Posta pulu gibi...
Allah (c.c) mü’min kullarından temelde üç (3) şey ister...
1) İhláslı bir şekilde iman üzere kalmalarını (samimi olarak Allah’ın iman etmemizi istediği şeylerde sâbit kadem olmamızı). Buna takva diyoruz.
2) Duâ etmemizi (sabır ve namazla Allah’tan yardım istememizi). Yani kulluk bilincine sahip olmamızı ve O’nun (c.c) yolunda, dâvasında ısrar ile mücadele etmemizi ve bu mücadelede yese düşmemek için sürekli olarak Allah’ın va’dinin hak olduğunu, zaferin inananlara ait olduğunu unutmadan sürekli olarak çalışmamızı...
3) Mü’min olmanın mesuliyeti ile muvaffakiyetin çilesine talip olmamızı, nefsimizin esiri olmadan hedefe odaklanmamızı... Einstein’e ait bir söz var: “Posta pulu gibi hedefe kadar zarfın üzerinden ayrılmayın” diyor... Yani her ne olursa olsun siz elinizden geleni yapacak ve dâvayı terk etmeyeceksiniz... Bileceksiniz ki, her türlü hesabın üzerinde bir de Allah’ın hesabı vardır ve yanılmayan yalnız Allah’tır.
Muhterem okurlarım, bu üç kademe mü’minlerin HAYAT STRATEJİSİDİR.
Her kim ki bu üç kadameli stratejiyi iyi bir şekilde sürdürürse zafere ulaşır ve dahi zafere ulaşmadığı sanılsa da o aslında Allah indinde, zafere ulaşan kullar (salihler zümresi) listesine yazılır...
Büyük insanları büyük yapan hedeflerinin büyüklüğüdür. Biyografilerini okuduğum büyük insanlarda gözlemlediğim, büyük hedeflere odaklanmış ve ilgilerini hiç kaybetmeden çalışmaya devam etmiş olduklarıdır..
Büyük insanlara büyük düşmanlar musallat olur. Sünnetullah böyledir. Tarihin kaydettiği ve kaydedeceği en büyük insan, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş iki cihan güneşi, yaratılmışların en hayırlısı olan Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizdir...
Onun (s.a.v) hayatında büyük işkenceler, büyük çileler vardır. İstese kâinatın bütün zenginlikleri önüne yığılacak olan hazreti Peygamberimiz (salat’u selâm olsun ona) karnına taş bağlayacak kadar açlık çekmişti...
Düşmanları onun (s.a.v) kafasına deve işkembesi geçirmişlerdi namaz kılarken... En yakınları şehid edilmiş, nice savaşlar yapmış, askerlerinin en ön safında savaşmış, dişleri kırılmış fakat o (s.a.v) daima Allah ile olmuş, zaferden asla ümidini kesmemiş ve her daim son nefesine kadar Allah’ın emrinde tam bir tebliğci, tam bir mücahid olmuştu...
Günümüzde Müslümanlar üzerinde, hasseten altını çizerek söylüyorum, Türkiye Müslümanları üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır.. Hiçbirimizin en küçük bir gaflet lüksü yoktur!.. Ya bu deveyi güdeceğiz ya da bizi gönderecekler bu diyarlardan gideceğiz...
Bu vatanı bizlere bırakanlar bedavadan bırakmadılar. Miras da almadılar.. Onlar (rahmetullahi aleyhim ecmain) kanlarını döktüler, büyük çileye talip oldular ve bu cennet vatanı bizlere emanet ettiler...
O ecdad-ı pâke; şerefsiz düşmanların etkisiyle buğz etmeyi bırakın onların hakkını teslim etmemek bile büyük cibilliyetsizlik ve alçaklıktır...
Bugün başımızda büyük belâlar varsa nedenleri de var... Ayasofya vakfiyesinde ne diyor? “Kim ki bu vakfiyemi değiştirirse (câmi olmaktan çıkarırsa), Allah’ın (c.c), Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) ve meleklerin lâ’neti üzerine olsun...”
Sultan Abdülaziz’in bileklerini keserek şehid edenler, Ayasofyayı câmi olmaktan çıkarıp içinde namazı men edenler, Sultan Abdülhamid-i sanî cennetmekan hazretlerini tahtından indirenler hep aynı soysuzların tohumudur... Onların intikamını almak miraslarına sahip çıkmakla olur. Aksi halde, belâ ve musibetler yağmaya devam eder...