Türkiye, sessizce yaklaşan bir krizle karşı karşıya: Kan stokları kritik seviyede ve bu durum, toplumsal farkındalık eksikliği nedeniyle gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. Bugün, hastanelerimizde sadece birkaç ünite kan var ve bu bile bir acil durumun eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. Peki ya yarın? Ya yarın İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de bir deprem olursa? Depremin ardından gelecek olan yardımlar, koca bir enkazın altında kalan yaralılar için yeterli olmayacak çünkü o yardımları ayakta tutacak kan yok!

Son yıllarda ülkemizde kan bağışları ciddi bir düşüş yaşadı. Bunun en önemli sebeplerinden biri, Kızılay’a olan güvenin zedelenmesi. Özellikle 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ta meydana gelen büyük deprem sırasında Kızılay’ın çadır satışı yaptığı iddiaları, halkın Kızılay’a olan güvenini derinden sarstı. Bu olay, insanların Kızılay’a kan bağışı yapmaktan çekinmesine neden oldu. Ancak burada bir noktayı kaçırıyoruz: Kızılay’a yönelik eleştirilerimiz, sağlık sistemimizin temelini oluşturan kan ihtiyacını göz ardı etmemize neden olmamalı! Eleştirileri bir kenara bırakmadan, hayat kurtaran kan bağışlarının sürdürülebilir olmasını sağlamalıyız.

Türkiye, bir deprem ülkesidir. Özellikle büyük metropollerde meydana gelebilecek depremlerin etkisi, çok daha yıkıcı olacaktır. İstanbul gibi milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde yaşanacak bir depremde, yüzlerce yaralının acil kana ihtiyacı olacak. Şu an bile hastanelerimizde kan stokları kritik düzeydeyken, o an ne yapacağız? O an, bu kriz bir faciaya dönüşecek.

Bir diğer yanılgı da şu: Kriz anında yapılacak kan bağışlarının acil durumu çözeceği sanılıyor. Oysa ki, kan bağışından sonra kanın kullanılabilmesi için 24 ila 48 saatlik bir test sürecinden geçmesi gerekiyor. Afet anında yapılan bağışlar, ilk 72 saat içinde yaralıların hayatını kurtarmak için yetersiz kalacak. Oysa ki, ilk 72 saat, hayatta kalma oranının en kritik olduğu süredir. Geçmişte afetler sırasında hasta yakınlarının acil müdahale edebilmek için kalıtsal veya bulaşıcı hastalıklarını gizleyerek kan vermesi sonucunda başka sağlık problemlerinin yaşandığını da unutmamalıyız. Aceleci bağışlar, yeni sorunların kapısını aralayabilir.

Kızılay’a karşı oluşan önyargı hızla değişmeli, çünkü bu önyargı doğrudan insan hayatına mal oluyor. Kızılay’a kan vermek istemeyenler için Türkiye genelinde 14 hastanede kan bağışı yapılabilir. Önemli olan, kana sürekli bir ihtiyaç olduğunun farkında olmamız ve bu bilinci topluma yaymamızdır. Deprem ya da kriz sonrasında yapılacak bağışlar, başımızın üzerindeki felaketi kaldırmaya yetmeyecek.

Muğla özelinden örnek verecek olursak; il genelinde sadece Marmaris’te bir kan merkezi bulunuyor ve bu merkez, bir hayırseverin bağışıyla kurulmuş durumda. Milas’ta Katar firması tarafından bağışlanan bir konteynerde yeni bir kan alma merkezi kurulacak, Fethiye’de ise eski belediye başkanı Behçet Saatçi tarafından tahsis edilen bir alan bulunuyor. Bodrum’da da eski otogar alanı Kızılay’a tahsis edilmiş durumda. Yerel yönetimlerin konuya sahip çıktığını görüyoruz; ama halk bu bilince yeterince sahip değil. Her kan alma merkezinde, günde sadece on kişiyi geçmeyen bağışlar yapılıyor. Bu, sadece rutin ameliyatlar ve kazalar için bile yetersiz. Olası bir deprem veya büyük bir kaza anında, bu kan miktarları hayat kurtarmaya yetmez.

Kan bağışı, sadece başkalarının hayatını kurtarmaz, bağışçının da sağlığına fayda sağlar. Düzenli kan bağışı, vücutta kan üretim süreçlerini destekler, kalp sağlığını korur ve kan değerlerinin dengede kalmasına yardımcı olur. Bunu bilsek bile, kan bağışı konusunda hala toplum olarak geri kalıyoruz.

Bu nedenle, yetkililerin bu konuyu derhal gündeme alması gerekmektedir. Bugün bağışlayacağınız bir ünite kan, yarın bir felaketle karşılaştığınızda, belki de sizin veya sevdiklerinizin hayatını kurtaracak. Unutmayalım: Kan bağışı bir acil durum değildir, sürekli bir ihtiyaçtır. Bu bilinçle hareket etmezsek, sessizce yaklaşan felaket kapımızı çaldığında çok geç kalmış olabiliriz.