Her halimiz ve anımızla tüketim toplumuna dönüştük, dönüştürüldük. Dahası, bunu reddedecek kadar da uyku halindeyiz. Toprağı, çevreyi, gölgeyi, sokağı, suyu, en çok da insanı tüketiyoruz
Her halimiz ve anımızla tüketim toplumuna dönüştük, dönüştürüldük. Dahası, bunu reddedecek kadar da uyku halindeyiz. Toprağı, çevreyi, gölgeyi, sokağı, suyu, en çok da insanı tüketiyoruz. Reddediyoruz belki ama evet, kesinlikle insan tüketiyoruz. Daha iyinin yollarını aramak yerine daha da daha azalmanın peşindeyiz.
Dan Brown'ın 'Cehennem' kitabını okuyanlar bilir. Dünyanın yaşanabilir bir yer olması için nüfusun dört milyara düşmesi gerekiyor. Bunun için de salgınlar, savaşlar gerekli. Olmadı, toplu ölümler! Bu bile, bizim insan tüketme stratejisizliğimizden daha masum aslında.
Ortak hiçbir kaygısı kalmayan kalabalıklara dönüşüyoruz, hızla ve ısrarla! Komşularımızla bile neredeyse ortak bir kaygımız kalmıyor. Aile bireylerimizle... Birey kelimesini de muhtemelen ilk kez cümle içinde kullandım bu arada! Sokağın hukukunu koruyan bir medeniyetin temsilcileri olarak(!) sokağa dair bir kaygı taşımıyoruz. Yürünmeyecek kadar güvenliksiz ve insansız yollara, sokaklara sahibiz.
Geldiğimiz noktada, sokakta bir çocuğa şefkatle dokunmak büyük riskler barındırıyor. Bunu istismar edip büyük büyük ahlaksızlıkları bize armağan eden sapık ve aşağılıkların bunda payı epey büyük.
Ancak asıl pay, belki de toplum olarak içimizden böyle hastalıklı, saplantılı sapıkların çıkmasını ve çoğalıyor oluşunu engelleyemiyor oluşumuz!
Yeniden evimize dönsek? Mahallemize ve sokağımıza dönsek yeniden? Oyun oynayan ve üzerini kirleten çocuklar olsa yine ortada? Ağaca çıkıp kıyafetlerinin bir yerlerini yırtsalar? Meyve toplasalar? Çocuk olsalar? Camilere gelseler? Babalarıyla, dedeleriyle gelip çocukça gürültü yapsalar? İmamlar onlara şeker, meyve suyu, çikolata ikram etse ve teşekkür etse. Cemaat bundan hoşnut kalsa ve imamı destekleyip çocukları teşvik etse?
Bu kadar hayal yeter mi!
Geldiğimiz nokta kocaman bir la ilahe illallah'ı gerekli kılıyor. Kocaman bir karşı duruş ve ret, şimdi yapmamız gerekenler! İlgiyi, alakayı, saygıyı günlere; ibadeti, kulluğu gecelere; dikkati, ciddiyeti Ramazan ayına hapseden kitleler için arzu ettiğimiz manada çok anlam ifade etmeyecek olsa da hep birlikte kocaman bir la ilahe illallah demenin vakti geçiyor. Ne mi demek istiyorum?
Şunu: la ilahe illallah demek; evvela her şeyi reddetmek ve her şeyden vazgeçmek demek. Bütün söylem ve kavgalardan, çekişmelerden, hesaplaşmalardan vazgeçmek demek. İlkel ve modern tüm putları reddetmek demek.
Sanem, vesen, nusup, hubel, lat, menat, uzza değil belki ama teknoloji, servet, şehvet, şöhret, rant, tüketim, klikleşme gibi bir dünya putumuz var! Bir takım yapılara, cemaat veya partilere ait hissediyoruz kendimizi ve hakikati onların söylemlerine teslim ediyoruz. Daha doğrusu hakikati onların eğip bükmesine müsaade ediyor ve onların şekil verdiği bir hakikati talep ediyoruz. Hiç midemiz bulanmadan!
İşte 'la' bunları reddetmek demek! Allah'ı ve dinini kabul etmek yeterli değil, ilkel veya modern putlarla aramızı açmadığımız ve takıntılarımızı aşmadığımız takdirde. Allah kendine kul istiyor. Ancak Allah; kendine bağlı, prangalı ve saplantılı kişiler, kalabalıklar istemiyor. Aksine; özgür, şahsiyet sahibi ve duruş bozukluğu olmayan kullar istiyor. Sadece ona baş eğenler, ona eğilen başlarında tüm dünyaya dik tutacak bir iradeyi taşıyacak çünkü.
Başa dönmeyecek olursak: Bu, içinde bulunduğumuz küldür paldır yuvarlanışı durdurmak için evvela durumu itiraf etmemiz gerekiyor. Sanki asil bir dik duruş! O sahip olacağımız duruş getirecek bize, kaybettiğimiz tüm ilkeleri. Tükete tükete tükendiğimiz hakikatini sadece göstermeyecek, aynı zamanda da durduracak!
Şair diyor ya;
Gel kurut bu çağın kargaşasını
Seninle beklenen şimdi şafaktır
Mehmet Akif İnan'a rahmetle…