Cihan devleti olmak

“Devletleri yıkan tüm hatanın altında nice gururun gafleti yatar.” Yavuz Sultan Selim

İçinde bulunduğumuz coğrafya birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve yapmaya devam ediyor. Birçoğu başka isim adı altında güçlenerek başka sahalara yayılarak varlıklarına devam ediyor. İşte bunlardan biri de Türkiye’dir. Bulunduğumuz coğrafyada huzurun var olduğu kadar gözyaşı da varlığını her zaman hissettirdi. Özellikle de Batı’nın egemenliğinin altına girenler hem kadim geçmişine ihanet ettiler hem de kan ve gözyaşı eksik olmadı. Tam da bu durumda Türkiye üzerine büyük görevler düştü. Çünkü sahneye çıktığı andan bugüne kadar hiçbir zaman yağmalama ve yıkım tarafı olmadı, aksine kazandığı toprakları bölgenin asıl unsuru olan insanlarına bıraktı. Herkes kendi kültürünü ve yaşayışını yaşamakta özgürdü. Özellikle Osmanlı Devleti bu konuda en iyi emsaldir. Hoş görünün yeri ve merkezi konumundaydı. Yanlı düşünceleri bir tarafa bırakırsak Osmanlının ahlak anlayışı her zaman takdire şayandır.

Ortadoğu son zamanlar oyun için oyun olan bir konuma gelmiştir. Devletlerin kendi emelleri için bu bölgeler savaş alanına dönmüştür. Kimi iktidarını korumaya, kimisi yeni antlaşmalar yapmaya yani silah vermeye, kimisi bölgeye hâkim olayım derken tam bir çorap yumağı gibi birbirinin içine geçmiş. Olan masum gariban insanlara oldu. Evinden barkından olanların yanı sıra ailesi dağılanların da hesabı bilinemez oldu. Kimse yanan ateşe su olmadı, hepsi körüklemeye çalıştı. İşte bu anlamda yanan acıya duyarsız kalmayan, her türlü fedakârlığı yapmaya aday olan Türkiye olmuştur. Hesapları ülkenin bağımsızlığı ve milletin bütünlüğünden yana tavır koyan Türkiye, bu duyarlı davranışında dolayı birçok ülkeyi de rahatsız etmiş vaziyette. Tüm yaptırım ve yanlı tutumlarına rağmen doğru bildiği yoldan ayrılmayan Türkiye, üstlendiği misyon gereği üzerine düşen ahlaki ve insani davranışı uygulamaya devam etti.

Fırat Kalkanı Harekâtı ile Cerablus ve El Bab bu anlamda Türkiye’ ye cihan devleti demeyi fazlasıyla hak etmiştir. Çünkü terörden temizlenen bölgeler tekrardan bölgenin asli unsurlarına teslim etmiştir. Akabinde Zeytin Dalı harekâtı da aynı mantıkla uygulandı. Terörden arınmış, zorla göç ettirmeye zorlananlar yeniden topraklarına dönmelerine yardımcı oldu. Aramızdaki farka bakınca; birisi bölgeyi ölük pörçük etmeye ve varlığını devam ettirmeye çalışıyor, birisi de yani Türkiye ise bölgeyi her türlü tehdit unsuru olan argümanları ortadan kaldırarak bölgeyi huzura kavuşturmayı hedefliyor. Aramızdaki fark budur.

AB içeriği ve kurumsal kimliği ile bağdaşmayan adımlar atmaya devam ediyor. Bu kuruluşların kimliğinde siyasi düşünce olduğundan herhangi bir şüphemiz yoktur. En azından insan ve insani değerler olunca hassas olması bekleriz. Akdeniz ve Ege ile ilgili düşünceleri tam bir akıl tutulmasıdır. AB gerçek kimliğine yakışır şekilde davranması hem ülke ve insanlar kazanır hem de kuruma olan güveni sağlanmış olur.

Vesselam!