Röportajlar

"Bir kez daha vurguluyorum: İşaret fişeği, Teğmen Çelebi’dir"

Teğmenlerin ihraç edilmesiyle ilgili kararın gerekçeleri, sürecin hukuki boyutu ve etkileri tartışma konusu olurken, özellikle “olumsuz sicil” ve “uygunsuz davranış” ifadeleri dikkat çekti. Ancak bazı çevreler, bu kararın siyasi ve ideolojik saiklerle alındığını öne sürüyor. Sürecin hukuki açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ve geçmişle kıyaslandığında farklılık olup olmadığını Gazeteci-Yazar Turan Güzel, İstiklal Gazetesi’ne anlattı.

Abone Ol

“Böylesi bir hareketin kendiliğinden, spontane geliştiğini söylemek mümkün değildir.”

Hukuk sisteminin olması gerekenin dışında işlediğini ima eden Güzel, “Bugün teğmenlerin oyunun dışına itilmiş olmasının işaretini, Teğmen Çelebi’nin sürecinde bulabilirsiniz. Orada yaşananların masum ve kendiliğinden gelişen bir olay olmadığını görebilirsiniz.

İçinde bulunduğumuz hukuk felaketi, hukukun tamamen devre dışı bırakılması ve bir tür hukuk terörizminin uygulanması neticesinde, bu durumdan en fazla zarar gören kesimin ordu ve özellikle ordunun içindeki Kemalist ve ulusalcı kanat olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. Şimdi, 20 yaşındaki genç teğmenlerin kalkıp da bir başkaldırı sergilediğini iddia etmek, bunu da Cumhurbaşkanı’nın önünde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek göstermeye çalışmak gerçekçi değildir. Ayaklarımızı yere basalım. İçinde bulunduğumuz siyasi kaotik ortamda, böylesi bir hareketin kendiliğinden, spontane geliştiğini söylemek mümkün değildir.” ifadelerini kullandı.

“20 yaşındaki dört genç teğmenin göğüsleyip başkaldırdığını iddia etmek, akla ve mantığa aykırıdır.”

Henüz 20 yaşında olan gençlerin böylesi bir eyleme kalkışamayacağını söyleyen Güzel, “Bu çocukları nereye koyacağız, nasıl tanımlayacağız? 20 yaşındaki çocuklar ne yaşadılar, ne öğrendiler, nasıl bir eğitim aldılar ki böylesine ciddi bir eylemi gerçekleştirebilecek bir noktaya geldiler? Onların yaptığı şeyi, rutin, ahlaki ve hukuki bir başkaldırı olarak kabul edersek, bu çocukların cüsseleri bunu kaldırmaz. Çünkü 20 yaşındaki bir askeri öğrenci, henüz yeterince tecrübe edinmemiş, askeri disiplin ve devlet terbiyesi açısından olgunlaşmamış bir bireydir.

Eğer siz bir ilkokul öğrencisini alıp üniversite sınavına sokarsanız, bu büyük bir haksızlık olur. Şimdi de bu çocuklara böylesine ağır bir yük yüklendiğini görüyoruz. Oysa generallerin, amirallerin, yıllarını devlet kurumlarında geçirmiş üst düzey yöneticilerin bile okuyup göremediği, yorumlayamadığı ve baş edemediği bir durumu, 20 yaşındaki dört genç teğmenin göğüsleyip başkaldırdığını iddia etmek, akla ve mantığa aykırıdır. Hele ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, kuruluş dönemini hariç tutarsak, böylesine güçlü bir tek adam rejimi, böylesine muktedir bir parti yapısı, her şeye hakim bir yönetim tarzı altında, bu sürecin doğal, rutin, böylesine dediğim dedik çaldığım düdük bir ortamda, bütün bunların doğal, rutin, ahlaki, hukuki ve kendi mecrası içerisinde akıp gelmiş bir şey olduğunu söylüyorsanız ben orada değilim.” şeklinde konuştu.

“Bugün ‘Ben Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorum, Yargıtay’ı takmıyorum, Cumhuriyet Başsavcısı’nı umursamıyorum’ diyen bir yapı var.”

Teğmenlerin eylemi tören bittikten sonra gerçekleştirdiğini ve bu sürecin aslında organize bir çalışma olduğunu belirten Güzel, “Bir kez daha vurguluyorum: İşaret fişeği, Teğmen Çelebi’dir. Bugün “Ben Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyorum, Yargıtay’ı takmıyorum, Cumhuriyet Başsavcısı’nı umursamıyorum” diyen bir yapı var. Dünyadaki bütün despotik rejimlere baktığınızda, hukuk katliamlarının her biri için öne sürülen bir gerekçe bulabilirsiniz. Ama bu, onların zulüm ürettikleri gerçeğini ortadan kaldırmaz. Aynı şey burada da geçerlidir.

Bu çocukların eylemi, tören bittikten sonra gerçekleşmiştir. Yani organize bir çalışma olduğu açıktır. Önceden bir mutfakta hazırlandığı bellidir. Şayet bir an için yanıldığımı ve olayın tamamen doğal, ahlaki ve temiz olduğunu varsaysak bile, 20 yaşındaki gençlerin bu yükü taşıması mümkün değildir. 15 Temmuz sürecini düşünelim. Orada da 13-15 yaşındaki çocuklar içeride tutuldu, yıllardır hapiste çürütüldüler. Oysa o süreçleri organize eden paşalar, o dönemin siyasi aktörleri bugün hâlâ görev başında. Bank Asya’yı kuranlar, FETÖ ile birlikte hareket edenler, o dönem işin içinde olanlar bugün sahada ve makbul insanlar olarak anılıyor. Bu ahlaken de, hukuken de, dinen de haramdır. Allah’tan korkan bir insan, böylesine bir haksızlığı yapamaz!” dedi.

“Olası bir seçim mağlubiyetinden endişe eden iktidar, muhafazakar kesimle yetinmeyip, milliyetçi kodları da uzun zamandır entegre ettiği gibi, şimdi de Kemalizm’i bu pastaya katmaya çalışıyor.”

Güzel,“Bu çocuklar üzerinden fırtınalar koparılıyor. Ne yazık ki, ülkede dinin ve cemaat yapılarının tüm değerleri, camisi, minaresi, seccadesi, başörtüsü dahi içi boşaltılarak kullanılıyor. CHP ile AKP arasındaki “dar alanda kısa paslaşmalar” tam da bu noktada devreye giriyor.

Bundan 8-10 yıl önce din üzerinden sömürülen halk ve devlet, bugün bir konsorsiyum tarafından kontrol edilmeye çalışılıyor. Olası bir seçim mağlubiyetinden endişe eden iktidar, muhafazakar kesimle yetinmeyip, milliyetçi kodları da uzun zamandır entegre ettiği gibi, şimdi de Kemalizm’i bu pastaya katmaya çalışıyor. Amaç, bir seçimi daha atlatmak, bir seçimi daha kazanmaktır. Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı olmasıyla birlikte saraya yaptığı paslar, asistler ortada. “Yumuşadık, uzlaştık” gibi anlamsız ve otoriteye boyun eğen ifadeler, aslında bir teslimiyetin göstergesidir. Sonuçta geldiğimiz noktada, ne AKP-CHP'nin aynısı, ne AKP-CHP'nin gayrısıdır.” ifadelerini kullandı.

“ ’Türkiye laik kalacak’, ‘İlkeller, yobazlar Arabistan’a gitsin’ gibi sloganlar atanlar, bugün üniversitelerde rektörlük yapıyor.”

28 şubat döneminde yaşanan olayları bugün içerisinde bulunduğumuz süreçle kıyaslayan Güzel, “O dönemde, yani 28 Şubat sürecinde, olayların bir felsefesi vardı. Ben o süreci bizzat cezaevinde yaşayan birisiyim. O dönemde sistemin kendisini meşrulaştırdığı bir aks, bir ideolojik zemin vardı. “Türkiye laik kalacak”, “Cumhuriyet’in kazanımları korunmalı”, “Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri” gibi söylemler üzerinden hareket ediliyordu. Dolayısıyla, o dönemde irticai eylemler ve söylemler üzerinden bir kırmızı çizgi belirlenmişti." dedi 

"O dönem yaşanan baskılar bize demokrasi, özgürlük ve insan haklarının önemini öğretmişti."

Sözlerine devam eden Güzel, "Tabii ki 28 Şubat sürecinde de yapaylıklar vardı. O dönemde Cumhuriyet mitingleri düzenlendi. O mitingleri organize edenler, “Türkiye laik kalacak”, “İlkeller, yobazlar Arabistan’a gitsin”, “Bu ülke çağdaş kalacak” gibi sloganlarla hareket etti. Ancak bugün o mitingleri düzenleyenler, üniversitelerde rektörlük yapıyor, büyük servetlerin ve makamların içinde yüzüyor.

Dolayısıyla, o dönemin sisteminin yaklaşık 70-80 yıllık bir geçmişi, oturtulmuş bir zemini vardı. Halk, o günkü sistemi tamamen onaylamasa bile, bir şekilde kanıksamıştı. Sistemin adını koyabiliyordu. Hukuki ve rasyonel olarak çok savunulabilir olmasa da, en azından neyin ne olduğu belliydi. 

Ancak bugün geldiğimiz noktada, 28 Şubat’ı yaşamış bir muhafazakar olarak, bana o günleri aratır bir süreç yaşatılıyor. O dönem yaşanan baskılar bize demokrasi, özgürlük ve insan haklarının önemini öğretmişti. Oysa bugün savrulduğumuz nokta, özgürlüklerin daha da kısıtlandığı, hukukun tamamen devre dışı bırakıldığı bir süreçtir.”  diyerek sözlerini noktaladı.