakınca evliliklerinde insanlığında temeline atılmış bir atom bombası sosyal medya. Bilgi kirliliğinin yıkıcı etkisinden tutunda ilgimiz olmayan hayatların hedefimiz olma sonucuna kadar birçok kötü sonucu bize veriyor.

Pek tabi özetle şunu da söylemek belki kısmen doğru. Bunu biz seçiyoruz isteyen internette kötüyü de seçebilir iyiyi de denebilir ama ne yazık ki kötü ve iyi arasındaki seçim artık çok geç varılabilen bir erdemin son hali oluyor.

Zamanı kaybettirmesi ve fayda mahsur kıyasında zararına bakılınca bir evlilik katilidir.

Normalde söylenmesi ar gerektiren hakaretleri aleni yazabildiğimiz, sokağımızda yapamayacağımız şeyleri ora üzerinden rahatlıkla yapabildiğimiz tanımamız gereken insanları tanıdığımız ve istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda hissettiğimiz bir mecranın faydası bu devirde kullanım açısından çok azdır.

Daha faydalı daha minimal daha huzura yönelik ve en önemlisi daha az zaman tüketebildiğimiz sosyal medya kullanıcıları olabildiğimiz günlerde bu yazının zıttını yazıp okuyabilmek temennisi ile hoşçakalın.