Fahrettin Keklik  Adnan Keklik  Hüseyin Kaya Mehmet Kazar  Abdurrahman Şahin  Uğur Yıldız  Kenan Öz  Şaban Yılmaz  Ramazan Çimen

Canlı canlı toprağa gömülen bu insanlar kim? Bir hükümet yetkilisi tarafından isimleri bile anılmayan, taziye dilemeye bile değer bulunmayan bu canlar kim?

Onlar Erzincan İliç Çöpler Altın Madeni’nde 10 milyon metreküp toprağın altında kalan, evine ekmek götürmek için en ağır işlerden birinde çalışan işçiler.

13 Şubat 2024 günü kaza değil, kaza süsü verilmiş planlanmış bir cinayete kurban gittiler.

İşçilerin ölümünden kim sorumlu, suçlu kim? Mahkemede yargılanan birkaç mühendis mi?

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden bilim insanlarının yer aldığı bir heyet bölgede yaptıkları incelemenin sonuçlarını açıkladı

DHA'nın aktardığına göre heyet “liç yığınının” yani -altını siyanürlü çözelti ile ayrıştırma işlemi sırasında geriye kalan toprağın- kontrol edilebilir seviyeden daha yüksek olduğunu tespit etti.

Prof. Dr. Hakan Ersoy, dünyadaki bilimsel çalışmalarda liç yığınlarının en fazla 150 metre yüksekliğe ulaştığını, Çöpler madeninde yapılan incelemede ise 257 metre yükseklik tespit ettiklerini söylüyor.

En fazla 150 metre olması gereken siyanürlü atık toprağın yüksekliği 14 yılda 257 metre olmuş 107 metre, fazladan birikim yapılmış, sınır aşırı derece aşılmış. Atık toprağı yığarak 257 metre yüksekliğinde siyanürlü topraktan patlamaya hazır bir dağ oluşturmuşlar. Hem de nerede?

Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde. Bir depremle siyanürle dolu devasa havuzlardaki sıvı kimyasallar ülkeyi zehirlemeye yeter. Şimdilik sadece zehirli toprak aktı.

Bu zehirli toprak Türkiye’nin can damarı Fırat Nehrinin Karasu koluna 300 metre mesafede. Akan siyanürlü zehirli atık Fırat’a karışırsa bu tüm ülkenin toprağının, suyunun ve halkının zehirlenmesi demek, hastalık demek, kanser demek…

Tüm bu tehlikelerden ve işçilerin ölümünden, çevrenin zehirlenmesinden dolayı gerçekten kim suçlu?

ANAGOLD Şirketinin %80 hissesine sahip olan Yahudi Rothschild ailesi ve %20 sahip olan Çalık Ailesi ve bunların tehlikeli çalışmalarına izin veren Bakan ve yetkililer elbette. Birkaç mühendis değil.

257 metre yığılmış siyanürlü toprağa rağmen “çevreye zararı yok” raporunu kim veriyor? Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum.

İliç’teki faciadan sonra Murat Kurum, insan aklıyla dalga geçen açıklamalar yaptı.  “Faaliyet raporunu ben vermedim” dedi. Firma 2009 yılanda faaliyet raporu alıyor o zamanki Bakanlıktan. Fay hattı üzerinde, Fırat’ın hemen yanında daha pahalı fakat daha güvenli yollar varken, daha ucuz olan siyanürle ve çeşitli kimyasallarla yapılacak altın ayrıştırmaya izin verenler ve ülkenin zenginliklerini yabancılara peşkeş çekenler elbette suçlu. Bu ayrı konu.

Bunun yaşanan facia ile alakası yok. Kimse Murat Kurum’u faaliyet raporunu siz verdiniz diye suçlamadı. Konuyu bilmeyenler için kendini aklama cümleleri. Firmanın açılış faaliyet izninden sorumlu değil fakat Çevre Bakanlığı yaptığı son beş yılda firmanın çevreyi etkileyen faaliyetlerinden, denetiminden ve ÇED raporlarından elbette sorumlu.

“ÇED raporu ile toprak kaymasının ne alakası var?” dedi. Bunu gerçekten dedi.

ÇED raporu nedir? Çevresel Etki Değerlendirmesi. Projenin çevre üzerindeki etkilerini ve projenin çevreye yapabileceği tahribatı tespit eden, olası etkilere karşı alınacak tedbirleri gösteren rapor. Olası olumsuz etkilere karşı firma tedbir almamışsa bu raporun verilmemesi gerekiyor.

Murat Kurum 150 metreye geçmemesi gereken siyanürlü yığının 257 metre olmasını çevre için olası bir tehlike görmemiş ve ÇED raporlarını imzalamış.

Sonra da kelime oyunları yapıyor. “Toprak kayması ile ÇED raporunun ne alakası var” diyor. Doğal bir toprak kayması olsaydı doğru söylemiş olurdu fakat burada doğal bir toprak kayması yok. 14 yılda hiçbir önlem alınmadan oluşturulmuş devasa bir toprak yığını var. Bunun en çok artış da son 5 yılda kendi zamanında. Bu devasa zehirli toprak yığınına rağmen verilmiş ÇED raporları tehlike yok diyor.

Aktivistler ve Sivil Toplum Örgütleri, ÇED Raporları iptali için defalarca dava açmışlar. Bu davalar neticesi, olası tehlikeler Sayıştay Raporları ile tespit edilmiş ve Anayasa Mahkemesine kadar gidilmiş ve bir sonuç alınamamış.

Bu konu ile ilgili açılmış pek çok dava var. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ( TMMOB ) 2021 yılında, Murat Kurum imzasıyla, “Çöpler Kompleks Madeni”nde kapasite artışı ve ek tesisler yapılmasına yönelik projeye verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali istemiyle de dava açmış. O davada heyelan ve deprem tehlikeleri özellikle vurgulanmış. TMMOB her davada “liç sahasında yaşanabilecek kaymaya” defalarca mahkemelerde dikkat çektiği halde bir sonuç alamamış ve madenin faaliyeti devam etmiş. Tehlike ve ölümler bağıra bağıra gelmiş.

Tehlikeyi gördüğü halde net bir sonuca bağlamayan bu yargı mensupları da suçludur; işçilerin ölümünden ve bu zehirli atıktan oluşan her türlü su, toprak ve canlının ölümünden.

Murat Kurum, Çevre Bakanı olarak çevrecilerin ve uzmanların dikkat çektiği bu tehlikeli devasa yığını umursamamış, tek yaptığı 2022 de siyanür taşıyan borunun patlaması üzerine çevreye yayılan zehirden dolayı kuşların ölümü ile konu basına yansıyınca firmaya 16 milyon 441 bin para cezası vermiş ve faaliyet raporunu iptal etmiş fakat ruhsat iptal edilmediği için 3 ay sonra yeniden ruhsat alınıp faaliyete devam etmişler.

İşin acayip olan tarafı şu ki çevreye, toprağa, havaya, suya karışan siyanürden, zehirli kimyasallardan, olası heyelan tehlikelerinden hiç rahatsız olmayan Murat Kurum, beş yıllık Bakanlığı boyunca, ineklerin ve tarımın nasıl dünyayı kirlettiği, insanların et, süt ve tarım ürünleri tükettiği için onları karbon vergileri ile nasıl cezalandırabileceğinin planlarını yaptı “İklim Kanunu” üzerine çalıştı.

Demek ki Murat Kurum için inekler, siyanürden daha tehlikeli ve tarım faaliyetleri çevreye zehirli toprak yığınından daha zararlı. İnsan hayatına, suya, toprağa, doğaya bu kadar değer vermeyen biri, şimdi çıkmış İstanbul’a hizmet etmekten bahsediyor. İstanbul için nasıl bir hizmet var kafasında acaba? Bakanlığı döneminde yaptıklarına bakınca insan korkuyor doğrusu.

İliç’te madenden zehir aktı ve 9 işçi canlı canlı toprağa gömüldü. Bu konu birkaç mühendise ceza verilerek kapatılacak kadar basit bir mesele değil fakat ülkede adalet yok o ayrı konu.

Eğer ülkede adalet olsaydı Murat Kurum’un İliç’te ölen işçiler ve çevreye yayılan 400 bin kamyonun ancak taşıyacağı siyanürlü toprak ve etrafa yayılan zehirden dolayı yargılanması gerekirdi. Ortada bir kaza yok, planlanmış bir cinayet var.

Bölgede tehlike devam ediyor, yakın sularda balıkların öldüğü ve yığına yaklaşan kuşların çırpınarak öldüğü ile ilgili haberler çıkıyor. Yetkililerin açıklamasına güvenirsek, bu zehirli toprak şimdilik Fırat’a karışmamış fakat yer altı sularına karışarak Fırat’a ulaşma ihtimali de var.

Murat Kurum bunca sorumluluğuna rağmen ölen işçiler için çıkıp bir başsağlığı bile dilemedi. “Siyanürlü toprakla ölen öldü, kalanları karbon vergileri ile boğmaya”  hazırlanıyor gibi bir durum var.

İsimleri bile anılmayan gariban işçiler için isimlerini anarak birer Fatiha okuyalım, geriye kalan tüm halkımız karbon vergileri ile boğulmasın diye de Murat Kurumun eseri “İklim Kanunu” na HAYIR diyelim.

Hayatımız siyasetinizden daha kıymetli.

#MuratKurumYargılansın

#İklimKanunu

#Referandumİstiyoruz