KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, yaptıkları eylemler ve
verdikleri zararlar için geçen hafta Almanya’dan özür diledi. Böyle
bir şeyin bir daha olmayacağını belirten Bayık’ın sözleri
arasındaki en stratejik açılım; “Ne biz, ne de Türk Devleti savaşla
amacına ulaşabildi.” açıklaması oldu.
Bu açıklama uzun yıllardır gelen en basiretli ve en mantıklı
açıklama olması noktasında önem taşıyor. Bir Çin atasözü der ki;
“İki kaplan savaşırsa birisi ölür, diğeri de yaralanır.” Uzun
zamandır yazılarımızda bu savaşın bir sonuca ulaşamayacağını ve her
iki taraftan da kayıpların anlamsız ve inat içeren bir şekilde
devam edeceğini belirtmiştik. Bizi sevindiren haklı çıkmak değil,
birilerinin sonunda hem maddi hem manevi kayıplarla sonuca
ulaşamayacağımızı anlamış olmasıdır.
Bu savaşsız atmosfere alışan Kürt ve Türk halkını yeni bir savaşa
sokmak artık çok da kolay olmayacaktır. 80’li yıllarda her akşam
televizyonlarda günlük şehid sayımızı verirlerken ağlayan anaları
gördüğümüz günleri hiç unutmadık. Şehid olan evladının postallarına
sarılarak yatan anaların acıları asla dinmedi. Dağda savaşan
PKK’lıların kayıpları geldikçe Kürtçe ağıtlar yakıldı. Son birkaç
yıldır Güneydoğu’da yaşanan huzur ortamı ise artık savaşın değil
barışın tercih edildiğini gösteriyor. Aslında Bayık’ın
açıklamasının arkasında PKK’nın halk desteğini kaybetmeye
başladığını, mecburen siyasi mücadeleye dönmek zorunda oldukları
gerçeğini görebiliyoruz. Hükümet’in barış görüşmelerine başlarken
ilk aşamada planladığı da buydu ve sanırım başardılar.
Bayık’ın diğer önemli notu ise; “PKK, Türkiye’ye karşı yürüttüğü
mücadeleyle artık bağımsız bir Kürdistan istemiyor, politik çözümü
amaçlıyor.” oldu.
Daha önce defalarca PKK’nın şu an için bağımsız bir Kürdistan
istemediğini, Türkiye’den ayrılmanın Kürtler için siyasi ve
toplumsal intihar anlamına geleceğini söyledik. Yıllar boyu bu
ülkeye bir şey katmadan sadece “Devlet bize baksın” zihniyetiyle
hareket eden ve daha önce bir devlet geleneği olmayan bir yapının,
devlet kurmaya çalışması çok da mantıklı değildi. Adliyesinden,
ordusuna, sanayisinden, altyapısına kadar yüzlerce alanda hakim
olan bir devlet yapısı kurmak, hâlâ aşiret kültürü ile hareket eden
Kürtler için çok da kolay olmasa gerek.
Ancak bu açıklama Kürtlerin devlet olmak istemedikleri şeklinde de
okunamamalı. Devlet olmak istiyorlar ancak, Türkiye Cumhuriyeti
içerisinde federal bir yapı olduktan ve “devlet stajı yaptıktan”
sonra bu amaçlarını dile getirmeye başlayacaklar. Bu süreç boyunca
“bağımsızlık fikrine kamuoyunun da alışması” diğer önemli amaç.
Bu federal yapı için de, Türkiye’de Başkanlık sistemine ihtiyaç
duyuyorlar. Ancak bu ihtiyaç Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş
arasındaki kavgadaki tarafları gösteriyor. Bu ihtiyacı sadece
Öcalan’ındır, onun tahtına oturmak ve onu İmralı’ya gömmek isteyen
Demirtaş’ın değil. Bu durumda sizce de Öcalan seçim sırasında oyunu
AKP'ye basmaz mı?