Çocukluğumda gazete okumayı, hatta dergi okumayı, daha da ilerisi kitap okumayı çok önemser ve okuyacak dergi, gazete ve kitap arardım. Çocukluk yıllarımız 1970'li yıllarda geçti. Ne bu kadar gazete vardı, ne bu kadar dergi vardı, ne de bu kadar kitap vardı, ama az sayıda kitap, dergi ve gazeteleri bulduğumuzda bir çırpıda okurduk. Ne var ki o günler geldi geçti, son elli yılda çok aşamalardan geçtik. Bilgisayarlar icat edildi, cep telefonları hayatımıza girdi, “dijital” dedikleri bir kavramla tanıştık ve her anımızı işgal etti neredeyse. Bunlardan dolayı artık gazete, kitap ve dergi okunmuyor desem yeridir.
Dijital gazete, dijital dergi ve dijital kitap her yerde karşımıza çıksa da, hiçbirisi gerçek, gerçek kitap ve gerçek dergi kadar etkileyici ve “elle tutulur olamaz.” Pdf ortamında ya da başka bir programla dijital olarak sunulmuş kitap, dergi ve gazete zevk vermiyor.
Birçok kitabı yayınlanmış bir Yazar Kardeşiniz olarak şahsıma da yakın çevremden “bu çağda kitap çıkartmaya ne gerek var” diyenler olsa da “dinlemiyor, ısrarla kitap çıkartmaya devam ediyorum.” Devam edeceğim inşallah.
Hiçbir şey kağıt ortamındaki kitabın, gazetenin ve derginin tadını vermez.
Kitap, dergi ve gazete derken çocukluğumda, zor bulsam da okumaktan büyük tad aldığımdan söz etmiştim. Pazarcık’ta 1970'li yıllarda tek bir gazete bayii vardı. Duran Emmi o gazete büfesinin sahibi idi. Bir de Oğlu Yaşar vardı. İkisi çok resmi ve ciddi insanlardı. Onlardan çekinsem de uzaktan uzağa da olsa, gizlice de olsa, o gazete ve dergilerin manşetlerini, başlıklarını keyifle okuduğumu şimdiki gibi hatırlıyorum. Ancak yıllar geçtikçe bizde de gazete okuma hevesi azaldı.
Günümüzde gazeteler artık hiç okunmuyor desem yeridir. Bu vesile ile Rahmetli Babamdan bahsetmek istiyorum. Gazetelerin okunmadığı bu çağda etrafımda tek gazete okuyan kişiydi. Babam Rahmetli vefat ettiği yıldan bir sene öncesine kadar günlük bir gazete satın alıp neredeyse her satırını okurdu. Özellikle dış, uluslararası haberleri merakla okurdu. Vefatından bir yıl öncesi yoğun hastalık ve çile ile geçtiği için son bir yıl gazete okuyamadı. Allah gani gani rahmet eylesin.
Şimdi gazetelerin, az sayıda kalmış gazete bayilerinden ya da marketlerden satılmadan tekrar paketlenip iade olması şahsımı üzüyor. Keşke bayilerdeki ve marketlerdeki tüm gazeteler satın alınıp da olunsa.
Şimdi gelelim köşe yazılarının uzunluğunun ne kadar olması gerektiğine dair yazımın başlığındaki soruya. Bu husustaki görüşüm şu: “Köşe yazılarının uzunluğu bir sayfayı geçmemelidir.” Zamanımız hız çağı, telaş çağı ve herkeste bir yoğunluk var. Bu ahvalde insanlar uzun yazı okuyamıyorlar.
Bendeniz yıllardan beri köşe yazısı yazıyorum. Belki 30 yıldır yazıyorum. Genelde uzun yazıyorum. Yani A4 kağıdı ortamda düşündüğümüz zaman, yazılarım iki sayfayı geçiyor. Hatta 3 sayfanın ilk başlarına varacak şekilde yazı yazma alışkanlığımız var. Ancak köşe yazılarının uzun olduğu zaman okunmadığını hissettim. Biraz geç olsa da, artık bundan sonra köşe yazılarımı kısa yazmayı düşünüyorum. “Bir A4 kağıdı uzunluğunda olsun” diye kendi kendime karar verdim.
İnşallah yazılarım bundan sonra daha fazla okunur ve okuyucularımıza daha fazla ulaşır. Okumak, okumak, okumak. Yazmak, yazmak, yazmak. İkisi de çok mühim. Okumak ve yazmak ruhu rahatlatır ve insanın ufkunu açar.
Biz de ruhumuzu huzura kavuşturalım ve ufkumuzu. Bu yazı bir okur yazar dertleşmesi oldu. Herkese çok kitaplı, çok gazeteli, çok dergili günler diliyorum. Vesselam.
(Not: “Bir sayfayı geçmesin” dedim amma bu ilk yazıda tutturamadım. Alışkanlıklar kolay terkedilmiyor. Bundan sonra tek bir yazıya sığdırırım. inşallah.)