Türkiye, son yıllarda savunma sanayi alanında önemli adımlar atarak dünya genelinde büyük bir dikkat çekmiştir. İnsansız Hava Araçları (İHA ve SİHA) başta olmak üzere, Türkiye’nin TCG Anadolu gibi stratejik projeler geliştirmesi, hem bölgesel hem de küresel güç dengesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Türkiye, dünya genelindeki insansız hava aracı piyasasının %65’ini elinde bulundurarak büyük bir ekonomik başarıya imza atmıştır. Bu gelişmeler, Türkiye’nin yıllarca dışa bağımlı olduğu silah sanayisinde öz yeterliliğe ulaşmasını ve uluslararası arenada kendine sağlam bir yer edinmesini sağlamaktadır.
Türkiye’nin savunma sanayindeki gelişmeleri, yalnızca ulusal güvenliği sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik büyümenin de önemli bir itici gücü olarak öne çıkıyor. İHA ve SİHA üretiminde elde edilen başarılar, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltarak sermayenin yurt içinde kalmasına olanak sağladı.
Ayrıca, bu teknolojilerin ihraç edilmesi, ülkeye büyük bir gelir kaynağı yarattı. Üretilen savunma araçları, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyada talep görüyor ve bu durum, Türkiye’nin jeopolitik avantajını daha da pekiştiriyor.
Savunma sanayisinin öz yeterliliğini artırması, ülkenin stratejik olarak bağımsız hareket edebilmesini sağlıyor. Özellikle, yıllardır savaşların ve çatışmaların merkezi olan Mezopotamya bölgesine yakınlığı nedeniyle Türkiye’nin bu alanda kendi kendine yetebilmesi hayati önem taşıyor.
Tarihsel olarak da bu topraklarda bin yıl boyunca savaşlar eksik olmamış, bu nedenle silah üretiminde kazanılan bu başarı, ülkenin bağımsızlığı ve güvenliği açısından büyük bir stratejik değere sahiptir.
Türkiye, yalnızca savunma sanayindeki başarılarıyla değil, aynı zamanda kültürel ve bilimsel zenginlikleriyle de dünyanın dikkatini çekebilecek bir potansiyele sahiptir. Binlerce yıllık tarihiyle Anadolu, medeniyetlerin beşiği olarak bilinir.
Göbekli Tepe’den Efes Antik Kenti’ne, Kars’taki Ani Harabeleri’nden Hristiyanlık ve İslamiyet’in izlerini taşıyan kutsal mekanlara kadar, Türkiye’nin her köşesi tarihi ve kültürel hazinelerle doludur. Bu eşsiz miras, Türkiye’yi doğa ve kültür turizminin kalbi haline getiriyor.
Ancak, yalnızca turizm değil, bilimsel başarılar da Türkiye’nin gurur kaynakları arasında yer alır. Nobel Ödüllü bilim insanlarımız, dünya çapında tanınmış Türk doktorlar ve mühendisler, ülkemizin beyin gücünün ne kadar etkileyici olduğunu gösteriyor.
Örneğin, koronavirüs aşısının geliştirilmesinde Türk bilim insanlarının büyük rolü, uluslararası arenada Türkiye’nin bilimsel katkılarını gözler önüne serdi.
Ne yazık ki, birçok yetenekli Türk mühendis ve bilim insanı, yurtdışındaki olanaklar nedeniyle ülkemizi terk ediyor. Dünya üzerinde çip ve entegre üretiminde en ileri teknolojiyi barındıran birkaç büyük merkezden biri Hollanda’dadır ve bu sektörde faaliyet gösteren önemli fabrikalardan birinde bin kadar Türk mühendis görev yapmaktadır. Bu, Türkiye’deki beyin göçünün ciddi boyutlarını ortaya koyuyor. Bu potansiyelin ülkede kalması ve eğitim, bilim, sağlık gibi alanlarda gelişimin öncüsü olması, Türkiye’nin daha güçlü bir geleceğe sahip olmasını sağlayabilir.
Dünyanın en ileri seviyedeki ülkelerine baktığımızda, savunma sanayisine yapılan yatırımların yanı sıra, eğitim, insan hakları, sağlık ve bilim gibi alanlarda da büyük gelişmeler kaydedildiğini görüyoruz. Örneğin, İsviçre, dünya çapında eğitim kalitesi, kişi başına düşen milli gelir, insan hakları ve sağlık hizmetleri açısından en yüksek standartlara sahip ülkelerden biri olarak bilinir.
İsviçre’nin nüfusu Türkiye’nin nüfusuyla karşılaştırılamaz; ancak uyguladığı devlet politikaları sayesinde ordusuna büyük yatırımlar yapmadan da barış ve güvenliği sağlayabilmektedir. İsviçre, kişi başına düşen gelirde ve yaşam kalitesinde zirveye oynarken, Türkiye’nin bu alanlarda daha geriden geldiğini görmek üzücüdür. Eğitimde, özgürlüklerde ve bilimde önde olan Avrupa ülkeleri, daha az silah üretip daha çok bilim ve insan haklarına yatırım yaparak halklarına refah sunuyorlar.
Bu kıyaslamalar, Türkiye’nin de benzer bir yolda ilerleyebilmesi için beyin göçünü önlemeye, genç nüfusunu eğitmeye ve bilimsel gelişmelere daha fazla yatırım yapmaya yönelmesi gerektiğini gösteriyor.
Türkiye, kültürel ve tarihi zenginlikleriyle dünya turizminde potansiyel bir lider konumunda olmasına rağmen, bilim ve insan haklarında da aynı başarıyı yakalayabilirse, küresel arenada daha güçlü bir şekilde yer alabilir.
Türkiye, savunma sanayinde elde ettiği başarılarla tarih yazıyor. İHA, SİHA ve TCG Anadolu gibi projeler, ülkemizin jeopolitik önemini pekiştirirken, ekonomik olarak da dışa bağımlılıktan kurtulmamıza büyük katkı sağlıyor. Ancak, bir millet olarak bu gurur verici gelişmelerin yanında, insanlık açısından derin bir üzüntüyü de hissetmekteyiz.
Dünyanın en ileri seviyedeki ülkelerine baktığımızda, silah üretiminin ötesine geçerek bilim, eğitim, insan hakları ve sağlık gibi alanlarda öncü olduklarını görüyoruz. Biz de Türkiye olarak, binlerce yıllık kültürel ve tarihi mirasımızla, dünya bilim tarihine katkı sağlayan değerli insanlarımızla, barışa ve bilime daha fazla yatırım yapmayı dilemeliyiz.
Türkiye’nin gençleri ve bilim insanları, potansiyellerini kendi topraklarında gerçekleştirebilecekleri imkânlara sahip olmalıdır. Nobel ödüllü bilim insanlarımız ve yurtdışına göç eden mühendislerimiz, bilimde ve insan haklarında dünya çapında örnek olacak başarılara imza atabilirler.
Türkiye, bir gün sadece savunma sanayisiyle değil, eğitimde, özgürlüklerde, bilimde ve sağlıkta da dünyaya örnek olacak konuma gelebilir. Bu yolda, ulusal değerlerimizi ve tarihsel zenginliklerimizi koruyarak, ilim ve irfana yapılan yatırımlarla ilerleyebiliriz.