Ekonomi’de rock’n Roll
Aklım buluğa erdiğinden beri ülkemin hükümetlerini izliyorum. Başta Ecevit ve Demirel olmak üzere bütün hükümetlerin ekonomi politikaları ve yönetimleri beni hep güldürmüş ve eğlendirmiştir. 70’i devirdik ve hala çalışıyoruz. Buna da şükür.
Yılların gözlem ve birikimi bana Türk hükümetlerinin ekonomiyi yönetmediğini göstermiştir. Evet, Türkiye’de ekonomiyi hükümetler yönetemiyor. Ne güçlü Özal ne de Erdoğan.
Türkiye’nin “ekonomi yönetimi” hep dış politikasını finansman aracı olarak kullanmasından ibarettir.
Süleyman Demirel döneminde Türkiye, Batı’nın köprüsü pozisyonundaydı. Köprü geçiş ücreti mukabilinde Türkiye’ye yardım ediyorlardı.
İnönü de öyle imiş. Askeri darbeler de öyle.
Ecevit, Özal, Erdoğan… Alayı öyle. Türk dış politikasını finansman aracına dönüştürüyorlar sadece. Hiçbiri üretim ekonomisini realize edemedi.
Üretim ekonomisini realize etmeye çalışan Adnan Menderes, önce rezil, sonra idam edildi. Yassıada’nın o rezil “köpek-bebek davası” sunun en somut örneğidir.
İsmet İnönü’nün, “yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır” lafından Cemal Kaşıkçı olayına kadar, dış politikalarımızın başat hamlelerinin tamamı finansman sağlama amacını gütmektedir!
İlginçtir, tarih boyunca şansımız hep yaver gidiyor. Bir bakmışsın dünya “Komünizm tehlikesi” altına giriyor, Küba’da Füze Krizi, Sosyalizmin Arap yarımadasına yayılma tehlikesi,
Ruslar Afganistan'a girmiş, İran'da devrim olmuş, Camp David imzalanmış...
“Önemimiz arttı demek” diyerek yolumuzu buluruz.
Zaman geçer yeniden kötü yönetiriz. Bir bakmışsın gelmiş 1. Irak savaşı... Başkasının felaketi bize yarar...
Sonra yeniden beceremeyiz. 11 Eylül olur.
“Brexit” ile AB çatlağı yıkıma dönüşür…
Arap Baharı, beklenmedik “Kavimlerin Göçü”ne evrilir…
Sigorta şirketlerinin oynadığı “Açık Denizlerde Korsancılık Oyunu” çığırından çıkar…
Rusya Prometheus gibi küllerinden yeniden dirilir…
Bir sonraki beceriksizin imdadına Kaşıkçı cinayeti yetişir...
Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak “Rock’n Roll modunda oluyoruz hep.
Yani ekonomicilik oyunu ile yuvarlanıp gidiyoruz işte...
Kim ne derse desin, yöneticilerimizin mahirane çabalarına rağmen, Allah bu milleti ve devleti koruyor vallahi. Öyle ya, üç yüz yıldır, gelen bütün hükümetler ve tabi ordu, bu devleti sürekli bataklığa; yıkıma sürüklemiştir. Asker-Siyaset sınıfı, 1918’de bunu başarmış ve milletin devletini yıkmayı başarmıştı. Lakin, 1930’ların başından beri, yani Mustafa Kemal’in sağlığını kaybetmesi ile birlikte aynı çete devletin tepesine yeniden çöreklenmiş ve ülkeyi bataklığa doğru yuvarlıyor. Fakat bu sefer çabaları boşa çıkıyor. Allah azze w ecelle, yeni devletimizi bu çetelere yedirmiyor.
Allahtan bu milletin Allaha olan iman ve güveni sağlam. Yoksa seçtiğimiz hükümetlere kalsak on defa silinmiştik yeryüzünden...
Şimdi Türkiye yeni bir ekonomik burhanla karşı karşıya. Bu anlayışla giderse Cemal Kaşıkçı olayı dahi “Rock’n Roll- oynayıp yuvarlanma”ya yetmeyecektir.
Mevcut yönetimin para politikası zaten gevşek. Yerel seçim sebebiyle maliye politikasını da gevşetiyorlar. Sonuçta TL tekrar değer kaybetmeye başladı.
Halbuki hafta başından beri döviz adım adım değer kaybediyordu. Hükümet, Türkiye’yi Faiz-Döviz-IMF üçgenine koşar adımlarla mahkûm etmeye başladı yine. Kim ne derse desin, Türkiye’nin artık IMF ile masaya oturmaktan başka çıkar yolu kalmamıştır. Yoksa geçtiğimiz günlerde, Berat Albayrak’ın “karşı çıkanlar ve eleştirenler vatan hainidir” dediği organize ekonomi ve maliye çetelerine rehin düşeceğiz yeniden.
Mevcut ekonomi ve maliye çetelerinin içerisinde yine en iyisi IMF’dir. Hayır Duyunu Umumiye’ci değilim, ölümle karşı karşıya kaldığım için Sıtma’ya razı oluyorum. IMF, global ekonomi çeteleri içerisinde hesap sorulabilen tek kurum olduğu için en azından (birileri ile masaya oturulacaksa) onunla masaya oturulsun diyorum.
Kurdan fiyatlara geçişin bu kadar hızlı olduğu bir ortamda hem değer kaybeden TL'nin hem de artan volatilitenin yaratacağı sakıncaları görmezden geliyorlar. Oysa vatandaşın en çok canını yakan fiyat artışları oldu ve bu gidişle fiyatlar artmaya devam eder.
''Saldırıları püskürttük'' açıklamaları evlere şenlik. Kesinlikle en itibar edilmeyecek sözdür bu. Vatandaş hiçbir şeyi püskürtemedi. İşçi, memur, iş adamı, esnaf, emekli toplumun bütün kesimleri artan fiyatlar ve düşen gelirlerin oluşturduğu facianın altında kaldı.
Ekonomi yönetimi kendini bu kesimlerden nasıl ayrıştırıyorsa artık püskürtmeden bahsedebiliyor. Üstelik AK Parti'ye oy veren seçmen de muhalif kesim kadar ve hatta bazı noktalarda hükümete çok fazla güvendiklerinden toplumun diğer kesiminden daha fazla ezildi bu süreçte.
Eğer hükümet, “saldırıyı püskürttük” türü açıklama yapan veletlerin sözüne itibar etmeye devam ederse, millet püskürtmeyi sandıkta yapacak. AK Partili biri olarak bunu ciğerim yanarak söylüyorum.
Bu ekonomi yönetimi ile yerel seçimlerin ''sonun başlangıcı'' olması kaçınılmaz olacak.
MHP, komitacılık ve “devlet aklı” geleneğinin şahikasıdır. Derhal sandıkta ittifak işini bitirdi. Gidişatın kötü olduğunu gördüğünden dolayı, hükümetle birlikte sandığa gömülmemek için ittifakın bittiğini beyan etti.
Komita geleneğinin CHP’den sonraki en tecrübeli mirasçısı olan MHP, “Cumhur ittifakı’nın devamı” ile tüm Türkiye’ye subliminal mesaj vermeyi başarmıştır:
“Cumhur ittifakında yer alarak dış politika, güvenlik, terörle mücadele gibi konularda her türlü desteğimizi esirgemeyelim. Diğer konularda kötü yönetime kefil olmak bizim boyumuzu aşar. Vatandaş öfke patlamaları yaşıyor” demiştir.
MHP’nin Cumhur İttifakı’nı sürdürmesinin başka izahı yoktur.