Sur İçi’nin sırlı, manevi alanını keşfe çıktığınızda Hakk Velîlerinin uhrevi havası sizi zuhuratlarla dolu bir yolculuğa davet eder. Kendi döneminde nam salmış, Vefa ehlî’nin güzel örneklerinden Laleli Baba hazretleri sizi gönül sofrasına davet eder...
Sur İçi'nin sırlı, manevi alanını keşfe çıktığınızda Hakk Velîlerinin uhrevi havası sizi zuhuratlarla dolu bir yolculuğa davet eder. Kendi döneminde nam salmış, Vefa ehlî'nin güzel örneklerinden Laleli Baba hazretleri sizi gönül sofrasına davet eder. Vefa ehli'nin kapısında içeri adım attığınız anda size yol gösterici olduklarını bir kere daha ispatlayacaktır. Laleli Baba'nın meşhur menakıbıyla yazımıza devam edelim.
Laleli Baba Hazretleri kendi adını alan caminin karşısında durmadan ayakkabı tamiri ile meşgul olurdu. Yakasında her zaman bir lale bulunur, sırtında da lale desenli bir cübbe taşımasıyla hatırlanan bir zat idi. Fakat onun herkes tarafından yadırganan bir huyu vardı. Bir defa olsun karşısındaki camiye girip namaz kılmazdı. Bu yüzden kendisine "dinsiz" damgası vurdular. Yüzüne karşı bu ağır ithamda bulunanlara karşı o tatlı bir bakışla karşılık verir, kimseyi incitmezdi. Sultan III. Mustafa'nın annesi Laleli Baba'nın bu durumunu duymuş, kendisini bizzat görüp namaz kılmama sebebini sormaya karar vermişti. Bir cuma günü saraydan çıktı ve doğruca Laleli Camii'ne geldi. Laleli Baba yine ayakkabıların tamiri ile meşgul olup camiye gelmedi. Bir ara Valide Sultan haddini bildirmek üzere Laleli Baba'ya doğru yürüdü. Kalın peçesi, simsiyah çarşafı ile tanınması mümkün değildi. Bu sırada Laleli Baba, başını kaldırmadan: "Ne o Sultanım! Sizde mi camiden kaçıyorsunuz?' dedi. Valide Sultan tanınmasına şaşırmıştı. Laleli Baba'nın karşısına gelip: "Eskici, sen nereden tanıyorsun beni?" dedi. Eskici hiç oralı değildi. Sakin sakin yine sordu: "Namaza girmeyecek misin Sultanım?" "Gireceğim elbette, fakat beni nasıl tanıdın söyle." "Tanıttılar Sultanım!" "Demek öyle." "Evet." "Bana ne diyorsun bakalım?" "Abdestin var mı?" "Tabi." "O halde namazı birlikte kılalım. Kapat gözlerini ey Sultanım." Laleli Baha'nın sesi yine aynı tatlılıkla yükseldi: "Aç gözünü Sultanım." Valide Sultan gözünü açtığında ne görsün. Beyaz entarileri içinde Kabe'yi tavaf ediyorlar. Kendisi de onların arasında. Valide Sultan derin derin bir ah çektikten sonra: 'Bu eskici, meğerse Allah'ın has bir kuluymuş. Üstelik bu zata atılmadık iftira da kalmadı' demekten kendini alamadı. Valide Sultan, Laleli Baba ile Kabe'de namazlarını kıldıktan sonra önceden olduğu gibi, gözlerini kapayıp açıncaya kadar tekrar Laleli Camii'nin kapısı önüne geldiler. Valide Sultan doğru saraya koştu ve olan bitenleri oğlu III. Mustafa'ya anlattı. III. Mustafa söylenenlere inanmadı. Fakat meraktan da kendini kurtaramadı. Bir gün hizmetçilerine: "Getirin şu eskiciyi huzuruma, bir de ben göreyim" dedi. Padişahın adamları, Laleli Baba'yı dükkanında uyurken buldular ve uyandırıp Padişahın huzuruna çıkardılar. Görünüşünden bir şey anlaşılmayan Laleli Baba'ya Padişah, seslendi: "Söyle bakalım, dünyanın en güzel şeyi nedir?" Laleli Baba: "Dünyanın en güzel şeyi yemek, içmek ve onları rahatça dışarı atmaktır" dedi. Padişah: "Bu sana göredir" dedi. Laleli Baba: "Size göre de öyledir Sultanım" dedi. Padişah, öfkeli bir şekilde soluyarak gürledi: "Bre neler diyorsun sen? Benim için öyle olamaz" dedi. Laleli Baba: "Pekala olur Sultanım" diye ısrar etti. Padişah: "Madem inat ediyorsun. Sana son bir sual daha. Bana dua edecek olsan, acaba nasıl dua ederdin?" Laleli Baba: "Rahat yemeniz, rahat içmeniz, sonra da rahat def-i hacet etmeniz için dua ederdim." Padişah şaşkına döndü ve gürleyiverdi: "Tez alın şu eskiciyi karşımdan. Hemen götürüp zindana atın da aklı başına gelsin." Laleli Baba mütevekkil, gülerek boynunu büktü ve zaptiyelerle beraber hapishaneye geçti. Aradan üç gün bile geçmeden sarayda bir telaş görüldü. Doktorların biri geliyor, biri gidiyordu. Padişah teşhis edilemeyen bir hastalığa yakalanmış, ne yiyebiliyor, ne içebiliyor, ne de abdestini bozabiliyordu. Çaresiz kalmışlardı devalarını bulmada. Padişah, karnındaki dayanılmaz sancının nereden geldiğini anlamakta gecikmedi. "Tez varın, zindandan Laleli Baba'yı çıkarıp bana getirin" dedi. Laleli Baba'yı zindandan alıp Padişahın huzuruna getirdiler. Laleli Baba, nurlu yüzündeki tatlı tebessümleri ile: "Sultanım, ben de sizi bekliyordum" dedi. Padişah: "Aman Laleli Baba, bana dua etmeyi unuttun. Sen sözünde haklı imişsin. Dünyanın en güzel şeyi senin dediğin şeylerdir. Haydi, dua et de bu müthiş acıdan kurtulayım." Laleli Baba, hiç nazlanmadı, istenen duayı yaptı. Padişah da sıkıntılarından kurtuldu. Saray eski havasına kavuştu. Adettir, Padişah olan padişahlığını gösterir. Sultan III. Mustafa da kerem ve ihsanını göstermek istedi. Kendi yaptırdığı camiye Laleli Baba'nın adını verdi. Sonra da bütün semt Laleli Baba'nın adıyla anılmaya başladı. Laleli Baba'nın türbesi, Laleli Camii'nin avlusuna yapıldı. 1957 yılında türbe Kemal Paşa Camii'nin bahçesine nakledildiği bilgisi olsa da velilerin vücud-u şerifleri aslı yerinde olup makam kabri diye biline gelen Laleli Camii önünde ki mekan halk tarafından ziyaretgah olmuştur.