Milli İstihbarat Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Uygur, Pezeşkiyan’ın Moskova ziyareti çerçevesinde Rusya İran ilişkilerindeki denklemleri AA Analiz için kaleme aldı.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan 17 Ocak günü Moskova’ya resmi bir ziyaret düzenleyerek başta Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin olmak üzere üst düzey Rus yetkililerle görüştü ve taraflar 47 maddelik kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. İran tarafının büyük beklentilere girdiği bu anlaşmayı, ikili ilişkilerin özellikle de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonraki tedrici gelişiminin bir yansıması olarak değerlendirmek doğru olacaktır.

Rusya-İran ilişkilerindeki dinamikler

Rusya-İran ilişkileri 20. yüzyıl boyunca oldukça sancılı geçti. Sovyet Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı esnasında işgal ettiği İran topraklarından çıkmak istememesi bu krizlerin zirve noktası oldu. İkili ilişkilerin kademeli olarak iyileşmesi, önce 1979 İran devrimi ve ardından 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çökmesi ile mümkün oldu. Takip eden 10 yıl boyunca Moskova ve Batı arasındaki ilişkilerin iyi seyretmesi, İran’ın Rusya’dan beklentilerinin fazla karşılanmamasına sebep oldu. Yine de Rusya bu dönemde ilişkilerini geliştirerek başta nükleer teknoloji ve bazı askeri teknolojiler olmak üzere modern teknoloji transferinde İran'a kolaylıklar sağladı. Rusya bu dönemde İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda en fazla diplomatik inisiyatif alan ülkelerden birisi haline geldi öyle ki Çin ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uluslararası platformlarda İran karşıtı kararlar almasını büyük ölçüde engelledi.

Arap Baharı sürecinin Suriye ve Irak’a yansıması Rusya ve İran'ın bölgedeki işbirliklerini geliştirdi. Özellikle Suriye devriminin ilk aşamada kesintiye uğraması sürecinde iki ülke askeri işbirliği yaptı. Rusya ülkeye yerleştirdiği hava gücüyle muhalifleri yoğun şekilde bombalarken, İran bu dönemde Lübnan’dan Afganistan’a kadar geniş coğrafyadan getirdiği paralı savaşçılarla Baas diktatörlüğünü korumaya çalıştı ve bu politikalarını “direniş ekseni” olarak tanımladı. Ancak daha bu dönemde, daha sonra İranlı General Behruz İsbati’nin ses kayıtlarında da yer aldığı şekliyle, Tahran Moskova ilişkilerinde üçüncü bir gizli öznenin olduğu belirginleşmeye başladı; İsrail.

Suriye’deki rejimin 2024 Aralık ayında çökmesinden hemen önce ülkeyi son terk eden İranlı generallerden biri olan İsbati, yayınlanan bir ses kaydında İsrail’in söz konusu olduğu her yerde Rusya’nın İran’a ihanet ettiğini ve isimlerini saydığı çok sayıda İranlı askeri yetkilinin bu saldırılar sonucunda öldüğünü söylüyordu. Gerçekten de derin ve çok boyutlu Rusya-İsrail ilişkileri bağımsız bir şekilde çalışılmayı hak ediyor. Bolşevik devriminde Yahudilerin etkisinden, İsrail’in kuruluşunda Rus kökenli Yahudilerin çabalarına, İsrail’de nüfusları bir milyona yaklaşan Rusça konuşan nüfustan, çok sayıdaki Rus Yahudi oligarkın Moskova’daki nüfuzuna kadar farklı dinamikler söz konusu ilişkilerin karmaşıklığını ortaya koyuyor ki bu durumu dikkate almadan Rusya-İran ilişkilerini analiz etmek çok kolay görünmüyor.

İlişkilerdeki ABD denklemi

7 Ekim sonrası süreçte bölgesel etkinliği büyük darbe alan, ülke içinde İsrail’in etkili suikast ve hava saldırılarına maruz kalan İran yönetimi için en az bu gelişmeler kadar rahatsız edici diğer bir etken Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanlığına seçilmesi oldu. İran karşıtı politikalarıyla bilinen Trump’ın, yakın çalışma ekibini koyu İsrail yanlısı kişilerden seçmesi de Tahran’ı ciddi olarak düşündürüyor. Zira son 2 yılda yaşanan gelişmeler İran’ın ön savunma hatlarını tamamen etkisiz hale getirdi, ülke içindeki hava savunma sistemleri de İsrail saldırıları sonucunda hasar aldı. Dolayısıyla Trump’ın 4 yıl öncesinin aksine İran’ın bölgesel misilleme girişimlerinden çekinmesi için bir neden kalmadı. Muhtemelen Trump, İran ile olası yeni müzakerelerde 2018 yılındaki taleplerinden çok daha fazlasını masaya getirecektir. Bu maddelerden bazılarının, bölgesel ve askeri maddelerden oluşan önceki şartlardan farklı olarak iç politikaya yönelik konuları içermesi de mümkün olabilir.

Oldukça belirleyici 4 yıllık bir döneme girerken gerek Rusya’nın gerekse de İran’ın, Trump’ın Başkanlık döneminden farklı beklentileri bulunuyor. Rusya için bu beklentiler Trump’ın eski açıklamalarına binaen daha olumlu ve umutlu iken İran açısından durum farklı. Rusya-ABD ilişkilerinin olumlu seyretmesi, Rusya’nın İsrail ile ilişkilerini daha ileri bir seviyeye taşıyabilir. Bu durum ortak cephe sayılabilecek Kafkaslar ve Suriye’de İran ile işbirliğinden somut bir fayda görmeyen Moskova’nın Tahran’a daha fazla mesafe koymasına yol açabilir. Zira Ukrayna Savaşı'ndan sonra Rusya'nın İran ve Kuzey Kore gibi izolasyon altındaki ve uluslararası sistemde "şeytanlaştırılmış" ülkelerle derinleştirdiği ilişkiler siyasi, ekonomik ve askeri bir zaruretin ürünüydü. ABD-Rusya uzlaşısı halinde İran ile imzalanan son anlaşma Rusya için sadece kısa vadeli, etkileşimli çıkarlar anlamına gelecektir. Nitekim Moskova’nın Batı yaptırımlarının etkisinden kurtulmak için İran tecrübesinden faydalanma ya da Şahid-136 kamikaze dronların Kazan şehrinde üretilmesi gibi konulara ilgi duyduğu biliniyor.

Daha uzun vadeli bakıldığında ise, Rusya’nın ünlü düşünce kuruluşlarından Valdai Club’ın Suriye’deki rejim değişikliğini değerlendirdiği bir analizinde, “Fars sonbaharına da hazırlıklı olmak gerek” vurgusunda bulunması Rusya’daki strateji çevrelerinin İran’ın geleceği ile ilgili ciddi endişelerinin olduğunu gösteriyor. Son anlaşmaya dönecek olursak, bu süreçten İran’ın uzun süredir ısrar ettiği örneğin Su-34 savaş jetleri gibi gelişmiş silah sistemlerinin çıkması ya da ilişkilerin yapısal olarak derinleşmesi ancak ABD-Rusya ilişkilerinin daha da gerginleştiği bir senaryoda mümkün olabilecektir.

Kaynak: AA