İsrail, Gazze Şeridi’nde soykırım operasyonunu sürdürürken, buldozerleri Batı Şeria’da da aralıksız çalışıyor; burada Filistin yaşamına dair izler sistematik şekilde siliniyor. Evler sahiplerinin başına yıkılırken, İsrail askerleri, tankları ve uçakları sivillerin canına kıyıyor. Bu süreçte toprak ilhakı da benzeri görülmemiş bir hızla ilerliyor; son dönemde el konulan toprak miktarı, son 24 yılda ele geçirilen toprakların toplamına denk geliyor.
Bu yayılma politikası çerçevesinde, Yahudi yerleşimciler Filistinlilere yönelik terör estiriyor ve onları zorla göçe zorluyor. Amaç, sahada yeni bir gerçeklik oluşturmak.
7 Ekim 2023’ten bu yana Batı Şeria’da planlı ve sistematik bir askeri tırmanış yaşanıyor. Bu süreçte toplu infazlar, ev yıkımları ve kapsamlı abluka gibi uygulamalar devreye sokulurken, yerleşim faaliyetlerinde eşi görülmemiş bir artış kaydedildi.
El Cezire ağına bağlı haber doğrulama ve izleme ajansı Sanad tarafından hazırlanan bu rapor; Birleşmiş Milletler verileri, uydu görüntüleri ve analitik haritalara dayanıyor. Raporda, İsrail’in uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik sistematik bir stratejisi ortaya konuluyor.
Bu strateji, Batı Şeria’nın topyekûn coğrafi yeniden yapılandırılmasına odaklanıyor. Nihai amaç ise bölgenin tamamen ilhak edilmesi. Bu metodolojinin uygulanmasında temel rol oynayanlardan biri, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in liderliğindeki sivil idare ile Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimciler. Bu yerleşimciler, yasa dışı yerleşim birimlerinin yasallaştırılması için kampanyalar yürütüyor, yıkım ve el koyma operasyonlarını kolaylaştırıyor ve sürecin ana yürütücü gücünü oluşturuyorlar.
"Aksa Tufanı" Öncesinde de Batı Şeria’da Şehit Sayısı Artıyordu
Batı Şeria’daki şiddet dalgası, 7 Ekim 2023’te başlayan “Aksa Tufanı” operasyonuyla başlamadı. Bu durumun işaretleri yıllardır gözlemleniyordu. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, 2022 yılında 154 Filistinli şehit oldu. Bu, 2008 yılında sistematik kayıtların başlamasından bu yana en kanlı yıl olarak kayda geçti. Aylık ortalama şehit sayısı 13’tü; bu da önceki yıllara kıyasla oldukça yüksek bir rakamdı.
2023’te durum daha da kötüleşti. Yalnızca ocak ayında 35 Filistinli şehit edildi; bu neredeyse günlük bir şehit anlamına geliyor ve 2022’nin aylık ortalamasının üç katına denk geliyor. 6 Ekim 2023 itibarıyla, yani “Aksa Tufanı” başlamadan sadece birkaç saat önce, şehit sayısı 198’e ulaşmıştı. Bu rakam, 2022’nin tamamını aşarak o ana kadar en kanlı yıl olarak kayıtlara geçti.
"Aksa Tufanı" Sonrası Durumun Patlak Vermesi
“Aksa Tufanı” operasyonunun başlamasıyla birlikte Batı Şeria benzeri görülmemiş bir tırmanışın sahnesine dönüştü. Birleşmiş Milletler verilerine göre, Ekim 2023 ile 2024 sonu arasında 805 Filistinli şehit oldu; bunların 593’ü gerçek mermiyle öldürüldü. Bu süreçte tanklarla düzenlenen baskınlar dahil olmak üzere, ikinci intifadadan bu yana ilk kez bu ölçekte askeri operasyonlar gerçekleştirildi.
2025 yılında da tırmanış sürdü. 9 Mart itibarıyla 90 Filistinli daha şehit oldu. Özellikle Cenin Mülteci Kampı, Tubas ve Nur Şems Mülteci Kampı yoğun askeri saldırıların hedefi haline geldi. Bu bölgelerde tanklar ve savaş uçaklarıyla geniş çaplı operasyonlar düzenleniyor; bu da Batı Şeria’da ikinci intifadadan bu yana bir ilk.
Uluslararası Af Örgütü, bu şiddet dalgasını "vahşi" olarak tanımladı. Örgüt, orantısız güç kullanımı, hukuksuz infazlar ve yaralılara tıbbi müdahalenin engellenmesini kınadı.
Batı Şeria’daki Tırmanışın Arkasındaki İşgal Stratejisi
İsrail medyasına göre, İsrail ordusu Batı Şeria’da olası “terör senaryolarıyla” başa çıkmak için bir plan hazırladı. Bu plan, 7 Ekim saldırısından çıkarılan derslere dayanıyor.
Plan çerçevesinde, İç Cephe Komutanlığı'na bağlı özel birlikler acil durumlarda temas hattının savunmasını üstlendi. Ancak ordu, Batı Şeria genelinde çok sayıda askerin kontrol noktalarına konuşlandırılmasını eleştirdi. Bu durumun ciddi trafik sıkışıklıklarına yol açtığı ve Filistinlilerle olan gerginlikleri artırdığı ifade edildi.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın halefi Yisrael Katz, Batı Şeria’nın kuzeyinde yer alan Nur Şems Mülteci Kampı’nı da kapsayacak şekilde “Demir Duvar” operasyonunun genişletildiğini açıkladı. Katz, İsrail ordusunun silahlı grupların altyapısını yok ettiğini ve yeniden inşa etmelerine izin verilmeyeceğini belirtti. Ayrıca İsrail'in, İran’ın İsrail yerleşimlerini tehdit eden "doğu cephesi" kurmasına müsaade etmeyeceğini vurguladı.
Hazırlıklar kapsamında, Askerî İstihbarat Teşkilatı (AMAN) Başkanı Şlomi Bender, zorla göç konusunun Ramazan ayı boyunca Batı Şeria’da ciddi bir gerilime yol açabileceği yönünde uyarıda bulundu.
“Zman Yisrael” adlı internet sitesinde yayımlanan bir haberde ise İsrail ordusunun Gazze’de uyguladığı askeri taktikleri Batı Şeria’nın kuzeyine taşıdığı bildirildi. Bu kapsamda ev yıkımları ve hava saldırıları gibi yöntemler devreye sokuldu. İsrail ordusu, Cenin’de aynı anda 10’dan fazla binanın patlatıldığı görüntüleri kamuoyuyla paylaştı. Bu sahneler, Gazze’de yaşanan yıkımlarla büyük benzerlik taşıyor.
Tansiyonu daha da yükselten bir gelişme olarak, İsrail medyası ordunun Cenin’de kalıcı askeri üsler kurmayı değerlendirdiğini bildirdi. Bu plan, mülteci kampına yeni bir tabur konuşlandırarak sürekli askeri operasyonlar düzenlemeyi içeriyor.
Öte yandan, Kanal 12 televizyonu İsrail’in Batı Şeria’da yeniden hava saldırılarıyla suikast düzenlemeye başladığını duyurdu. Bu yöntem, ikinci intifadadan bu yana ilk kez uygulanıyor ve bölgedeki güvenlik durumunun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Coğrafi Dağılım: Cenin ve Tulkerem Hedefteki İlk Bölgeler
7 Ekim’den 9 Mart’a kadar olan dönemde elde edilen veriler, İsrail’in operasyonlarının Batı Şeria’nın kuzeyinde yoğunlaştığını ortaya koyuyor. Cenin ve mülteci kampı 173 şehit ile en kanlı bölge olurken, onu 98 şehitle Tulkerem ve kampı, 77 şehitle de Nur Şems Mülteci Kampı izledi.
Cenin ve Tulkerem kampları – Nur Şems dahil – Filistin direnişinin merkezi noktaları olarak öne çıktı. Bu nedenle sık sık baskınların hedefi oldular. Şehit olanların %71’inden fazlası (896 kişiden 640’ı) gerçek mermiyle vuruldu. Özellikle Ocak 2025’te Cenin Kampı'nda ve Ekim 2024’te Tulkerem Kampı'nda şiddet zirveye ulaştı.
2025 yılı boyunca saldırılar devam etti. Yılbaşından bu yana Batı Şeria’da yaklaşık 90 Filistinli şehit oldu. Bunların 32’si Cenin ve kampında, 15’i Tubas vilayetindeki Tammun kasabasında, 9’u Nur Şems Kampı'nda ve 5’i Kabatiye’de yaşamını yitirdi.
Yerleşim Politikası: Sistematik Bir Hızlanma
İsrail’in planlama ve ev yıkımı yetkilerini yerel sivil yönetimlere devretmesi, Filistinlilerin zorla yerinden edilme sürecini ciddi şekilde hızlandırdı. Artık İsrail’in şehir planlama politikaları, doğrudan yerleşimci egemenliğini sağlamlaştırma aracı olarak kullanılmakta ve Filistin varlığı aleyhine işlemektedir.
"Peace Now" (Şimdi Barış) adlı örgütün verilerine göre, 2024 yılında Batı Şeria’da 48 yeni yasa dışı yerleşim birimi kuruldu. Bu sayı, şimdiye kadarki en yüksek rakam olarak kayıtlara geçti. Ancak bu artış 7 Ekim’in doğrudan sonucu mu, yoksa daha önce başlatılan geniş kapsamlı bir planın parçası mı?
2023 yılı verileri, yerleşim faaliyetlerinin zaten savaş öncesinde hız kazanmış olduğunu gösteriyor. Bu yıl içinde 31 yeni yerleşim noktası kuruldu. Bunların 21’i yalnızca Şubat ile Temmuz ayları arasında, yani 7 Ekim’den çok önce inşa edildi.
Savaşın ardından ise bu dalga devam etti ve Ekim-Aralık 2023 döneminde 10 yeni yerleşim birimi daha eklendi.
Ayrıca, 2023 yılı içinde 14 yeni yerleşim yasal olarak tanındı ve inşa edildi. Bu sayı da önceki yıllarla kıyaslandığında dikkat çekici bir artışı ifade ediyor. Bu yerleşimlerin bazıları uzun süredir var olmasına rağmen, bu dönemde ilk kez resmî yasal statü kazandılar.
Veriler, Cenin ve Tulkerem’in Yerleşim Faaliyetlerinde En Az Hedef Alınan Bölgeler Olduğunu Gösteriyor
Elde edilen veriler, Batı Şeria’daki diğer bölgelere kıyasla Cenin ve Tulkerem vilayetlerinde yerleşim faaliyetlerinin oldukça sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, 7 Ekim sonrası İsrail’in bu bölgelere yoğun askeri baskı uygulamasının gerekçesini de açıklıyor. İsrail, Gazze’deki gelişmeler ile bu kamplardaki direniş unsurlarını doğrudan ilişkilendiriyor. Bu bağ da, bu bölgelerde yürütülen yıkım operasyonlarında açıkça kendini gösteriyor.
Uydu Görüntüleri: Kazılar ve Abluka
12 Mart tarihli uydu görüntülerinin analizine göre, İsrail ordusu Tulkerem ve Nur Şems Kampı’nda yaklaşık 12.5 kilometrelik yol ağını tahrip edip kazarken, Cenin Kampı’nda bu mesafe 17.5 kilometreye ulaştı. Ayrıca üç kampta da geniş çaplı bina yıkımları tespit edildi.
Analizde dikkat çeken özgün bir örüntü, sadece Cenin’de gözlemlendi. Burada İsrail ordusu, kamp çevresine 14 adet toprak bariyer yerleştirdi. Bu bariyerlerin bazılarına yakın konumda İsrail askeri araçları da görüldü.
Genel olarak, İsrail ordusunun gerçekleştirdiği yıkımların çoğu; kamp içlerinde ve yoğun yerleşim alanlarında yolların genişletilmesi veya yeniden açılması amacıyla yapılmış gibi bir örüntü sergiliyor.
Yıkım Faaliyetlerinin Genişlemesi
“Aksa Tufanı” öncesinde de yıkım faaliyetlerinde artış vardı; ancak sonrasında bu artış dramatik boyutlara ulaştı.
Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, 2024 yılında 1768 Filistin yapısı yıkıldı. Bu sayı, önceki yıllara kıyasla önemli bir artışı temsil ediyor. Yıkılan yapılar arasında konutlar, tarımsal tesisler, ticari alanlar, çeşitli yapılar ve altyapı unsurları yer aldı.
7 Ekim 2023 ile 7 Mart 2025 arasında yıkılan toplam yapı sayısı 2560’a ulaştı. Bu süreçte yaklaşık 5919 kişi yerinden edildi, yarım milyondan fazla kişi ise dolaylı olarak etkilendi. Yalnızca Şubat 2025’te 170 yapı yıkıldı; bu da yıkım hızının hâlen yüksek olduğunu gösteriyor.
Yıkım faaliyetleri genel olarak Batı Şeria’nın birçok bölgesine yayılmış olsa da, en çok Cenin, Tulkerem ve Nur Şems’te yoğunlaştı. Bu üç bölge, yıkılan yapı sayılarında başı çekti.
Batı Şeria’nın en büyük ikinci mülteci kampı olan Tulkerem Kampı’nda 205 yapı yıkıldı. Onu 174 yapıyla Nur Şems ve 144 yapıyla Cenin Kampı izledi. Cenin’de en yoğun yıkım Ağustos 2024’te yaşandı ve o ay 37 yapı tahrip edildi.
Temmuz 2024, aylık bazda şimdiye kadarki en yüksek yıkım rakamına sahne oldu. Bu ayda Nur Şems’te 35 yapı yıkılırken, Anata ve Tulkerem Kampları’nda da ayrı ayrı 25’er yapı yıkıldı. Ardından gelen Eylül 2024’te toplam 240 yapı yıkıldı. Bu yıkımların 79’u Tulkerem’de, 21’i ise Nur Şems’te gerçekleşti.
Yıkımın Etkisi: Zorunlu Göç ve Tahribat
Batı Şeria’daki mülteci kamplarına yönelik askeri operasyonlar, çok sayıda sivilin yerinden edilmesine yol açtı. Yıkılan evler nedeniyle yaklaşık 3.000 sivil göç etmek zorunda kaldı. Dağılım şu şekilde:
Tulkerem Kampı: 205 binanın yıkılması sonucu 1.070 kişi göç etti.
Nur Şems Kampı: 174 yapının yıkılmasıyla 965 kişi yerinden edildi.
Cenin Kampı: 144 yapının yıkılması 960 kişinin göçüne neden oldu.
Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) bu sayıların son aylarda ikiye katlandığını açıkladı. Son askeri operasyon, 1967 savaşından bu yana Batı Şeria’da yaşanan en büyük kitlesel göçe yol açtı. Yaklaşık 40.000 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Bu veriler, İsrail’in günlük yaşamın altyapısını hedef alan ve kitlesel göçü teşvik eden bir strateji izlediğini ortaya koyuyor. Zira Batı Şeria’daki yüksek Filistin nüfusu, İsrail açısından ciddi bir demografik meydan okuma oluşturuyor.
Demografik Tehdit
Kapsamlı yerleşim genişlemesine rağmen, İsrail “İsrail–Batı Şeria–Gazze” ekseninde Filistinlilerin nüfus üstünlüğüyle karşı karşıya. Bu “demografik sorunla” başa çıkmak isteyen İsrail, hassas bölgelerde Filistin varlığını azaltmayı hedefleyen çok katmanlı stratejiler geliştiriyor. Bu stratejilerin merkezinde ise zorla göç ettirme yer alıyor.
İsrailli yetkililerin söylemleri de bu yaklaşımı açıkça yansıtıyor. Resmî ve medya dilinde, Filistinlilerin tahliyesi "insani" ve "güvenlik temelli" bir gereklilik olarak sunulsa da, nihai amaç bölgenin demografik yapısını değiştirerek İsrail’in kalıcı egemenliğini sağlamak.
Açıkça Dile Getirilen İlhak ve Göç Çağrıları
Mart 2025’te İsrail’in Kanal 7 televizyonu, Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın şu sözlerini aktardı: “Batı Şeria’daki yerleşimler, İsrail yerleşim bölgelerini koruyor. Kuzeydeki yerleşimlerin eksikliği güvenlik krizini derinleştirdi.” Bu açıklama, işgalin ve yerleşimlerin meşrulaştırılması yönünde açık bir sinyal niteliği taşıyor.
Aynı zamanda Filistinlilerin göç ettirilmesine yönelik kampanyalar da artıyor. “Makor Rishon” gazetesinin genel yayın yönetmeni Gideon Dokov, Filistinlileri “katil bir millet” olarak tanımlayarak, göçü “tek insani çözüm” olarak nitelendirdi.
Bu söylemleri destekleyen sivil toplum örgütleri de devreye girdi. “Hayat İçin Savaşıyoruz” adlı dernek, “Filistin’de gelecek yok” sloganıyla gönüllü göçü teşvik eden bir kampanya başlattı.
Kudüs İbrani Üniversitesi'nden siyaset coğrafyası uzmanı Prof. Meir Masri ise Batı Şeria'nın ilhakını “1967’den bu yana en büyük Siyonist başarı” ve “kaçırılmaması gereken tarihî bir fırsat” olarak nitelendirdi.
“Demir Duvar” Operasyonu ve Toplu Cezalandırma Politikaları
Batı Şeria’nın kuzeyindeki sistematik yıkım ve askeri saldırılar, 21 Ocak 2025’te başlatılan “Demir Duvar” operasyonu çerçevesinde gerçekleştiriliyor. Operasyonun genişletildiğini duyuran Savunma Bakanı Katz, Cenin, Tulkerem ve Nur Şems Kampları’nın da bu operasyonun kapsamına alındığını açıkladı.
Katz, bu operasyonların amacının “direnişin altyapısını tamamen yok etmek” ve Batı Şeria’nın kuzeyinde, İsrail yerleşimlerini tehdit edecek “doğu cephesinin” oluşmasını engellemek olduğunu söyledi. Aynı zamanda İsrail içindeki büyük yerleşim merkezlerinin güvenliği de bu operasyonlara gerekçe gösterildi.
Bu hedeflere ulaşmak adına, İsrail hâlâ öldürme, zorla göç, kitlesel tutuklamalar, günlük baskınlar ve altyapının yok edilmesi dahil olmak üzere şiddetli toplu cezalandırma politikaları uyguluyor. Bu yöntemler, Filistin halkının bölgede varlığını sürdürmesine karşı ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Yerleşimci Şiddeti: Zorla Göç İçin Gayriresmî Bir Araç
İsrailli insan hakları örgütü HaMoked’in raporuna göre, İsrail 7 Ekim 2023’ten bu yana Batı Şeria’daki kontrolünü eşi görülmemiş biçimde artırarak tam ilhak yolunda ilerliyor. Bu sürece, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich öncülük ediyor. Kendisinin talebiyle savunma bakanlığı bünyesinde yeni bir makam olan Sivil İdare Bakanlığı kuruldu. Bu yapı, Batı Şeria’daki sivil yaşamın yönetimiyle ilgili geniş yetkileri Smotrich’e devretti. Ayrıca “Yerleşim İdaresi” adıyla yeni bir birim oluşturularak yasa dışı yerleşimlerin inşası önündeki bürokratik engellerin kaldırılması sağlandı.
Bu plan kapsamında, 2024 yılında yerleşim faaliyetleri büyük hız kazandı. İsrail, 24.700 dönümlük araziyi “devlet arazisi” olarak ilan etti. Bu rakam, 2000–2023 yılları arasında ilhak edilen toplam araziden yaklaşık 23.000 dönüm fazladır. Ayrıca 68 yasa dışı yerleşim noktası resmîleştirildi ve altyapı hizmetleriyle desteklendi. Tüm bu adımlar, İsrail’in toprak üzerindeki hakimiyetini pekiştirme amacına hizmet ediyor.
Bu sürecin en tehlikeli boyutlarından biri ise yerleşimcilerin uyguladığı şiddetin günlük ve sistematik bir silah haline gelmesidir. Özellikle kırsal bölgelerde ve yasa dışı yerleşimlere yakın yerlerde yaşayan Filistinliler, bu şiddetten doğrudan etkileniyor. Yerleşimciler, Filistinli topluluklara giden yolları kapatarak hareket özgürlüğünü kısıtlıyor.
Bu kısıtlamalar yalnızca günlük yaşamı zorlaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda sağlık hizmetlerine, eğitime ve geçim kaynaklarına erişimi de engelliyor. Bazı vakalarda, yerleşimciler su kaynaklarını da tahrip ederek çoban topluluklarını temel bir yaşam hakkından mahrum bıraktı. Bu durum, Birleşmiş Milletler’e bağlı İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından da belgelenmiştir.
Devlet Destekli Milisleşme ve Zorla Göç
7 Ekim’den sonra, İsrail hükümeti “Bölgesel Savunma Taburları” adı altında binlerce yerleşimciyi silahlandırdı. Bu adım, yerleşimcilerin organize ve silahlı gruplar haline gelerek Filistinlilere yönelik saldırılarını artırmalarına neden oldu.
Örneğin, Hirbet Zenuta adlı köyde yerel tanıklar, yerleşimcilerin evleri ve su kaynaklarını hedef alan saldırılar düzenlediğini ve bu nedenle halkın bölgeyi terk ettiğini aktardı. Yine Nablus’ta 8 aile (toplamda 51 kişi), silah zoruyla evlerinden çıkarıldı. Bu olay, Batı Şeria’da artan zorla yerinden etme zincirinin sadece bir halkası.
Ceza Almayan Saldırganlar ve Yargıdan Kaçan Adalet
Bu sistematik şiddete rağmen, cezasızlık kültürü yaygınlığını koruyor. İsrailli sivil toplum kuruluşu Yesh Din tarafından yapılan bir çalışmaya göre, 2005 ile Eylül 2023 arasında Filistinlilere karşı yerleşimciler tarafından işlenen şiddet olaylarına dair açılan polis soruşturmalarının %94’ü herhangi bir suçlama yöneltilmeden kapatıldı. Yalnızca %3’ü mahkûmiyetle sonuçlandı.
İncelenen dosyaların %80’inden fazlası, failin kimliğinin tespit edilememesi veya yeterli delil bulunamaması gerekçesiyle kapandı.
2023 yılı itibarıyla, Filistinli mağdurların %58’i, yaşadıkları saldırıları polise bildirmemeyi tercih etti. Bunun başlıca nedeni ise İsrail kolluk kuvvetlerine duyulan yüksek düzeyde güvensizlik.
Öte yandan, Yesh Din’in incelediği dosyalar tüm polis soruşturmalarını değil; yalnızca örgütün doğrudan temsil yetkisi aldığı mağdurların vakalarını kapsıyor. Bu da gerçekteki cezasızlık oranının daha da yüksek olabileceğine işaret ediyor. (Kaynak: Times of Israel)
B’Tselem: Yerleşimci Şiddeti İsrail’in “Gayriresmî Aracı”
İnsan hakları örgütü B’Tselem, yerleşimcilerin şiddetini İsrail’in Filistinlileri topraklarından uzaklaştırmak için kullandığı “gayriresmî bir araç” olarak tanımlıyor. Yesh Din’in 2005–2023 dönemine ait 1.664 dava üzerindeki araştırması, yerleşimci şiddetine karşı etkin bir hukuk süreci işletilmediğini ortaya koyuyor. Bu tablo, işlenen suçların büyük ölçüde cezasız kalmaya devam ettiğini kanıtlıyor.
Askerî Kontrol Noktaları: Filistin Yaşamını Boğmak
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'ne (OCHA) göre, İsrail ordusu 7 Ekim 2023 sonrasında Filistinlilerin hareket özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayan yeni uygulamalara yöneldi. Kasım 2024 itibarıyla Batı Şeria genelinde 793 askeri kontrol noktası kuruldu. Bu noktaların %60’ı El Halil, Nablus ve Ramallah’ta yoğunlaşıyor.
Bu kontrol noktaları yalnızca Filistinlilere uygulanıyor; yerleşimciler bu sınırlamalardan muaf tutuluyor. Bu durum, başta sağlık hizmetlerine erişim olmak üzere temel hizmetleri ciddi biçimde aksatıyor. Ekim 2023 ile Temmuz 2024 arasında sağlık hizmetlerine erişimin engellendiği olaylar iki katına çıktı (387’ye karşılık 138 olay).
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, bu dönemde ambulansların, gezici kliniklerin ve ilk yardım ekiplerinin görev yapmasının engellendiği olaylar ciddi oranda arttı. Aynı süredeki vaka sayısı, önceki dokuz aya kıyasla iki katını aştı.
Ekonomik Etkiler: Tecrit ve Zarar
İsrail’in uygulamaları yalnızca bireysel hareketliliği değil, ekonomik yaşamı da felç ediyor. Kontrol noktaları ve güvenlik uygulamaları taşımacılık maliyetlerini artırıyor, ticareti engelliyor ve Filistin toplumlarını yerleşim yerleri ve askeri bölgelerle çevrili izole ceplere dönüştürüyor. Bu durum, hem iç ekonomiyi hem de dışa açılma imkanlarını ciddi biçimde sınırlıyor.
Muhalif Görüş: İlhak, Stratejik Bir Risk
İsrail’deki Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS), 2025–2026 yıllarına ilişkin raporunda, Batı Şeria’nın kapsamlı bir siyasi çözüm olmaksızın ilhak edilmesinin güvenliği artırmak yerine İsrail’i daha da uluslararası yalnızlığa iteceği uyarısında bulundu. Raporda, bu durumun İsrail’i Arap çoğunluklu iki uluslu bir devlete dönüştürme riski taşıdığı ve bunun stratejik bir tehdit oluşturduğu belirtildi. Bu görüş, geleneksel Siyonist yaklaşımın da ilhak planlarına karşı durduğunu ortaya koyuyor.
Uluslararası Tepkiler: Çift Devletli Çözüme Tehdit
BM Orta Doğu Barış Süreci Koordinatörü Tor Wennesland, Eylül 2024’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne yaptığı açıklamada, yerleşim faaliyetleri ve şiddetin artmasına dair “derin endişe” taşıdığını dile getirdi. Wennesland, bu gelişmelerin iki devletli çözümün varlığını tehdit ettiğini söyledi.
Öte yandan, Rusya’nın BM temsilcisi İsrail’i ABD desteğiyle “etnik temizlik” yapmakla suçladı. Cezayir temsilcisi ise durumu “uçurumun eşiği” olarak tanımladı ve İsrail’in Batı Şeria’da yeni bir fiili durum yaratma yolunda ilerlediğini vurguladı.