Virüs tedbirleri ve uzman uyarıları ortada. “Evden çıkmamak, zaruri olmadıkça kimseyle etkileşimde bulunmamak” yapılması gerekenlerden bazıları. Ancak gözden kaçırdığımız ve yanlışa düşme ihtimali taşıdığımız bir durum var: Bu karantina günlerini ve izole olduğumuz dönemi nasıl geçireceğiz, değerlendireceğiz?
Virüs tedbirleri ve uzman uyarıları ortada. 'Evden çıkmamak, zaruri olmadıkça kimseyle etkileşimde bulunmamak' yapılması gerekenlerden bazıları. Ancak gözden kaçırdığımız ve yanlışa düşme ihtimali taşıdığımız bir durum var: Bu karantina günlerini ve izole olduğumuz dönemi nasıl geçireceğiz, değerlendireceğiz?
Tavsiyelerin geneline baktığımızda şu filmi izleyelim, bu belgesele bakalım, şu kitapları okuyalım içerikli paylaşımlar görüyoruz. Halbuki aklımıza kazımamız gereken bir hakikatle karşı karşıyayız bu dönemde: Ölüm daha da daha ensemizde! O halde bunu bir an evvel fırsata ve kazanca dönüştürmek zorundayız. Peki, bunu nasıl yapalım?
Bir karantina ilmihalimiz olmalı bu noktada. Bunu böyle söyleyince; hemen kaza namazlarımızı kılalım, nafilelere ağırlık verelim, tesbihat yapalım gibi teklifler akla geliyor. Bunlar, yerinde teklifler. Ancak şunu da ilave edelim ki bu teklifler sadece bizim özel alanımızı değerlendirme fırsatı olarak kalacaktır.
Biz bu dönemde asıl olarak yeniden evlerimize yönümüzü dönmeyi öğrenmeliyiz. Çocuklarımızla eşlerimizle vakit geçirmeyi yeniden öğrenmeli ve bunu bu virüs tehlikesi ortadan kalkana kadar ahlak haline getirmeliyiz. Aksi halde, bu süreç nihayete erdiğinde, kulluk defterimizde, izlenmiş üç beş on belgesel, film veya dizi, okunmuş 'bazı' kitaplar dışında bir şey olmayacak!
Akrabalıklarımız anlamsız ve ifade edilemez boyutlarda hasar gördü. Son yılların sosyo-politik ortamı da bu duruma tahminlerin ötesinde katkılar yaptı. O zaman akrabalıklarımızın, dostluklarımızın gelip geçici sloganlardan daha kıymetli olduğunu da anlamalıyız bu dönemde! Bu cümleleri onaylamak çok önemli değil. Esas mesele, bu gündemleri eyleme dönüştürmek!
İnsani ilişkilerimiz dehşet yaralar aldı. Bu günler, tüm bu yaraların pansuman edilme dönemi olarak önümüzde 'bir fırsat' üst başlığıyla duruyor. Eğer biz bu süreci telafi dönemi yapmazsak ekonomideki sorunlar aşılır, farklı sıkıntılar giderilir de 'çimentomuz' diyebileceğimiz ailemiz, akrabalıklarımız, dostluklarımız tedavi edilmezse önümüze aşı tutmayan daha büyük hastalıklar çıkacaktır.
O halde hep birlikte tecrübelerimizi, ihtiyaçlarımızı ve önceliklerimizi dikkate alarak samimi ve dürüst bir şekilde tefekkür edip başlığı tevbe olan kayda değer bir karantina ilmihali ortaya koymalıyız.
Farklılıklarımızın aramıza girmemesi gerektiğini hissetmeliyiz. Ailemizle vakit geçirmeyi öğrenmeliyiz. Ailemizle vakit geçirmeyi de birlikte film izlemek, haberlere bakmak şeklinde anlarsak büyük yanılırız.
İtiraf edelim ki çocuklarımızla eşlerimizle birlikte vakit geçirmekte zorlanıyoruz. Ailemizle konuşmayı, anlaşmayı, birbirimizi dinlemeyi unutalı çok olmuş. O zaman bir yerden, örneğin onlarla oyun oynayarak işe başlamalıyız.
Birbirimize Elhamdülillah demeyi öğretmeliyiz mesela. Hakkıyla Hasbünallah demeyi öğretmeliyiz. Namazın terk edilemez bir ibadet olduğunu, bu dönemde daha da daha vurgulayıp onun ahlak boyutunu aile içi ilişkilerde çok anlaşılır bir şekilde ortaya koymalıyız.
Sadece suyu oturarak içmeyi değil, aynı zamanda Afrika'nın susuzluğa mahkûm edilmiş çocuklarını da aklımızda, gündemimizde tutup ne yetişkinin ne çocuğun hiçbir damla suyu israf etmemesi gerektiğini öğrenmeli, öğretmeli, yaşamalıyız.
Bu yazılanlar elbette bir uzman kaleminden değil. Kaç kişi dikkate alır, kaç kişi hak verir onu da bilmiyorum. Mesela Hindistan'ı daha yakından tanımalıyız. Hint alt kıtasındaki bölünmüş, parçalanmışlığımızın sebeplerini okumalı ve ibret almalıyız. Evlerimizin birer okul olması yolunda gayret üstüne gayret ortaya koymalıyız.
Bu karantina dönemi duaya engel değil. Okumaya veya oynamaya, dünyayı sakin kafayla tekrar anlamaya engel değil…
Evinizde kalın, hayırla kalın, muhabbetinizle ve merhametinizle kalın…