BİR ZAMANLAR İSTANBUL
Değerli dostlarım,sevgili okurlarım,
Belediye seçimlerine aylar kala sizleri biraz geriye götürerek,bir zamanlar yaşamış olduğum bir hadiseyi anlatmak istiyorum.
Yıl 1975,Türkiye’ye geleli daha 1 yıl olmuş.Ortaokul 1.sınıf öğrencisiydim ve ve Türkçe’yi tam olarak öğrenmemiştim.Okulda yatılı olarak kalıyordum.
Hafta sonları ise merhum halamızın yanına gidiyordum.Selim Efendi’nin torunu Nemika Sultan kızı Emine Satia Hanım Sultan ve merhum eşleri de zamanın siyasi alanında tanınmış,Türk ve Selçuklu tarihi alanında çalışmalar kaleme alan eski demokrat milletvekillerinden Osman Turan.
İşte o yıllarda İstanbul benim için bir başkaydı.Şam’dan yeni gelmişim ve o yıllarda İstanbul benim gözüme çok büyük,kocaman bir şehir olarak görünmüştü.Şam ve İstanbul’u hep birbiriyle mukayese ederdim.
Yaşım küçüktü ama bazı şeyler hiç gözümden kaçmıyordu.En çok dikkatimi çeken şeylerden biri belediye otobüsleriydi.Ben onların bazılarına boynuzlu diyordum.Üzerlerinde kendilerini elektrik hattına bağlayan boynuz şeklindeki metallerden dolayı.
Halamın evi karşıda,Anadolu Yakası’ndaydı ve Cuma günü okuldan çıkıp üç vesait ile halama gelir sonra aynı şekilde Pazar akşamı tekrar okula dönerdim.
İşte bu okula geliş gidiş süreleri bana çok uzun gelirdi..Ayrıca bu gidiş gelişler benim için bir eğlence gibiydi.O otobüslere binmek,şehri izleyerek mesafeler gitmek güzeldi.Yolda o boynuzlar arada bir raydan çıkar otobüs gitmezdi.Şoför koltuğundan iner boynuzları elektrik kablolarına denk getirerek tekrar çalıştırır ve yola koyulurduk.
İki buçuk ,üç saat süren bu yolculuklarda sıkıldığım da olurdu elbette.Başımı cama dayayıp uzadıkça uzayan yolların bir an önce bitmesini isterken bir yandan da uyuklardım.
Bundan bir zaman sonra ilk defa İstanbul’u yöneten bir belediye hizmetleri ve başında da bir başkan olduğunu öğrendim.Şam’da da böyle.Evet bir yönetim var ama hiç yok gibi.
1977’ye girerken Türkçe’yi daha iyi konuşur ve yazar oldum.Olaylara daha iyi bakmaya başladım.
14’üme yeni giriyordum ve bu yıllarda da İstanbul’un başında Aytekin Kotil diye bir belediye başkanı varmış.Bunu unutmayışımın nedeni de tam o dönemde bizim sınıfta da Kotil soyadında bir çocuk vardı,öğretmenlerimiz hep o çocuğa takılırlardı.”şu amcana söyle İstanbul’u temizletsin,şu amcana söyle belediye otobüslerini çoğaltsın,ayazda saatlerce otobüs bekliyoruz gelmiyor,şu amcana söyle su kesintileri bizi mahvetti vs....”
Evet hocalarımızın söylediği şeyleri Şam’da biz de yaşıyorduk ama gibi dikta rejimden dolayı sesimizi çıkaramıyorduk.
Yıl 1981 ve yeni mezun olmuşum.Artık daha da büyümüş,ve ülke de olanı biteni daha da iyi gözlemler olmuştum.
Bu yıllarda bir darbe oldu.İstanbul’un neredeyse her karışı askerdi.Darbe sonrasında da değişen bir şey olmadı.
1984 Anap’ın başa gelmesinin ardından İstanbul Belediye Başkanlığına Bedreddin Dalan seçildi.İşte o yıllarda İstanbul yeni bir çehre kazandı.Başka bir şehre dönüşmeye başladı.
Haliç temizlendi Üsküdar sahili imara açıldı ve bugünkü haline getirildi. 1986-88 arasında Tarlabaşı çalışmalarıyla bugünkü Tarlabaşı Bulvarı ortaya çıktı, Avrupa Yakası'ndaki meyve-sebze hali Unkapanı'ndan Bayrampaşa'ya, Anadolu Yakası'ndaki ise Kadıköy Rıhtım Meydanı'ndan İçerenköy'e taşındı.
Dalan,İstanbul’a hatırı sayılır hizmetlerde bulundu Allah ondan razı olsun.
Sonrasında 1989/1994 yıllarında CHP’li Nurettin Sözen İBB başkanlığına getirildi.İşte o yıllarda İstanbul tekrar 10 hata belki 20 yıl geri gitti.
O güzelim İstanbul çöp şehriydi adeta.Çöpler günlerce sokaklarda kalıyordu.Belediye otobüsleri bir hafta çalışsa diğer hafta çalışmazdı.Haftanın beş günü sular kesikti.Kışın sobalarda yakılan kömür dumanlarından hava öyle kirlenirdi ki boğulacak gibi olurduk.
Bir keresinde apartmanımızın kapısının önünde biriken çöpler neredeyse bir hafta öylece orda beklemişti ve yönetici dairelerden para toplatıp bir kamyon tutarak çöpleri kendi imkanlarıyla uzaklaştırmaya çalışmıştı.
Sonra suzuzluk o safhaya ulaştı ki haftada bir gün evlere tanker gelmeye başladı.Babamın kızarak söylendiğini hiç unutmam.Çöplerin toplanması ve tankerle su alabilmek için bir haylipara ödemek zorunda kalıyordu.Bir gün kızarak “hanım artık yetiştiremiyorum,bu ülkede,bu şehirde yaşamak çekilmez olmaya başladı” diyordu.
Bundan tam iki yıl sonra yani 1994’te belediye seçimleri yaklaşmaktayken ilk defa Sayın Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir yemek davetinde tanışma fırsatımız oldu.
Babam Tayyip Bey’i o kadar sevmiş ki eve geldiğinde validemize “davette Recep Tayyip Erdoğan diye biriyle tanıştım İBB başkanlığı için Refah Partisinden adaylığını koyacakmış,hanım ben bu adamı çok sevdim samimi,dürüst ve İstanbul aşığı.Ben bu adama oyumu veririm,ona bolca dua ettim,Allah önünde büyük kapılar açsın diye “ demişti.
Babamın duaları kabul olmuş ve 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan İBB başkanı olarak seçilmişti.
Çok kısa bir zamanda çöpler toplanmaya başlamış sular kesintisiz verilmiş İstanbul’a adeta bir sihirli değnek dokunmuştu.
Babam validemize “bak hanım sana söylemiştim,bu adam yapar bu işi ama keşke bu ülkeyi de yönetse,çok yakışır.” Demişti.
Yıllar geçti ve AK Parti yönetiminde İstanbul tam 17 sene geçirdi.1999’da Tayyip Bey’in hapse girmesi ve yerine Ali Müfit Gürtuna’nın geçmesi de hizmetleri aksatmadı.İstanbul 2004 ile 2007 arası bir dünya başkenti olma yarışına girdi. Sayın Kadir Topbaş’ın hizmetleri ise burada saymakla bitmez.
Artık o boynuzlu otobüsler yok.Tramvay,metro,metrobüsler var.Temiz yollar,akan trafik,temiz bir şehir var.Köprüleri,yolları,dünya çapında havalimanları,projeleriyle bir mega şehir,bir kültür başkenti var.
1985’te ilk kez İstanbul’a gelip uzun yıllar sonra tekrar 2017’de İstanbul’u gören bir dostum gözlerine inanamamıştı.”Sanki başka bir ülkeye geldim.Geçen 30 sene İstanbul bambaşka bir şehir olmuş.Şu Reisinizi dört yıllığına bize verin de bizim ülkemizi de adam etsin” demişti.
Evet dostlarım,1974’ten beri içinde yaşadığım bu şehrin başına kimler geçmiş,neler yapmışlar,neler yapmamışlar hepsini gördük yaşadık.
Genç kardeşlerim belki o günleri bizzat görmediler ama ailelerinde en az bir aile büyüğünden o zorlu,sıkıntılı günleri dinlemişlerdir.
Belediye seçimleri yaklaşırken herşeyden önce adayları iyi analiz edin.
Hangi partinin adayıdır,zihniyeti nedir,vizyonu,hizmet anlayışı nedir,kendisine emanet edilen şehri yönetebilecek mi,bize beton yığını mı va’d ediyor yoksa tarihi dokusuna dokunmadan,mimari ruhla donatmayı mı?
Bunları tek tek sorun ve adaylar arasında bir seçim yapacağınızda eskiyi,eski İstanbul’u unutmayın,kararınızı ona göre verin.
Allaha Emanet olunuz!