Edebiyat ölür mü?
Hegel’in «Phenomenology of Spirit»ini Türkçeye çeviren Aziz Yardımlı isimli vatandaş kitaba Türkçe (!) “Ruhun Hikemî Bilim Felsefesi”, ya da kısaca “Ruhbilim Felsefesi” yerine «Tinin Görüngübilimi» adını vermiş…
Ben bu ismi “görün ki, bilimi ne hale getirmişiz” diye okudum…
Neyse, siz de bu yazıya “Edebiyatın Görüngübilimine dair bir yazı” ya da uydurukçadan hazzetmiyorsanız “Edebiyatın Canbilimi hikmetlerinden eski bir sayfa” diyebilirsiniz.
* * *
Bir edebiyat toplantısı… Yer: Türk Edebiyatı Vakfı…
Mevzumuz “Türk Romanı”. Hatiplerimiz roman yazarı Afet Ilgaz ve hikâyeci Sevinç Çokum hanımefendiler ve yönetici olarak da hocamız, Vakfın mütevelli heyeti başkanı Ahmet Kabaklı….
Ve onun deyişiyle her zaman olduğu gibi yine biz bize hasbihal ettik, dertleştik...
Zira ne (haber verildiği halde) gelen bir televizyon, ne de gazete vardı.
Bunlar bizi üzmedi. Alıştık... Televizyonlara da (müslüman tv'ler dahil) gazetelere de sansasyon lazım, edebiyat neyine gerek!..
Bizleri üzen milliyetçi gençliğin salonu hıncahınç doldurmayışlarıydı..
Sırp vahşetini, İsrail zulmünü ve her türlü haksızlığı mitinglerle protesto eden, millî tüm meselelere öncülük eden, düşmanların yüreklerine korku salan gençliğin edebiyata ilgisizliği idi...
Gerçi, kabahat hiçbir zaman evvelâ (öncelikle) gençlerin değildir. Genç hamurdur. Onu yoğuran eller sorumludur aldığı biçimden…
Hazreti Ali (kerremallahü vecheh), “Çocuklar günah işlediğinde hata ana babalarındadır (ana babalarına hesap sormalıdır…)” der..
Pekâlâ, her Öğretmenler Gününde tekrarlanan, Atatürk’e ait “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” sözüne itirazı olan var mı?
Yok.. O halde devam edelim…
Afet Ilgaz hanımefendi, samimi üslûbuyla, başındaki örtüsünden ziyade dikkat çekti…
Öylesine güzel ve samimi mesajlar veriliyordu ki, dost için sürûr, düşman için dumûrdu…
Toplantı sonunda Kabaklı hocama ve Afet hanıma iki sual tevcih ettim. Hoca sualimi çok beğendiğini ifade ederek sözü Afet hanıma verdi.
Her ikisi de suallerimi nefis bir üslûp ile cevapladılar. Kabaklı hoca, bendenize hitapla, “Beni acı konuşturdun” diyerek bitirdi sözlerini.
Hocayı acı konuşturan sualimiz, aslında sualden ziyade hocayı açmak, biraz daha konuşmasını temin edebilmek için bahane idi.
Allah razı olsun çok istifade ettik.
Fakat yazık ki, gençlik arzu edilen nisbette yoktu… İnşa’allah bundan böyle katılırlar...
Aldığım üç romanını imzalamasını rica ettim Afet hanımdan…. Ad Semud Medyen, Yolcu, Yol…
Okumakla düşünmeyi, tefekkür erdemlerini ve edeb öğreniriz. TV seyretmekle ise hipnoz olur, eblehleşiriz. (24/12/1994, Cumartesi; Gündüz Gazetesi)
* * *
Siz yazı başlığımıza bakmayın… Sorulması abes bir sualdir o… Hiç edebiyat ölür mü?
#harbiden: Yunus Emre, “Yunus öldü deyû salâ verirler / Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez..” demişti.. Bendeniz de “Edebiyat öldü derler / Ölen hayvan imiş, edebiyat ölmez..” desem bazıları çok mu kızar? 25.11.2017