Devletin testi-milletin imtihanı
Bir önceki yazımda “sınav” bilmecesini sormuştum. E, bir tek bilmece sorup tadını damakta bırakmak olmaz. Ben de ataların örf ve âdetine uyup bir tâne daha sorayım bâri:
“EKPSS, KBYS, ÜGYS, YDUS, EUS” ne demektir? Nedir bunlar?
İsterseniz biraz tüyo vereyim:
- Canlı mı, cansız mı?
- Cansız; fakat can pazarı gibi...
- Yenilir mi?
- Yenilir yutulur gibi değil...
***
Bilemediyseniz biraz daha ipucu vereyim:
ALS, OKS, SBS, TEOG, LGS, ÖSS, ÖYS, STS, YGS, LYS, DGS, ÜDS, YDS, TUS, DUS, YÖS, ALES, KPSS, YÇS, KPDS, TCS, JANA...
Evet, bu kısaltmalar, sonlarındaki “S” harflerinden de anlaşılacağı üzere, resmî adı “sınav” olan imtihanların kısa ismi...
Farkına vardıysanız bunlar hep “S” ile bitiyor; fakat yalnızca iki tânesi hâriç: Biri TEOG, onu biliyorsunuz. Diğeri (JANA) ise ÖSYM’nin resmî internet sayfasında “Jandarma Astsubay Temel Kursu Giriş Sınavı” diye açıklanıyor.
***
Adına birçoklarının “Dil İnkılâbı / Dil Devrimi” dediği resmî dil hareketinin 1000 yıllık “imtihan” kelimesi yerine îmâl ve ikaame edip “öz Türkçe” ismini taktığı, dilimize soktuğu ve beynimize kaktığı kelime: “sınav.”
TDK’nın 1935’te “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu”ndan beri “imtihan” kelimesini “Osmanlıca artığı, yabancı” diye markaladığını, yerine “sınav” kelimesini îmâl ve ikaame edip arkaladığını görüyoruz.
(Şu “sınav” kelimesine öyle arka çıkıldı ki “yabancı” olarak görülen “imtihan”la berâber “yazılı yoklama, yazılı; sözlü yoklama, sözlü” gibi Türkçe kelimeler de unutulmaya yüz tuttu.)
TDK’nın 1942’de çıkardığı “Gramer ve Felsefe Terimleri”nde “sınav”la berâber, “sınavlamak” ve “sınavman” kelimeleri de var. Bunlar da “imtihan etmek” ve “mümeyyiz” kelimelerinin yerine geçsin diye îmâl edildi.
***
Peki, acabâ TDK’mız İngilizce olan “test” hakkında ne düşündü? Bunun cevâbını “Gramer ve Felsefe Terimleri” kitabında şöyle veriyor:
“Uluslararası olduğundan Türkçede karşılanmasına gereklik görülmiyen terim...”
Aynı kitapta Batılı yüzlerce kelime “Uluslararası olduğundan Türkçede karşılanmasına gereklik görülmiyen terim” olarak, yâni Türkçe sayılmıştır: atom, entelekya, epikerem, fetiş, fizik, fobya, genetik, hipnoz, hipnotizm, hümanizm, idea, idealizm, isteri, kartel, numen, paralojizm, paranoya...
***
Bu arada, “muallim” ve “müderris”i yabancı bulan ve her ikisinin de -aslında mânâları farklıdır- yerine “öğretmen”i uyduran TDK’nın “profesör, doçent” gibi Batılı kelimeleri nasıl olup da yerli saydığını sormayın. Arapçadır, diye “mektep” levhasını indirip yerine kendi îcatları olan “okul” tabelasını asan öz Türkçeci beyzâdelerin, sıra Fransızca “lise, enstitü, fakülte, akademi, üniversite”ye gelince niçin ses çıkarmadıkları üstüne kafanızı pek yormayın...
***
Kelimelerin suratına “YABANCI” yaftası vururken, onlara karşı dururken çifte standart: Sahaya Doğu kapısından dâhil olanlara kırmızı kart, Batı kapısından girenlere “Hoş geldin!” yazılı pankart…
Artık bu hakemin değişmesi şart...