Kudüs geri alınır mı?
Diyelim ki bir bahçeniz var. Bahçenize bir kişi giriyor ve oraya
yerleşerek, burası benim diyor. Bulunduğunuz yerde bir hukuk
devleti varsa, devlete şikâyet edip bahçenizi geri alırsınız. Eğer
orayı devlet size geri veremiyorsa, o zaman gücünüz varsa gidip siz
bahçenizi geri alırsınız. Kudüs İsrailliler tarafından işgal
edilmiştir. Daha doğrusu İngilizler tarafından, Yahudiler
Filistin’e yerleştirilmişler ve devlet kurdurulmuştur. İsrail
batının desteği ile orada mekan tutmuş, Müslümanların bahçesini
işgal etmiştir.
Dünya’daki uluslararası hukuk, Filistin halkını haklı görse de
dünyadaki egemen batı devletleri Filistin halkının hakkını vermek
istemiyor. Müslüman Filistin halkına karşı, Yahudi İsrail halkını
desteklemektedir. Çünkü Hıristiyanlar, Yahudilerin peygamberine
inanıyorlar ama Müslümanların peygamberlerine inanmıyorlar. Oysaki
Yahudiler İsa (a.s) peygambere inanmıyorlar, Müslümanlar ise onu en
büyük ikinci peygamber olarak kabul ediyorlar. Hıristiyan dünyası,
kendilerini kabul edeni desteklemeyip, kendilerini yalancı
sayanları destekleyerek, büyük bir iç çelişkiye düşüyorlar. Biz
İsa’yı seviyoruz, Yahudiler İsa’yı sevmiyorlar.
Aslında Hıristiyanlar, Müslümanlara değil de Yahudilere destek
vermelerinin tek sebebi kendilerine en büyük rakip olarak
Müslümanları kabul ediyorlar. Çünkü Müslümanlar inançların yayarak
çoğalırken, Yahudiler ancak üreme yolu ile çoğalabiliyorlar.
Yahudiler, sonradan Yahudi olanı gerçek Yahudi kabul etmezler.
İsrail ırkı en üstün ırk kabul ettikleri için Yahudilik de sadece
bu üstün ırka mahsus bir din olarak kabul edilir. Bu nedenle de
dünya üzerindeki Yahudi nüfusu 15 milyon civarındadır. Bu nedenle
Hıristiyanlar; 15 milyonluk Yahudileri değil, 2 milyarlık
Müslümanları kendilerine en büyük rakip olarak görürler.
Yahudiler, Avrupa da sefil bir hayat süren ve sürekli ezilen bir
azınlık olarak yaşayan, kendilerini üstün bir ırk olarak gördükleri
için hiçbir toplum içinde eriyip gitmeyen bu nedenle de sürekli
sorun çıkaran bir azınlık olarak yaşıyorlardı. Yahudiler; Hintler
tarafından işkenceler ile öldürülünce, İngiltere ve diğer egemen
batı devletleri tarafından, zaten işgal altında tuttukları Filistin
topraklarına, yerleştirilmeye karar verildi. Kısacası İsrail
Yahudiler tarafından değil, kendilerin ezen öldüren batılı
devletler tarafından bir daha Avrupa’ya sorun çıkarmaması ve
acıdıkları için kuruldu. Ama kendilerine devlet verilince,
kendilerine yapılan zulümlerin aynısını, Filistin halkına yapmaktan
da geri durmadılar.
Günümüzde birinci dünya savaşından sonra batılı egemen devletler
tarafından kurulmaya başlanan İsrail, Amerika’nın Kudüs başkent
olarak tanıması ile varılmak istenen nihai noktaya varılmaya
yaklaşılmıştır. Batılı egemen devletler tarafından varılmak istenen
nihai amaç, Kudüs ve civarından bir İsrail devleti kurmak,
başkentini de Kudüs yapmak ve bu devletin bütün Müslüman devletler
tarafından kabul edilmesini sağlamak; İsrail’in bütün Müslüman
alemi ile barışçıl ilişkiler kurmasını sağlamaktır.
Ancak Hıristiyan batının yanıldıkları bir husus var. İsrail’deki
Yahudi inançlarına sıkı sıkıya bağlı olan, Yahudiler asla, Müslüman
ülkelerle barışçıl ilişki kurmakla yetmezler. Onların nihai amacı
bütün dünyanın İsrail ırkının hizmetine girmesine sağlamak. Vaad
edilmiş toprakları da verseniz, onlar yine de sorun çıkarmaya devam
edeceklerdir. Çünkü nihai amaç İsrail ırkının üstünlüğünü bütün
insanlığa kabul ettirmek. Tabii böyle düşünmeyen İsrail soyuna
üstünlük vermeyen, İsraillilerde mutlaka vardır. Sürekli üstünlük
peşinde koşmanın saçma olduğunu inan insanların çıkması
doğaldır.
15 milyonluk İsrail milleti, Hıristiyan dünyanın desteğini alarak,
2 milyarlık Müslüman aleminin gözünün içine baka, baka Kudüs’ü
kendi vilayeti yapmış ve şimdide başkent yapma yolunda, Amerika’yı
kendi yayına çekerek önemli bir aşamayı gerçekleştirmiştir. Kabul
etmek gerekir ki, bu durum İsrail için önemli bir başarı,
Müslümanlar için kötü bir yenilgidir. Adamlar 15 milyonluk nüfusla
bu durumu gerçekleştirdiler. Biz Müslümanlar, 2 milyarlık nüfusla
Kudüs ve Filistin’i İsrail’e esir etmişiz.
Sanırım Amerika’nın Kudüs’ü başkent kabul etmesi bütün tarih’in
seyrini değiştirecek. Artık Müslüman liderler ikiye ayrılacak,
Kudüs’ü geri isteyenler ve Kudüs’ü geri istemeyenler. Zaman için de
Kudüs’ü geri istemeyen liderler, yönettikleri halkları tarafından
iktidardan indirilecektir. Uzun yıllar içinde, Kudüs’ü geri isteyen
Şiiler ile Sünniler bir birine yaklaşacaktır. Kudüs’ün İsrail de
kalmasını isteyen batı dünyasından uzaklaşan Müslüman dünyası,
Kudüs’ün Müslümanlar da kalmasını isteyen batı dünyası ile daha
yakın iletişim kurulacaktır. Kudüs tercihin uluslararası
ilişkilerde ve liderlerin desteklenmesin de mihenk taşı olacaktır.
Müslüman dünyanın özgür olmasına giden yolda, Kudüs taraftarlığı
sembol olacaktır.
Bizim yapmamız gereken sadece Kudüs’ün Müslümanlarda kalmasını
destekleyen liderlere destek vermek, kalmasına desteklemeyen
liderlere karşı durmak. Ne zaman Kudüs Müslümanların yönetiminde
olursa o zaman Müslümanlar özgür olmuş demektir. Zaman gelecek
Kudüs’ü bize geri vermek istemeyenler bizim yanımızda olmak için
Kudüs zaten sizindi diyecekler. Tabii Amerikan arabasına binip,
Amerikan tişörtlerini giyip, Amerikan yiyeceklerini yiyip, Amerikan
telefonları ile konuşup sonra Kudüs Müslümanların olmalıdır
sloganları atarsak, Kudüs hiçbir zaman bizim olmaz. Önce kendi
arabamızı, kendi telefonumuzu üretebilmeliyiz. Kendi teknolojimiz
ve ürünlerimizle dünyaya kendimizi göstermeliyiz. Bunun içinde
yönetim bilimlerinde gelişmeliyiz. Kurumsal yönetim stratejileri
bulmayız. Hem devlette, hem özel sektörde kurumsal yönetim
yöntemlerini uygulamadan dünyaya gücümüzü gösteremeyiz. Gücü
olmayanın söz olmaz. Söz olmayanın en kutsalını elinden alırlar.
İnşaallah gücümüzün ve sözümüzün olduğu zamanlar gelecek. Allah
inanalım ve Allah’ın yönetim ilkelerini uygulayalım yeter ki…