Hophopname...
Azerbaycan Türk Edebiyatı millî şairi Mirze Elekber Sâbir’in Hophopname’si, Çarlık Rusya’sında çekilen içtimâî sıkıntıları ele alan mizahi şiirlerin divanı sayılır. Ancak Azeri Türklerinin bağımsız bir devlet olma arzusu da ilk defa bu şairle ortaya çıkmıştır.
Azeri Türk şairin gerçek adı Elekber Tâhirzâde’dir. “Sâbir” (sabreden, sabırlı) onun şiirlerinde kullandığı müstear ya da takma adı, “Mirze” ise aydın bir edip olduğunu gösteren okuma-yazma bilen, tahsilli kimselere hürmet amacıyla kullanılan seslenme ifadesidir.
Büyük bir şairin ya da edibin kendini okur-yazar mütevaziliğinde bir alçakgönüllülükle ifade etmesi de Müslüman Türk’lere has bir incelik... İlk şiirlerinden bazıları da aynı zamanda güçlü bir şair olan Seyid Ezim’in şiirlerine nazire şeklindedir. Hocasının kaleminden çıkan:
Belâ-yı eşge düşdün, ey büt-i mehpare, sebr eyle
Günün oldise ger hicran elinden gare, sebr eyle
Bu şiire nazire olarak Sâbir:
Gözüm gurbanı, ah etme gem-i hicrane sebr eyle
Eğer gönlün döne hicran elinden gane, sebr eyle
beyti ile başlayan şiirini yazmıştır. Şairimiz dinî ve etnik yerini de,
Babam Sünnî, nenem Şie, dürek men
Ne Farsam men, ne Hindem men, Türek men
Beytiyle dile getirmişti... Hayatının sonları, zamane gençlerin diliyle “maçın ikinci yarısı” Sâbîr için hayli sıkıntılı geçiyordu. Müstearı Sâbîr’di (sabırlı, sabreden, tahammül gösteren) amma ve lâkin onun artık takati iyice azalmış ve yılgınlık başlamıştı... Bu durumu ifade eden şiirinde “tezat” sanatını öyle güzel kulanmıştı ki, her kim tahammülü azalsa, sabredemez hale gelse bu beyitleri okuyordu...
Yaşadıgca herabe Şirvanda, (.....) Sâbîr iken tehemmülüm bitdi…
1906 yılına gelindiğinde hem Azerbaycan edebiyatı için hem de Sâbir için dönüm noktası olan “Molla Nasreddin” (Nasreddin Hoca) mizah dergisinin çıkarıldığını görürüz. Türk dünyasına Sâbîr’i tanıtan da, 1906’da Tiflis’te Celil Memmedkuluzâde’nin başyazarlığını yaptığı bu mizah dergisi olmuştur.. (Keşke şimdilerde de böyle bir dergimiz olsaydı..)
* * *
Türkiye bugünlerde büyük maddiyat (para) sıkıntısı çekiyor. Sıkıntıyı bizim gibi emekliler ve tüm dargelirli garibanlar elbette çok daha fazla hissediyor.
Hop oturup hop kalkan piyasa bana da “bir hophopname de sen yaz” diyor... Lâkin bu öyle kolay iş mi?. Şairlik bende fevkalâde amatörce bir meslek, adeta zavallı bir heves.. Bakmayın birkaç mısra karaladığıma “hophopname” yazacak kadar büyük hünerim yoktur...
Türklerin en büyük şairi ve bütün âlem-i İslâm’ın tarihindeki gelmiş geçmiş en üstün nât (Peygamberimize sevgi, hürmet şiiri) olan “Su Kasidesi”nin ünlü şairi Fuzûlî’nin diyarından merhum Elekber Tâhirzâde Sâbîr’in yukarıdaki mısralarını takliden bir beyit ile son vereyim yazıma:
Yaşadıkça bu şehr-i İstanbul’da
Dik duran boyunum büküldü,
İzzet-i ikbâl ile sürerken ömür,
Zillet-i sefaletle geldi hatimesi,
Sâbîr iken tehemmülüm bitdi…
Gördünüz a, taklidinde bile ne kadar zorlandık...