Domuzluğun âlemi yok...
Geçen gün (25 Nisan) üstad Mehmet Şevket Eygi ağabey yazmıştı... Defalarca dile getirdiği konuyu bir kez daha vurguluyordu:
Domuz eti mi yiyoruz? (Sual bana ait, lâkin ilgili bölümün başlığı kabul edilebilir...) Şöyle diyordu muhterem üstad:
“Kemal ve İsmet Paşalar, Celal Bayar zamanında, daha sonra 2006’ya kadar mezbahalarda domuz kesimi yasaktı. Artık domuz mezbahalarda kesiliyor, marketlerde satılıyor.
Ülkemizde çok miktarda domuz çiftliği açılmıştır. Domuz kendi pisliğini bile yiyen çok pis ve necis bir hayvandır. Birtakım necis insanlar, Müslüman halka evcil domuz, yaban domuzu, (tüketilmesi haram olan) eşek eti yedirmektedir.
İmkânı olan Müslüman sivil toplum kuruluşları bu konuda harekete geçmeli, bir et ürününde domuz bulunup bulunmadığını analiz eden laboratuvarlar kurmalı, Müslüman halkı korumalıdır.
Diyanet, Musevileri domuzdan korumaya çalışan Hahambaşılık gibi, bu konuda gayretle çalışmalı, üzerine düşen vazifeyi yapmalıdır. Dindar milletvekilleri domuz meselesini Meclis’e taşımalı; dindar gazeteciler bu konu üzerinde durup uyarıcı yayınlar yapmalıdır... [Hasseten bu cümle bana konuyu gündeme taşıma mecburiyeti yükledi... REB]
Müslüman halka evcil domuz, yaban domuzu, eşek eti, leş haline gelmiş tavuk eti, besmelesiz et, kesilmeden önce öldürülmüş [murdar... REB] hayvan eti yedirenlerin Allah belâsını versin!..
Ellerinde imkân, hürriyet, fırsat olduğu halde bu konuda emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayanlar büyük vebal altındadır. Tokat yemeye, sille yemeye hazır olsunlar..”
* * *
Bendenizin bu uyarı ve dileklere katacağım bir söz yok... Zaten mesele uzun uzadıya anlatmak değil, sözün insanlara tesir etmesidir... “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı..” demiş Yunus..
Üstadın hem daha yüksek tirajlı bir gazetede yazıyor olması, hem üstün yazı kaabiliyeti ile kaleme aldığı şu satılar UYARI OLARAK ricâl-i devlete ve sair ilgililere yetmiyorsa Allah hepsinin müstehakını versin...
Kemal Paşazade, ünlü beytinde “Altun ile mîzânda bir gelse dahi zeng / Sıkletde bir olmak ile kıymetde bir olmaz..” der. Yani terazide altınla aynı ağırlıkta gelen sarı piriç yahut bakır, kıymette de ona eşit olmaz; (çünkü) ağırlıkta aynı olmak, kıymette denk olmak değildir. Biz de min gayr’i haddin yazıyoruz ama bizim yazdıklarımızla üstadın yazdıkları denk olamaz...
Büyüklerin altın uyarılarına ilâve haddini aşmak olur... Hikmet ehlinin uyarılarılarını Allah için değerlendirip, kendimize çekidüzen verelim...
Hergün bin türlü necaseti tv dizileriyle evlerimize akıtıyor, bilmeden de olsa domuz eti yiyorsak, “Ya Rab, neslimizi ecdadımız gibi kahraman ve mübarek eyle..” duâlarının kabul olacağını beyhude beklemeyelim...
#HARBİDEN: Ziya Paşa’nın “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” beytini de unutmayalım. Hani şu günlerde en akıllılarımız bolca seçim vaadi yapıyor ya o bakımdan... 28.04.2018