İslam’ın neresini güncelleyelim
İslam’ın uygulanması ile oluşan medeniyet, akıl ile kurulan batı medeniyeti karışsından geri kaldığını bir önceki yazımda belirtmiştim. İnsanlar batı medeniyetini kendine yaşam tarzı olarak tercih ediyor. Müslümanların, geri kalmasına sebep olan, kuran ve sünnetin yorumlanması ile çıkan kurallar veya inançlar, yeniden yorumlanarak değiştirilmelidir. Uygulamadan yanlış sonuçlarını görmediğimiz veya hiçbir yeni gelişme olmayan konularda, gelenek alimlerinin verdiği fetvalar değiştirilmeye çalışılmamalıdır. Yoksa dinin aslı ortadan kalkar yeni bir din ortaya çıkar.
Örneğin namazın değişmesi için, yeni bir insan bedenin ortaya çıkması veya insanın dünyanın dışındaki yerlere gidip orada yaşaması gerekir ki yeni girdilere yeni çözümler anlamında yeni içtihatlar geliştirilsin. 1400 yıldır, insan aynı insan, dünya aynı dünya, o zaman yeni olan bir şey yoksa namazı niye değiştirelim! Oruç, insan ve dünya aynı olduğu müddetçe hep aynı kalır. Ama bir uzay kapsülünde yaşıyorsanız, o zaman yeni hükümler gerekir. O zaman namazda değişir. Çünkü hep güneşi görüyorsunuz. Güneş batmayınca ne olacak?
İslam’ın güncelleştirilmesi çalışmalarında, yeni girdiler olunca yeni çıktılar olur, prensibinden hareket etmeliyiz. Namaz, oruç, tesettür, zekat, içki içmemek, domuz eti yememek, haremlik selamlık, misafir ağırlamak, karma okulların olmaması, sarık giyilmesi, kadınla erkeğin tokalaşmaması, halvetin haram olması, dansın haram olması gibi emir ve yasakların değişmesini gerektirecek hiçbir yeni bir durum oluşmamıştır. Bu nedenler bu gibi konularda yeni fetvalara, yeni yorumlara gerek yoktur. Ne değişti ki fetvalarda değişsin. İnsan aynı insan, dünya aynı dünya. Yeni teknolojinin geliştirilmesine, ne tesettür engel olur, ne namaz engel olur, ne oruç engel olur, ne haremlik selamlık engel olur, ne de halvetin yasak olması engel olur.
Diyeceksiniz ki kadının dövülmesi ile ilgili Nisa 34.ayetin yorumunun değişmesi için ne gibi bir değişiklik oldu. Bu aslında, yeni bir yorum ile eski yorumu değiştirilmesi konusuna girmez. Birçok yorum içinden en doğru olanı seçmeye girer. Evet, gelenekteki fetvalarda, kadını hafifçe dövmek serbest bırakılmış. Ama o dönem kadını dövme ya da insana şiddet çok yaygındı. İnsanlarda dönemin algısına göre, yorumları uygulamaya sokuyorlardı. Oysaki peygamber, zamanın algısına göre değil, en mükemmel olanı tercih ettiği için, kadınlarının hiç birini dövmedi. Sembolik olan örselemeyi dahi yapmadı. Hanımları onu örseleyen hareketlerde bulundular fakat o örselemeye karşılık dahi vermedi. Dövmeyi de asla tavsiye etmedi. Çünkü insanlığın geliştikçe ulaşacağı olgunluğa, peygamber Allah’ın yardımı ile ulaşıyordu. Bu nedenle peygamber, insanlığın zaman geleceği olgunluğa daha kendi döneminde ulaştığı için en olgun halde islamı kendi hayatında uyguluyordu. İşte peygamber en olgun İslam anlayışa sahip olduğu için kendi döneminde kadını dövmüyor ve kadını dövmeyi yasaklıyordu. İnsanlık için bir yol haritası veriyordu.
Aynı şekilde, peygamber köle edinmeye izin veriyordu, fakat kendisi hiç kimseyi köle edinmiyordu. Kendisinin yapmayıp da başkalarına izin verdiği konular, aslında peygamberin ideali temsil etmesinden kaynaklanmaktadır. Kadının dövülmesi konusundaki ayetin yorumu, aslına irca ediliyor, yeni bir yorum getirilmiyor. Unutulan ideal hatırlatılıyor. Bu konuda, ayetin güncellenmesi değil, ayetin algılanmasının ve uygulamasının güncellenmesi söz konusu olabilir.
Bizim geri kalmamıza neden olan, yanlış veya eksik bakış açısı olan konular nelerdir? Bu sorunun cevabı tam üçyüz yıldır aranmaktadır. Herkesin cevabı yetersiz kalmış olmalı ki hala medeniyetler yarışında çok geri kalmış durumdayız.
Bu konuda o kadar çok çeşitli cevaplar var ki, bu cevapları şöyle özetleyebiliriz.
- aslında biz iyi idik. Bizi dış devletler yıktı. Biz yıkılmadık, bizi yıktılar; biz yenilmedik, bizi şike ile yendiler, anlayışıdır bu. Suçu başkasına atma, sorumsuzluğudur bu.
- kuran ve sünnete tam olarak uymadık, o nedenle yıkıldık. Her şey geleneği taklit etmediğimiz için oldu, anlayışı. Daha dindar olmadığımız için yıkıldık, anlayışı. Oysa ki Çanakkale de 250000 şehit veren Osmanlı toplumunun, dindar olmadığını asla söyleyemeyiz.
- modern batıyı tam olarak kopyalayamadık, o nedenle yıkıldık. Yani çağdaşlarımız gibi yaşam tarzımız olmadığı için yıkıldık. Modern olmayan her uygulamayı kaldırsa idik, yıkılmazdık. Her şeyi kopyalarsak, o zaman İslami bir medeniyet kurmuş olmayız, batı medeniyetinin bir parçası oluruz. Batılı oluruz. Bizim amacımız, batılı olmak değil, Müslüman olmak, aynı zamanda batı medeniyetinden daha üstün bir medeniyete sahip olmaktır.
- modern batı ile mücadele etmemiz için yeni içtihatlara ihtiyaç var. Gelenekteki doğruları muhafaza ederek, modern zaman insanın sorunlarına çözüm bulabilecek yeni içtihatları bulamadığını için geri kaldık. İşte en gerçekçi tespit bu. Uygulanması en zor olan da bu.
Güncellenmesi gereken, asıl konular, yeni bir toplum düzenin kurulmasını için gerekli konulardır. İslami yeni toplum düzeni kurmaya yönelik, soruların cevabı aranmalıdır. Örneğin İslami devlet, bireye ne kadar müdahale etmelidir? Günah işleyen kişiye devletin müdahalesi ne kadar olmalıdır? Örneğin namaz kılmayan müslümana devlet müdahale etmelimidir? Siyasi erk nasıl belirlenmeli, yetkileri nelerdir, yanlış yaparsa kim durduracak, islamı yaşamak istemeyen kişiye devlet ne yapmalıdır? Günah sayılan sanatsal faaliyetlere İslami devlet izin verecek mi? islamı uygulayan siyasi erk iktidarda iken, islamı uygulamak istemeyen siyasi erk iktidara talip olursa nasıl bir tavır alınacak? İslami devlette, şeriat karşı duran bir parti kurulabilir mi? halkın çoğunlu İslam hükümeti istemezse, İslam karşıtı olan çoğunlukla nasıl mücadele edilecek? İşte bütün bu soruları cevabı gelenekte var. Ama bu cevapları veya çözümleri bu zamanda uygulayabilir misiniz? Uygulayan ülkeler, yıkıldı veya geri kaldı. O zaman cevapları güncellemek gerekir. İslami yeni bir toplum düzeni kurmak için yeniden düşünmeli ve yeni çözümler üretilmelidir.
Benim bu sorulara ortak bir cevabım ve cevaplama yöntemlerim var. Ama bir daha ki yazıya inşaallah.